Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/12505
Karar No: 2018/11132

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2015/12505 Esas 2018/11132 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2015/12505 E.  ,  2018/11132 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

    Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
    -KARAR-
    Dava, aldatma (hile) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
    Davacı, maliki olduğu ... ada ... parsel sayılı taşınmaz üzerine dava dışı oğlu olan ... ile davalıların birlikte bina inşa etmeleri için taşınmazı oğlu olan davalı ..."a devrettiğini, ..."ın "ın da aynı amaçla davalı ..."ya temlik ettiğini, bu devir işlemlerinden sonra davalılar ile dava dışı ..."in kazançlarını birleştirerek taşınmaz üzerine bina inşa ettirdiklerini, ancak davalı ..."nın kardeşlerine pay temlik etmediğini, kendisinin kandırıldığını ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiş, yargılama sırasında ölümü üzerine mirasçıları davaya devam etmişlerdir.
    Davalı ..., taşınmazın bedelini kendisi ödediği halde yurt dışında olduğu için davacı adına tescil edildiğini, davacının başka bir sebepten dolayı tazminat ödememek adına taşınmazı diğer davalı ..."a temlik ettiğini, ..."ın da Türkiye"ye gezmek için geldiği bir zaman da taşınmazını kendisine devrettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Davalı ..., çekişme konusu taşınmazda davacı ve üç erkek kardeşin katkılarıyla bina inşaatı devam etmekte iken, davacı tarafından kendisinin daha kolay takip edeceği düşünülerek ve üç kardeşe eşit şekilde paylaştırması kaydıyla taşınmazın temlik edildiğini, kendisinin de aynı amaç ile ağabeyi olan davalı ..."e devrettiğini belirterek davayı kabul etmiştir.
    Mahkemece, davacının taraf muvazaası hukuksal nedenine dayalı iddiasını 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı belge ile kanıtlanayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu ... ada ... parsel sayılı taşınmazın tamamı davacı adına kayıtlı iken 24.06.1994 tarihinde davalı ..."a, ... tarafından da 11.08.1999 tarihinde diğer davalı ..."e temlik edildiği anlaşılmaktadır.
    Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı HMK’nın 33. maddesi hükmü uyarınca vakıaları bildirmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak hakime aittir.
    İddianın ileri sürülüş biçimi ve dosya içeriğinden; davanın aldatma (hile) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
    Bilindiği üzere hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
    Öte yandan, aldatmanın (hilenin) her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Türk Borçlar Kanunu"nun 39. (Borçlar Kanunu"nun 31.) maddesine göre, aldatma (hile) öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
    Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; hile hukuksal nedeni yönünden mahkemece, yeterli araştırma ve inceleme yapılmamış, uyuşmazlık taraf muvazaası olarak kabul edilmek suretiyle sonuca gidilmiştir.
    Hâl böyle olunca; hile iddiası yönünden öncelikle davanın TBK"nun 39. maddesi gereğince hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının belirlenmesi, süresinde açılmış ise yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde hile iddiası bakımından araştırma ve inceleme yapılması, tarafların bildirdikleri ve bildirecekleri delillerin eksiksiz toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
    Kabule göre de, eldeki davanın 16.04.2009 tarihinde açıldığı, davanın açıldığı tarih itibariyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tâbi olduğu, ispat külfeti kendisinde bulunan davacı tarafın dava dilekçesinde ""v.s. deliller"" demek suretiyle, yine; 06.06.2013 tarihli delil listesinde ise bildirilen deliller dışında ""diğer deliller"" demek suretiyle yemin deliline de dayandığı görüldüğü halde, davacı tarafa yemin hakkı hatırlatılmadan sonuca gidilmiş olması da doğru değildir.
    Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince esas yönünden BOZULMASINA oybirliği, kabule göre kısmi yönünden oyçokluğuyla 07.06.2018 tarihinde karar verildi.
    (Muhalif)
    -KARŞI OY-
    Dava, aldatma (hile) hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
    Mahkemece, davacının taraf muvazaası hukuksal nedenine dayalı iddiasını 05.02.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı belge ile kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Davacıların temyizi üzerine; yerel mahkeme kararı, " davacıların aldatma (hile) iddiasına dayandıkları, bu iddia yönünden öncelikle TBK"nun 39. maddesi geregince davanın hak düşürücü sürede açılıp açılmadığının belirlenmesi, hak düşürücü sürede açılmış ise .... taraf delilleri eksiksiz toplanarak onucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelemede yanılgıya düşülerek yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir".denilerek bozulmuş olup, bozma ilamının bu kısmına aynen katılıyorum.
    Ancak, bozma ilamının " kabule göre" kısmında "16.04.2009 tarihli dava dilekçesinde "v.s deliller" demek suretiyle, yine 06.06.2013 tarihli delil listesinde " diğer deliller" demek suretiyle yemin deliline de dayanıldığından, davacı tarafa yemin hakkı hatırlatılmadan sonuca gidilmiş olması da doğru değildir." yönündeki çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
    Şöyle ki; yemin; bir tarafın mahkeme önünde belirli bir vakıanın doğruluğu konusunda yasanın öngördüğü şekilde yaptığı beyandır. İspat yükü altında bulunan tarafın uyuşmazlığı çözüme bağlayıcı bir vakıa hakkında hasmına önerdiği yemine, kesin yemin denmektedir.( 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m.225 (HUMK 345 md.) )
    Taraflardan birinin diğerine yemin önerisinde bulunabilmesi için öncelikle dava dilekçesinde ve delil listesinde yemin deliline başvuracağını açıkça belirtmiş olması gerekir (HUMK m. 179/III ve 195/1). Yeminin, ancak ispat yükü kendisine düşen kişi tarafından önerilmesi mümkündür ayrıca yemin, son çare olarak başvurulan bir delildir. Başka bir deyişle, yemin deliline başvurabilmek için öncelikle yemin önerisinde bulunanın ileri sürdüğü diğer delillerin incelenmesi ve bunların yeterli olmadığının anlaşılması gerekir.
    Hakimin, ispat yükü kendisine düşen tarafa yemin teklif etme hakkının bulunduğunu hatırlatıp hatırlatamayacağı konusunda gerek öğretide, gerekse Yargıtay kararları arasında farklı görüşler bulunmaktadır.(Doç.Dr. Ejder Yılmaz, Medeni Yargılama Hukukunda Yemin, Ankara 1989, s.112)
    3156 sayılı Kanun ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 179 ve 195. maddelerinde değişiklik yapılmadan önce Yargıtay kararlarında; dava veya cevap dilekçesinde yemin delili açıkça belirtilmiş veya taraf delil dilekçelerinde belirtilen delillerin yanında eğer "diğer deliller, ve sair deliller, tüm kanuni deliller" gibi bazı ifadeler kullanmışsa bu ifadelerin içine "yemin" delilinin de gireceğinden, hakimin yemini hatırlatması gerektiği ifade edilmekteydi.
    1086 sayılı HUMK’ nun 179. maddesin de 26/02/1985 tarihinde 3156 sayılı kanun ile yapılan değişiklikten sonra, davacı, yemin delili dahil bütün delillerinin nelerden ibaret olduğunu dava dilekçesinde göstermesi gerektiği, dava dilekçesinde ki "sair (kanuni) deliller" tanımlamasının bir anlamının olmadığı, dava dilekçesinde buna benzer bir ifadeye yer verilmiş olsa dahi, açıkça yemin delili yazılı değilse, davacının davalıya yemin teklif edemeyeceği, dolayısı ile mahkemenin de davacıya yemin teklifine hakkı olduğunu hatırlatamayacağı öğretide de kabul edilmektedir.(Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001, c.VI, s.1629,2498 vd.) 3156 sayılı Kanundaki değişiklikten sonra Yargıtay"ın önceki görüşünün geçerliği kalmamıştır. Zira taraflar, dilekçelerinde dayandıkları kanıtların nelerden ibaret olduğunu açıkça belirtmek durumundadırlar. Yasal değişiklik, delillerin özgülenmesi (hasrı) durumunu ortaya çıkarmıştır. Böylece dilekçelerde yazılan " her türlü yasal delil " deyiminin bir anlamı kalmamıştır. Şu halde hakim, dilekçelerde açıkça yemin deliline dayanılmadığı takdirde, taraflara yemin önerme hakkını hatırlatamaz.
    Gerek 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda, gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda, mahkeme hakiminin yemin teklif etmek isteyip istemediğini taraflardan birisine hatırlatmak ödevi olduğunu gösteren bir hüküm de bulunmamaktadır.
    Medeni usul hukukumuza hakim olan en önemli ilkelerden biri tasarruf ilkesidir. 6100 sayılı HMK"nun 24. maddesinde ve 1086 sayılı HUMK"nun 72. maddesine göre; "Hakim iki taraftan birinin talebi olmaksızın kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz." Hiç kimse, kanunda açıkça belirtilmedikçe kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.
    Mahkemeler, özel hukuka ilişkin bir uyuşmazlığı kendiliklerinden çözmeye çalışmazlar. Taraf iradesine öncelik verilmesi ve tarafın talebinin esas alınması sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir.
    1086 sayılı HUMK"nun 179/2,3 ve 5. bendi ve bu hükme benzer şekilde 6100 sayılı HMK"nun 119/e,f ve ğ bendleri ile HMK’nun 129/d,e ve f bentlerinde tarafların açık bir şekilde talep sonuçlarının, iddia ve savunmaları ile iddialarının ve savunmalarının dayanağı olan bütün vakıaları sıra numarası altında açık özetlerinin ve delillerinin nelerden ibaret olduğunun belirtilmesini, zorunlu kılmaktadır.
    Ayrıca, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 75. maddesi ile ayni yönde düzenleme getiren 6100 sayılı HMK’nun 25. maddesinde ‘taraflarca getirilme ilkesi ‘ kabul edilmiştir. Bu ilke gereğince kural olarak Hakim, kendiliğinden taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Bu ilkenin bir sonucu olarak, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz.
    Taraflarca getirilme ilkesinin istisnaları, kamu düzenini ilgilendiren davalardır. Bu davalarda kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanır.(Prof.Dr. Hakan Pekcanıtez, Prof. Dr. Oğuz Atalay, Prof. Dr. Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s. 251 vd.) Ancak, eldeki dava kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı, kamu düzenini ilgilendirin bir dava değildir.
    Bu bilgilerin ışığında somut olaya bakıldığında, davacının, 16.04.2009 tarihli dava dilekçesinde "v.s deliller" demek suretiyle, yine 06.06.2013 tarihli delil listesinde " diğer deliller" demek suretiyle, delillerini bildirdiği, yargılama aşamalarında açıkça, yemin deliline dayanıldığına ilişkin bir beyanın da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
    Hal böyle olunca; resen araştırma ilkesinin geçerli olmadığı bir davada hakimin yada Yargıtay"ın davacının yerine geçerek onun dayanmadığı bir delili kullanmasına imkan vermesi, usul hukukunun temel ilkelerinden olan usul ekonomisi ilkesi, tasarruf ilkesi, taraflarca hazırlanma ilkesiyle, davanın ve delillerin somutlaştırma yüküne açıkça aykırı olacağından, bu gerekçelerle, davacının yemin deliline başvurabileceği yönündeki çogunluk görüşüne katılamıyorum.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi