12. Ceza Dairesi 2019/1655 E. , 2019/4451 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suçlar : Gizliliğin ihlali, hakaret
Hükümler : 1-Sanık ... hakkında gizliliğin ihlali suçundan dolayı TCK"nın 285/1-a, 62/1, 52/2-4. maddeleri gereğince mahkumiyet,
2-Sanıklar ... ve ... hakkında hakaret suçundan dolayı TCK"nın 125/1-3-a, 43, 125/4, 62/1, 52/2-4. maddeleri gereğince mahkumiyet
Sanık ... hakkında gizliliğin ihlali suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik katılanlar vekilinin temyiz isteminin, “...Sanık ..."e atılı adliyeye karşı işlenen gizliliğin ihlali suçunun koruduğu hukuki yarar ve niteliği itibariyle davaya katılmasına karar verilen şikayetçilerin sanığa yüklenen suçun mağduru olmadıkları ve suçtan doğrudan zarar görmemeleri nedeniyle davaya katılma haklarının bulunmadığı gözetilmeksizin şikayetçilerin gizliliğin ihlali suçunu da kapsar şekilde davaya katılmasına karar verilmiş olması hukuki değerden yoksun olup, hükmü temyiz yetkisi vermeyeceği...” nedenine dayalı olarak 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 317. maddesi gereğince reddine dair Dairemizin 24.10.2018 tarihli, 2018/3572 esas, 2018/10186 karar sayılı ilamının A harfi ile gösterilen bölümüne, şikayetçiler ... ile ..."nın sanık ..."e yüklenen suçun mağdurları olup, suçtan doğrudan zarar görmeleri nedeniyle katılan sıfatıyla vekilleri aracılığıyla yaptıkları temyiz isteminin incelenerek, sanık ..."in gizliliğin ihlali suçundan dolayı mahkumiyetine ilişkin yerel mahkeme kararının katılanlar vekilinin temyiz istemine dayalı olarak onanması istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz edilmekle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 308. maddesine 02.07.2012 gün ve 6352 sayılı Kanun"un 99. maddesine eklenen (3). fıkra uyarınca itiraz konusu değerlendirildi:
Mağdur kavramı gibi kanunda açıkça tanımlanmamış olan “suçtan zarar görme” kavramının, gerek Ceza Genel Kurulu gerek Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulandığı, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceğinin kabul edildiği, bu hususun, Ceza Genel Kurulunun 11.04.2000 tarihli ve 65–69, 22.10.2002 tarihli ve 234–366, 04.07.2006 tarihli ve 127–180, 03.05.2011 tarihli ve 155–80, 21.02.2012 tarihli ve 279–55, 15.04.2014 tarihli ve 599-190, 28.03.2017 tarihli ve 214-206 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edildiği ve Ceza Genel Kurulunun 25.03.2003 tarihli ve 41–54 sayılı kararında da “tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı” gibi dolaylı zararlara dayanarak kamu davasına katılmanın olanaklı olmadığının kabul edilmesi karşısında, sanık ... hakkında adliyeye karşı işlenen gizliliğin ihlali suçundan açılan kamu davasında; sanığa atılı suçun koruduğu hukuki yarar ve niteliği itibariyle şikayetçilerin sanığa yüklenen suçun mağduru olmadıkları ve suçtan doğrudan zarar görmemeleri nedeniyle davaya katılma haklarının bulunmadığı gözetilmeksizin gizliliğin ihlali suçunu da kapsar şekilde davaya katılmalarına karar verilmiş olması hukuki değerden yoksun olup, hükmü temyiz yetkisi vermeyeceği, 02.07.2012 gün ve 6352 sayılı Kanun"un 99. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 308. maddesine eklenen (2) ve (3). fıkra hükümleri uyarınca itiraz konusu değerlendirilip, önceki kararda değişiklik yapılmasını gerektiren herhangi bir nedenin bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.04.2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ:
Gizliliğin ihlali suçundan sanık ...’ün mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık vekili ve katılanlar vekili tarafından temyizi üzerine dairemizce;
Sanık ... hakkında atılı adliyeye karşı işlenen gizliliğin ihlali suçunun koruduğu hukuki yarar ve niteliği itibariyle davaya katılmasına karar verilen şikayetçilerin sanığa yüklenen suçun mağduru olmadıkları ve suçtan doğrudan zarar görmemeleri nedeniyle davaya katılma hakkı bulunmadığı gözetilmeksizin şikayetçilerin davaya katılmasına karar verilmiş olması hukuki değerden yoksun olup, hükmü temyiz yetkisi vermeyeceğinden, şikayetçiler vekilinin temyiz isteminin reddine oy çokluğuyla karar verilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine “önceki kararda değişik yapılmasını gerektiren herhangi bir nedenin bulunmadığı” gerekçesiyle Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
OYÇOKLUĞU ile karar verilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre;
Sanık ... hakkında ... Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame ile; sanığın Star Gazetesinin 21.1.2013 tarihli nüshasının ilk sayfasında “Eroin Ticaretinde Hakim, Savcı ve Jandarma ortaklığı”, “Organize İşler”, 13. sayfasında devamla, “Hakim, Savcı ve Jandarma uyuşturucu ile basıldı” başlıklarıyla ve devamında yazılan sözlerle de katılanların onur, şeref ve saygınlığına saldırıda bulunulduğu, böylece sanığın soruşturmanın gizliliği ihlal suçu işlediği iddiasıyla kamu davası açılmıştır.
Yargılamada müştekiler hakkında davaya katılmalarına karar verilmiştir.
Dairemizin gizliliği ihlal suçundan; “adliyeye karşı işlenen suçlarda gizliliği ihlal suçunun koruduğu hukuki yarar ve niteliği itibariyle şikayetçilerin suç mağduru olmadığı ve suçtan zarar görmediğini ve bu sebeple katılma hakkının bulunmadığı” görüşüne katılmak mümkün değildir.
Kamu davasına katılma CMK"nın 237. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar,… kamu davasına katılabilirler.” Mevzuatımızda adliyeye karşı işlenen suçlarda kamu davasına katılmayı engelleyen veya diğer bir suç bakımından bir sınırlama getirmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmamıştır. Zararın maddi veya manevi olduğu hususunda da bir ayırıma tabi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Uygulamada ise “suçtan zarar görme” kavramı “suçtan doğrudan zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmaktadır.
Soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunda korunan hukuki yarar, sadece adliyenin ve adli makamların korunmak istenmesi düşüncesi ile ceza muhakemesinin en temel kurallarından olan soruşturmanın gizli yapılması değildir. Soruşturma evresinin gizliliğinin ceza adaletinin doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uyulması için bir zorunluluk olduğu, her şeyden önce suçsuzluk karinesinin sağlam tutulabilmesi yönünden de vazgeçilmez nitelikte olduğu, buna uyulmadığı takdirde, ülkemizde ve yabancı ülkelerde örneklerine rastlandığı üzere yargısız infazlar sonucu insanların ızdıraplara sürüklendiği ve suçsuzluk karinesinin lafta kalacağı aşikardır.
Burada kanun koyucu suçun koruma alanının sınırlarını çizerken özellikle iki alana vurgu yapmıştır. TCK’nın 285. maddesinin gerekçesinde, “Medya, suçlar hakkında bilgilenerek halkın bilgi edinme ihtiyacını karşılamak görevindedir.” Ancak “…medya mensupları, bu konularda doğru haber elde edemediklerinde öteden beri devşirilen ve çok kere yanlış olan bilgileri halka yansıtmakta ve insanların en temel hakkı olan suçsuzluk karinesini ihlal etmekte ve soruşturma da zarar görmekte ve delillerin yok edilmesi hususunda, elbette ki istemeden şüphelilere yardım sağlanmış olmaktadır" denilerek medya mensuplarının haber verme hakkının sınırları çizilmeye çalışılmıştır.
Müştekilerin, dosyamızdaki olayda gazetede yapılan yayınla; soruşturma, devamında kovuşturma yapılmadan ve iddialar yargı kararına bağlanmadan, uyuşturucu ticareti yapıldığından bahsedilmesi ile soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunun mağduru ve zarar göreni olmuştur. Dolayısıyla ilk derece mahkemesinin davaya katılma kararı vermesi yerindedir.
Dairemizin “Soruşturmanın Gizliliğini İhlal” suçu yönünden temyiz isteminin reddine karar verilmesi görüşünde olmadığımızdan çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.