1. Hukuk Dairesi 2017/5241 E. , 2018/11136 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki davadan dolayı ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 23.10.2012 gün ve 2009/222 Esas – 2012/387 Karar sayılı hükmün onanmasına ilişkin olan 17.04.2017 gün ve 2014/20831 Esas – 2017/1955 Karar sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla, Tetkik Hakimi ..."ün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
- KARAR-
Dava, korkutma (ikrah) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, dava dışı eşi ...’ı kaçıran davalı ve arkadaşlarının, baskı ve ölümle tehdit suretiyle kendisinden 19.10.2004 tarihinde vekaletname alarak adına kayıtlı dava konusu 29 numaralı bağımsız bölümün davalı adına "satış" şeklinde temlik edildiğini, davalı ... ve dava dışı arkadaşları hakkında suç duyurusunda bulunduğunu, daha önce açtığı tapu iptali ve tescil davasının takip edilmediğinden sonuçlanmadığını bu sebeple yeniden eldeki davayı açtığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur.
Davalı, davacıyı tanımadığını, iddialarının doğru olmadığını, taşınmaz bedelini ödeyerek vekilden satın aldığını ancak davacının taşınmazda oturmaya devam ettiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, süresinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin verilen karar Dairece onanmıştır.
Uyuşmazlık, korkutma hukuksal nedenine dayalı davanın hak düşürücü sürede açılıp açılmadığına ilişkindir.
6101 sayılı Türk Borçlar Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1. ve 5. maddesi uyarınca, uyuşmazlıkta tehdit (ikrah) hakkında hak düşürücü sürede uygulanacak yasa hükmü 818 sayılı Borçlar Kanunun 31. maddesidir. Söz Konusu Yasanın 31. maddesi " Hata veya hile ile haleldar olan yahut ikrah ile yapılan akit ile mülzem olmayan taraf bu akdi ifa etmemek hakkındaki kararını diğer tarafa beyan yahut verdiği şeyi istirdat etmeksizin bir seneyi geçirir ise, akde icazet vermiş nazarıyla bakılır. Bu mehil, hata veya hilenin anlaşıldığı veya korkutmanın zail olduğu tarihten itibaren cereyan eder. Hile ile haleldar olmuş yahut ikrah ile yapılmış olan bir akde icazet, zarar ve ziyan talebinden feragati istilzam etmez." şeklinde düzenlenmiştir.
Sözleşmeyle bağlı olmadığı bildiriminin, 818 sayılı BK"nın 31. (6098 sy TBK 39) maddesinde belirtilen bir yıllık süre içinde karşı tarafa ulaştırılması gerekir. Bildirimde, geçersizlik sebebi tam olarak açıklanamasa dahi, sözleşmeden dönüldüğü, sözleşmeyle bağlı kalınmayacağı, sözleşmenin feshedildiği, sözleşmenin iptal edildiği gibi açıklamaları mutlaka içermelidir.
Öte yandan, sözleşmeyle bağlı olmama bildirimi (iptal beyanı) hiçbir şekle tabi değildir. Şekle bağlı bir sözleşmede de, örtülü irade beyanıyla iptal bildirimi yapılabilir.
Sözleşmeyle bağlı olmama bildiriminde (iptal hakkı) bir yıllık kısa süre, iradeyi sakatlayan sebeplerin öğrenilmesi veya korkunun etkisinin ortadan kalkmasıyla başlar. Bir yıllık hak düşürücü sürenin, daha uzun bir süre ile de sınırlandırılıp sınırlandırılmayacağı doktrinde tartışmalıdır. İradesi bozulan kimse, sözleşmeyi yaptıktan 5, 10 veya 30 yıl sonra yanılma veya aldatmayı öğrenmişse, öğrenme tarihinden bir yıllık süre içerisinde sözleşmeyi iptal edip edemeyeceği konusunda görüş birliği bulunmamaktadır. Bir görüş, sözleşme tarihinden itibaren 10 yıl geçmesi halinde, iptal hakkının son bulacağını ileri sürmekte, diğer görüşe göre ise, Borçlar Kanunun 31. (TBK m.39) maddesinde kanun koyucunun daha uzun bir süreyi bilerek koymadığı, kanunun açık hükmü karşısında yorum yoluyla yeni kural konulamayacağı, böyle bir süre konulmasının kanun koyucunun amacına aykırı olacağı ve anılan maddenin açık hükmüne aykırı olacağı belirtilmektedir (Eraslan Özkaya, Yanılma, Aldatma Korkutma Davaları, sf, 437-438).
Sözleşmeyle bağlı olmadığı bildirimi, sözleşmeyi kesin olarak geçersiz hale getiren bozucu yenilik doğurucu "inşai" bir haktır (Eraslan Özkaya, Yanılma, Aldatma Korkutma Davaları, sf, 436-437). Bu niteliği itibariyle de şarta bağlı tutulamaz ve bu bildirimden dönülemez. İrade açıklaması, karşı tarafın hakimiyet alanına ulaştığı anda istenen sonucu kendiliğinden doğurmaya yeterlidir. Ayrıca bir iptal davası açmaya, dolayısıyla iptali dava yoluyla ileri sürmeye gerek yoktur ( Prof. Dr. Fikret Eren Borçlar Hukuku Genel Hükümler 18.Baskı. 412 vd. Sayfalar).
Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 11.07.2012 tarih ve 2012/6338 Esas, 2012/11554 Karar sayılı Kararında da "BK 31. madde hükmü uyarınca ikrah ile akit yapmak zorunda kalan kişi, iptal hakkını bir yıllık hak düşürücü süre içinde kullanmak zorunda olup, bu beyanın bir yıllık hak düşürücü süre dolmadan karşı tarafın hakimiyet alanına ulaşması gerekir. İptal beyanının bir şekle tâbi olduğu konusunda kanunda açık bir hüküm bulunmadığından, hukuki niteliği itibariyla bozucu yenilik doğuran bu hakkın kullanılmasının dava açma gibi belirli bir usulde ileri sürülmesi zorunlu değildir." görüşü kabul edilmiştir.
Dairenin yerleşik uygulamasına göre hata, hile, ikrah her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Sözleşmeyle bağlı olmadığı bildirimi (iptal hakkı), irade bozukluğunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. (1.Hukuk Dairesinin 2014/11612E, 2014/ 14462K, 18.9.2014 tarihli-, 2013/21405E, 2014/50K, 13.1.2014 t.li, 2016/11701E, 22.12.2016 t.li, 2003/52E, 2003/762 K, 22.1.2003 t.li v.d.birçok karar)
Bu durumda gerek akademik görüşler, gerekse Yargıtayın ve özellikle Dairenin "..bir yıllık hak düşürücü süre içinde karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih veya zımni bir irade açıklaması ile sözleşme feshedilebileceği gibi def"i veya dava yoluyla da iptal hakkı kullanılabilir." şeklindeki yerleşik uygulamaları nazara alındığında, iptal hakkının ileri sürülmesinin hiç bir şekle tabi bulunmadığı, hele hele dava açmanın zorunlu olmadığı anlaşılmaktadır.
Somut olayda, davacı ..."ın 19.10.2004 tarihinde çekişme konusu ... ada ... parselde kayıtlı 29 nolu bağımsız bölümün satışı için ..."yi vekil tayin ettiği, vekilin de dava konusu taşınmazı 20.10.2004 tarihinde davalı ..."a satış suretiyle temlik ettiği, davacının aynı istem ile 24.11.2004 tarihinde ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/2428 Esas sayılı dosyası ile dava açtığı, davanın takip edilmediğinden 23.12.2008 tarihinde açılmamış sayılmasına ilişkin kararın taraflarca temyiz edilmeksizin 09.02.2009 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 26.02.2009 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, davacının sözleşmeyle bağlı olmadığı bildirimini 24.11.2004 tarihinde dava açarak bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde kullandığı, davanın süresinde açıldığı anlaşılmakla işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
Anılan bu husus, davacı vekilinin karar düzeltme isteği sonucu yeniden yapılan inceleme neticesinde anlaşıldığından, davacı vekilinin karar düzeltme isteğinin ( 6100 sayılı HMK"nın geçici 3.maddesi yollamasıyla) kabulü ile Dairenin, 17.04.2017 gün ve 2014/20831 Esas – 2017/1955 Karar sayılı Onama kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, yerel mahkemenin 23.10.2012 gün ve 2009/222 Esas – 2012/387 Karar sayılı kararının yukarıda açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde yatırana iadesine 07.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.