13. Hukuk Dairesi 2015/28048 E. , 2016/878 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 27.07.2011 tarihinde hizmet sözleşmesi imzalandığını, bir yıl süreli imzalanan sözleşmenin muhtelif tarihlerde yapılan protokoller ile uzatıldığını, 01.10.2012 tarihinde yapılan sözleşme ile hizmetin 15.08.2013 tarihine kadar kesintisiz alınmasına devam edildiğini, 15.08.2013 tarihinde ise sözleşmenin feshedildiğini, sözleşme gereğince işçi ücreti alacaklarının ödenmesinden davalı şirketin sorumlu olduğunu, bununla birlikte Temmuz 2013 ve Ağustos 2013 ayları destek ve temizlik işçi ücretlerinin ödenmediğini, bu ücretlerin işçiler tarafından müvekkili şirketten talep edilmesi üzerine, müvekkili tarafından 16.01.2014 tarihinde toplam 23.369,55 TL destek ve temizlik işçi ücretleri ödemesi yapıldığını, yine sözleşme gereğince kıdem tazminatından da davalı şirketin sorumlu olduğunu, temmuz ve ağustos ayı kıdem tazminatlarının davalı şirket tarafından ödenmemesi nedeniyle, müvekkili şirketin 36.169,01 TL ödeme yaptığını ileri sürerek toplam 59.538,56 TL’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın kabulü ile 59.538,56 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafça temyiz edilmiştir.
Dava; davalı şirket tarafından çalıştırılan işçilerin davacı şirketten talep etmiş olduğu işçilik ücretleri ve kıdem tazminatı talepleri sonrasında davacı şirketin ödediği miktarın rücuen tahsili istemine ilişkindir. Davalı; kendi bilgileri dışında davacı şirket tarafından ödeme yapıldığını, kendilerine fatura da gönderilmediğini savunarak davanın reddini dilemiş, Mahkemece taraflar arasındaki sözleşme şartlarına göre yüklenici firmanın işçi hak ve borçlarından sorumlu olduğu, dava dışı işçi alacaklarının davacı şirket tarafından ödendiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava konusu olayda davacı ile davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, davacı asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeriyle ilgili olarak İş Kanunu’ndan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müseselsilen sorumludurlar. Bu düzenleme, işçi alacağının güvence altına alınması amacıyla yapılmış olup, sadece işçilere karşı bir sorumluluktur. Asıl ve alt işveren arasındaki ilişkide ise iş hukuku değil, Borçlar Kanunu ve sözleşme hukuku esas alınacağından, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gereklidir.
Alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular, kendi aralarındaki iç ilişkide, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda bir anlaşma yapabilirler. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 167. (Mülga Borçlar Kanunu’nun 146.) maddesinde düzenlenen, “Aksi karalaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır.” şeklindeki hükümde de, müteselsil borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları, ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği de açıkça belirtilmiştir.
İşte müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleriyle düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir.
Bu açıklamalardan sonra somut olayda; mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu incelendiğinde; raporda; taraflar arasındaki sözleşmenin ilgili maddeleri gereğince davacının davalıya rücu hakkı olduğundan bahisle; sadece davacının dava dışı işçilere yaptığı ödeme miktarları ve bu ödemelerin faizlerinin hesaplandığı; bununla birlikte dava dışı işçilerin davalı şirket bünyesinde çalıştıkları sürenin, hangi tarihlerde çalıştıklarının ve rücu şartlarının oluşup oluşmadığının incelenmediği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar gözetilmek suretiyle dava dışı işçilerin, davalı şirket nezdinde çalıştıkları süre ve tarihlerin tespit edilerek, davacının işçi ücretleri ve kıdem tazminatı olarak yaptığı ödemelere ilişkin rücu talebi ve davalının savunması da göz önüne alınarak davalının sorumluluğunun belirlenmesi, konusunda uzman bilirkişiden bu doğrultuda, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken açıklanan hususlar göz ardı edilerek, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan 27,70 TL harcın istek halinde iadesine, 19/01/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.