14. Hukuk Dairesi 2016/7763 E. , 2017/1078 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 01.02.2016 gün ve 2015/13942 Esas-2016/1153 Karar sayılı ilamı ile bozulmasına karar verilmişti. Süresi içinde davalı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Mahkemece verilen karar, Dairemizce yasal ve hukuki dayanakları gösterilmek suretiyle bozulmuş olup, karar düzeltme istemi HUMK"nın 440. maddesindeki nedenlerden hiçbirisine dayanmamaktadır. Bu nedenle yerinde olmayan istemin reddi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan gerekçelerle, HUMK"nın 440. maddesinde gösterilen nedenlerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin REDDİNE, aynı yasanın 442/son ve 4421 sayılı Kanunun 2 ve 4/b-1 maddeleri delaletiyle takdiren 275,00 TL para cezası ile bakiye 4,60 TL karar düzeltme ret harcının düzeltme isteyenden tahsiline, 15.02.2017 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
( Muhalif ) ( Muhalif )
KARŞI OY YAZISI
Dava satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali tescil isteğine ilişkin olup davanın reddine ilişkin karar Dairemizce bozulmuş, davalı karar düzeltme isteğinde bulunmuştur.
Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden; 432 sayılı parselin 20/1920 payı davalı ..., 1900/1920 payı dava dışı kişiler adına kayıtlı iken, 1900/1920 payın 17.08.2004 tarihinde davacının eşi ... tarafından satın alındığı, davalı tarafından davacının eşi aleyhine ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan 2005/126 esas sayılı şufa davasının kabulle sonuçlanıp, 1900/1920 payın tapusunun iptali ile ... adına tesciline ilişkin kararın 05.03.2007 tarihinde kesinleştiği bu dava nedeniyle ... payı üzerine tapu kaydına 08.07.2005 tarihinde ihtiyati tedbir şerhi işlendiği, yine ... payına 31.07.2006 tarihinde dava dışı ..."ın alacağı nedeniyle ihtiyati haciz şerhi işlendiği, yine şufa davası nedeniyle taşınmaz kaydına 31.07.2006 – 17.01.2007 tarihlerinde konulmuş şerhler olduğu, bütün bu olaylardan önce davalı ..."un dava dışı kardeşi ..."i 432 sayılı parseli satmaya – satış vaadi düzenlemeye 12.08.2004 tarihinde yetkili kıldığı, anılan vekaletname kullanılarak davalı adına kayıtlı 20/1920 pay ile şufa davasına konu 1900/1920 payın vekil ... tarafından ... 2. Noterliğinde düzenlenen 12.07.2007 tarihli satış vaadi sözleşmesiyle davacı ..."ye 50.000 Lira bedelle satıldığı, davalının vekili ..."i 25.05.2005 tarihinde azlettiği, azilin vekile tebliğ edilmediği, tapu müdürlüğüne de bildirilmediği, davalı tarafından ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde davacı aleyhine açılan 2008/158 esas sayılı satış vaadi sözleşmesinin iptali davasının reddine dair verilen kararın Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından "hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle düzeltilerek onandığı ve hükmün kesinleştiği; öte yandan, dava dışı ... lehine taşınmazdaki ... payı üzerine konulan haciz şerhinin davalı tarafından açılan dava sonunda kaldırıldığı, adı geçen ... tarafından harici satın almaya dayalı olarak davalı ve dava dışı ... aleyhine açılan 2007/90 esas sayılı tapu iptali tescil davasının redle sonuçlandığı, ayrıca; taşınmaz kaynaklı taraflar arasında ve dava dışı kişilerin sanık olduğu ceza davaları görüldüğü anlaşılmaktadır.
Satış vaadi sözleşmesinin azledilen vekil tarafından düzenlendiği tartışmasızdır.
Bilindiği ve 818 sayılı Borçlar Yasasının 386 – 6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının 502. maddesi ile tanımı yapılan vekalet ilişkisi Borçlar Yasasının 387- Türk Borçlar Yasası"nın 503. maddelerinde belirtildiği şekilde kurulur. Bu suretle kurulan ilişkinin hüküm ve kapsamı Borçlar Yasasının 388-395- Türk Borçlar Yasasının 505-511 maddeleriyle düzenlenmiş, eldeki dava bakımından önem taşıyan azil keyfiyeti ise vekaletin sona erme nedeni olarak Borçlar Yasasının 396- Türk Borçlar Yasası"nın 512. maddesinde dile getirilmiştir.
Bu düzenlemeler incelendiğinde görüleceği üzere, anılan hükümlerin tamamını vekil eden ile vekil arasındaki vekalet ilişkisinin kuruluşu, kapsamı ve sonuçları ile ilgilidir.
Gerçekten vekillik, vekil ile vekil eden arasındaki bir iç ilişkiden ibarettir. Aralarında bir borç ilişkisi oluşur. Hak ve borçlar vekil ile vekil edeni ilgilendirir. Vekillik sözleşmesine dayanan temsil ise etkisini dış ilişkide gösterir.
Vekil, vekil edenle yaptığı sözleşme uyarınca üçüncü bir kişi ile hukuki bağıt kurduğu takdirde, bu kez dış temsil ilişkisinin söz konusu olacağı ve ortaya çıkacak çekişmeler bakımından Borçlar Yasası"nın 32 ve devamı Türk Borçlar Yasasının 40 ve devamı maddeleri dikkate alınmak suretiyle çözüm yollarının aranacağı kuşkusuzdur.
Temsil edilen, üçüncü kişilere temsil yetkisi verildiğini bildirmesine rağmen, bu yetkinin daraltıldığını ya da kaldırıldığını bildirmemişse temsilci, yetkisinin sona erdiğini bilerek hareket etmiş olsa bile, o şahısla yapacağı sözleşmeden doğan hak ve borçlar temsil olunanı bağlar. (Borçlar Yasası 34/3 Türk Borçlar Yasası 42/3) Böyle bir düzenleme ile yasa koyucunun amacının üçüncü kişilerin hukukunu korumak olduğu tartışmadan uzaktır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; vekil ..."in kendi beyanından azledildiğini bildiği açıktır.
Üçüncü kişi konumundaki davacı ..."nin durumuna gelince; iyi niyetli ya da kötü niyetli olması durumunda sonucun değişeceği açıktır. Tüm somut olgular ve tapu kaydındaki şerhler birlikte değerlendirildiğinde ve taraflar arasındaki husumet gözetildiğinde davacının, vekilin azledildiğini bilmiyor olması hayatın olağan akışına aykırıdır. Dolayısı ile satış vaadi sözleşmesinin tarafı olan, davacının Türk Medeni Kanunun 1023. maddesi uyarınca iyi niyetli olduğundan sözedilemez.
Hal böyle olunca karar düzeltme isteğinin kabul edilerek Dairemizin 01.02.2016 gün 2015/13942 – 2016/1053 sayılı bozma kararının ortadan kaldırılarak yerel mahkemenin davanın reddine ilişkin 25.11.2014 gün 2007/197 – 2014/565 sayılı kararının onanması düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz.