Abaküs Yazılım
23. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/2567
Karar No: 2016/3003
Karar Tarihi: 10.05.2016

Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2015/2567 Esas 2016/3003 Karar Sayılı İlamı

23. Hukuk Dairesi         2015/2567 E.  ,  2016/3003 K.
"İçtihat Metni"


MAHKEMESİ : ....Asliye Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasında görülen kayıt kabul davası sonucunda verilen hükmün temyiz isteminin süre yönünden reddine ilişkin Dairemizin .... gün ve .... Esas, .... Karar sayılı ilamının karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacı vekilince istenilmekle, dosya incelendi, gereği görüşüldü.
- KARAR -
Davacı vekili, müvekkilinin davalı müflisin ortağı olduğu dava dışı şirketin eski çalışanlarından olup, işçilik alacaklarına karşılık kendisine davalının iflasından önce verilen 10.09.2011 keşide, 30.06.2012 vade tarihli 41.030,00 TL bedelli senet dolayısıyla davalıdan olan alacağının masaya kaydı için yaptığı başvurunun haksız olarak reddedildiğini ileri sürerek, 41.030,00 TL alacağın davalı müflisin iflas masasına kayıt ve kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, taraflar arasında ticari ilişki bulunmayıp, kayıt kabule konu alacağın taraflar arasındaki iş sözleşmesinden kaynaklı işçi alacağı vasfında olduğundan uyuşmazlığın İş Kanunu hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği, görevli mahkemenin İş Mahkemesi olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin görev yönünden reddi ile mahkemenin görevsizliğine dair verilen karar, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine Dairemizin ... tarih ve ...E., ... K. sayılı ilamıyla, mahkemece kayıt kabul talebi hakkında verilen hükmün temyiz eden davacı vekiline 30.01.2014 günü tebliğ edildiği halde, temyiz dilekçesinin İİK"nın 164. maddesinde öngörülen 10 günlük yasal süre geçirildikten sonra 13.02.2014 tarihinde verildiği, tebligatın usulsüzlüğü de ileri sürülmediğinden, süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 1989/3 Esas, 1990/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında Yargıtay tarafından da karar verilebileceğinin kabul edildiği belirtilerek, temyiz isteminin süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili, karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
1-Anayasa Mahkemesi"nin 26.06.2014 tarih ve 2012/855 Başvuru sayılı kararında,
""36. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp, sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin olarak takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu davalar niteliği gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte, bu sınırlamalar dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34 ve Rodriguez Valîn/İspanya, B. No: 47792/99, 11/10/2001, § 22).
37. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hale getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki, öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/îtalya, B. No: 36534/97,11/7/2002, §§ 36-40).
38. Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler hukuk güvenliği ilkesi gereği olup, adil yargılanma hakkının ihlâli olarak değerlendirilemez. Anılan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet ederler. Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler, devletin takdir yetkisi içinde olup, ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa’da yer alan hak arama hürriyetini engellemiş sayılmazlar (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve Diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22083/93, 22095/93; 22/10/1996, §51).
48. AİHM, süre koşulu gibi dava açmaya ilişkin usul koşulları birden fazla yoruma neden olabilecek nitelikte ise, mahkemeye erişim hakk kapsamında o yorumlardan birinin davayı açmak isteyen kişileri engelleyecek şekilde katı bir şekilde kullanılmaması veya söz konusu koşulların katı bir uygulamaya tabi olmaması gerektiğini ifade etmiştir. (Bkz. Beles/Çek Cumhuriyeti, B. No: 47273/99, 12/11/2002, § 51; Tricard/Fransa, B. No: 40472/98, 10/7/2001, § 33.)"" hususları açıklandıktan sonra, mahkemece davaya hangi sıfatla bakıldığının dava boyunca belirtilmemesi, tevhim edilen kararda da kanun yolu ve süresinin gösterilmemesi ve Yargıtay"ca da oluşan hukuki belirsizlik dikkate alınmaksızın başvurucunun temyiz talebini süre yönünden reddetmesi sebebiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi"nin 26.02.2015 tarih ve 2013/3954 Başvuru sayılı kararında ise,
34. Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hale getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki, öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğinin kabulü gerekir (B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
35. Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler, kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilmektedir (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34). Bu
nedenle, mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan âdil yargılanma hakkını ihlâl edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdırlar. (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Walvhli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2006, § 24).
59. 1086 sayılı mülga Kanun’da harca tabi olan temyiz isteğinin, harcın yatırıldığı tarihte yapılmış sayılacağı düzenlemesine yer verilirken, Yönetmelikle ise kanun yolu başvurusunun, dilekçenin kaydedildiği tarihte yapılmış sayılacağı, kayıt işleminin ise, harca tabi olan işlerde ancak harç ödendikten sonra yapılabileceği düzenlemesine yer verilmiştir. Buna göre temyiz tarihi olarak Kanun’da harcın yatırıldığı tarih, Yönetmelik’te ise dilekçenin kaydedildiği tarihin esas alındığı görülmektedir. Bu çerçevede, belirtilen iki düzenleyici metin arasında, kanun yoluna başvuru tarihinin belirlenmesinde esas alınacak işlem bakımından da bir uyumsuzluk olduğu göze çarpmaktadır.
60. Sonuç itibariyle, temyiz başvurusuna ilişkin mevzuattaki eksik ve kendi içinde uyumsuzluk arz eden düzenlemelerin neden olduğu belirsizlik somut uygulamaya da yansımış olup, bu çerçevede, başvurucunun temyiz talebinin reddedilmesinin, mahkemeye erişim hakkı bakımından öngörülebilir ve dolayısıyla kanuni bir müdahale olduğunun kabulü mümkün değildir."" gerekçesiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğine karar verilmiştir.
Somut olayda, mahkemece kayıt kabul talebi hakkında verilen hükmün temyiz eden davacı vekiline 30.01.2014 günü tebliğ edildiği, davacı vekiline tebliğ edilen gerekçeli kararda temyiz süresinin 15 gün olarak belirtildiği ve davacı vekilince, temyiz dilekçesinin İİK"nın 164. maddesinde öngörülen 10 günlük yasal süre geçirildikten sonra, fakat mahkemenin temyiz süresi olarak belirttiği 15 günlük süre içerisinde 13.02.2014 tarihinde verildiği anlaşılmaktadır. Dairemizde, kayıt kabul davalarında temyiz süresinin İİK"nın 164. maddesi uyarınca 10 gün olduğu hususu çoğunluk görüşü olarak benimsenmiş olmakla birlikte, bu davalara yönelik temyiz süresi ile ilgili İİK"da özel bir düzenleme olmadığı, genel hükümlere uygun olarak temyiz süresinin 15 gün olduğu hususunda farklı görüşler de bulunmaktadır.
Bu durumda, anılan Anayasa Mahkemesi kararları gözetilerek, kayıt kabul davalarının tâbi olduğu temyiz süresinde hukuki belirsizlik ve tereddüt bulunması ve somut olayda da, mahkemece gerekçeli kararda temyiz süresinin 15 gün olarak belirtilmesi karşısında davacı vekilinin temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüyle Dairemizin, temyiz isteminin reddine ilişkin...arih ve ... E., ...K. sayılı kararı kaldırılarak, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin mahkemenin 25.12.2013 tarihli karara yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Dava, 10.09.2011 keşide, 30.06.2012 vade tarihli 41.030,00 TL bedelli bonoya dayalı olarak kayıt kabul istemine ilişkindir.
İİK"nın 235/1. maddesi, "Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren onbeş gün içinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecburdurlar. 223. maddenin üçüncü fıkrası hükmü mahfuzdur. Bu davaya bakan mahkeme, davacının isteği halinde ikinci alacaklılar toplantısına katılıp katılmaması ve ne nisbette katılması gerektiği konusunda 297. maddenin son fıkrasına kıyasen onbeş gün zarfında karar verir." hükmünü içermektedir.
İflas sıra cetveline itiraz davaları süreye tabi olup, bu süre kural olarak sıra cetvelinin İcra ve İflas Kanunu"nun 166. maddesinde gösterilen usulde ilanından itibaren işlemeye başlar. Eğer davacı 223. maddeye göre tebliğe elverişli adres gösterir ve gerekli masrafı avans olarak yatırırsa, süre kendisine yapılan tebliğden itibaren hesaplanır.
Dosya kapsamından, davacının alacağının dayanağı olan bononun keşidecisi dava dışı.... ve .... A.Ş. olup, müflis davalının senedi avalist sıfatıyla imzaladığı, davacının keşidecinin eski çalışanlarından olduğu, keşidecinin davacıyı işten çıkardığı, keşidecinin ve davalının iflasından önce anılan bononun davacıya verildiği, dava konusu alacağın iflas alacağı olduğu anlaşılmaktadır. Davacı ile davalı arasında doğrudan bir iş akdi bulunmamaktadır. 6102 sayılı TTK"nın 778/3. maddesi yollamasıyla uygulanması gereken aynı Kanun"un 702/1. maddesi uyarınca avalist, temel ilişkiden bağımsız olarak kambiyo hukuku çerçevesinde sorumlu olduğundan mahkemenin uyuşmazlığın taraflar arasındaki iş sözleşmesine dayandığı yönündeki kabulünde isabet bulunmamaktadır.
Uyuşmazlığın, taraflar arasındaki iş sözleşmesinden kaynaklanan işçi alacağından kaynaklanması ve davanın iflastan önce İş Mahkemesine açılması halinde;
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca, İş Kanunu"na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında, iş akdinden veya İş Kanunu"na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri iş mahkemeleridir. İş Hukuku"ndan kaynaklanmayan ya da İİK"nın 194. maddesi kapsamına girmeyen bir dava sırasında davalının iflası üzerine kayıt kabul davasına dönüşen bir davada mahkemenin görevi devam edeceği gibi, iş hukukundan kaynaklanan bir dava sırasında işverenin iflası halinde, İİK"nın 194. maddesi kapsamında acele işlerden olduğu için İş Mahkemesi"nin görevi devam eder. (Bkz. Prof. Dr. Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, 2013, sh 1232, Yargıtay 9. HD"nin 30.09.2010 tarih ve 2009/44751 E., 2010/26566 K. sayılı ilamı bu yöndedir.) Ayrıca aynı Daire"nin 14.12.2010 tarih ve 2008/41590 E., 2010/38033 K; Yargıtay 19. HD"nin 12.07.2010 tarih ve 6278 E., 8777 K; Dairemizin 02.12.2013 tarih ve 6042 E., 7639 K; 18.03.2014 tarih ve 2013/8059 E., 2014/2038 K; 16.10.2014 tarih ve 8467 E., 6360 K. sayılı ilamları da bu yöndedir.
Uyuşmazlığın, taraflar arasındaki iş sözleşmesinden kaynaklanan işçi alacağından kaynaklanması ve davanın kayıt kabul davası olarak Ticaret Mahkemesine açılması halinde;
Yargıtay 19. HD"nin 28.04.2013 tarih ve 2828 E., 5162 K; Dairemizin 12.09.2012 tarih ve 3822 E., 5024 K; 16.10.2014 tarih ve 8467 E., 6360 K. sayılı ilamlarında açıklandığı üzere; iflasın açılmasından sonra Ticaret Mahkemesi"ne açılan kayıt kabul davası sırasında iflasın kaldırılması ya da iflas kararının bozulup bozma kararının kesinleşmesi halinde, alacağın esasıyla görevli olan mahkeme, Asliye ya da Sulh Hukuk Mahkemesi veya İş Mahkemesi ise bu mahkeme görevli hale gelir ve Ticaret Mahkemesi"nce davanın görev bakımından usulden reddi gerekir.
Somut olayda, davalı gerçek kişinin iflasından sonra, İİK"nın 235/1. madde hükmü uyarınca kayıt ve kabul istemiyle bu davanın açıldığı, bu durumda taraflar arasında temel ilişki bulunup bulunmadığına, tarafların tacir olup olmadığına bakılmaksızın ticaret mahkemesinin görevli olduğu, iflastan önce İş Mahkemesine açılıp, İş Mahkemesi"nin İİK"nın 194. madde hükmü uyarınca görevinin devam ettiği ya da kayıt kabul davası olarak Ticaret Mahkemesi"ne açılıp, sonradan İş Mahkemesi"nin görevli hale geldiği hallerden birinin de gerçekleşmediği mahkemece gözetilerek, görevli olduğunun kabulü ile öncelikle iflas müdürlüğünden sıra cetvelinin hangi gazetede, hangi tarihte ilan edildiği ve davacının tebliğe elverişli adres bildirip gerekli avansı yatırıp yatırmadığı sorularak davanın süresinde açılıp açılmadığının denetlenmesi, sonucuna göre dava süresinde açılmamışsa HMK"nın
114/2 ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi, süresinde açılmış olduğunun tespiti halinde ise uyuşmazlığın esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yanılgılı gerekçeye dayalı olarak karar verilmesi doğru olmamıştır.
3-Kabule göre; HMK"nın 115/2. maddesi uyarınca, mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Bu durumda mahkemece, HMK"nın 114/1-c madde hükmü uyarınca göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle, davanın anılan 115/2. madde hükmü uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerekirken, karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunmayan 1086 sayılı HUMK"nın dava şartı öngörmeyen göreve ilişkin 7. ve 27. madde hükümlerine uygun olarak gerekçede ""dava dilekçesinin görev yönünden reddine"", hüküm fıkrasında "davacının dava dilekçesinin görev yönünden reddi ile mahkememizin görevsizliğine" ibarelerine yer verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, Dairemizin, temyiz isteminin süre yönünden reddine ilişkin ... tarih ve ... E., ...K. sayılı kararının kaldırılmasına, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan karar düzeltme harcının istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi