Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ile sigortalılık süresinin geçerli olduğunun ve yaşlılık aylığına hak kazanıldığının tespiti” davasında yapılan yargılama sonunda; Konya 1. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 06.10.2009 gün ve 2008/40 E., 2009/645 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 09.12.2010 gün ve 2009/15047 E., 2010/12311 K. sayılı ilamı ile;
(…1-Dosyadaki yazılara toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı Kurumun aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Davacı 01.05.1986 tarihinden itibaren 2926 sayılı Yasaya tabi Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun ve 1.10.2007 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitini istemiştir.
Mahkemece, istemin kabulüne karar verilmiştir.
Davanın, yasal dayanağını oluşturan 2926 sayılı Yasada 506 sayılı Yasanın 79. maddesine koşut geçmiş tarım Bağ-Kur hizmetlerinin tesbitine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir. 2926 sayılı Yasanın 7. maddesi hükmüne göre, bu yasaya göre, sigortalı sayılanlar, sigortalı sayıldıkları tarihten itibaren en geç üç ay içinde Kuruma başvurarak kayıt ve tescillerini yaptırmak zorundadırlar. Anılan Yasanın 5. maddesi ile 7. madde de belirtilen süre içinde kayıt ve tescillerini yaptırmayan sigortalıların hak ve yükümlülüklerinin kayıt ve tescil edildikleri tarihi takip eden aybaşından itibaren başlayacağı hükmü getirilmiştir. 2926 sayılı Yasanın 2. ve 3. maddeleri kapsamında, kendi nam ve hesabına tarımsal faaliyette bulunanlardan yasanın uygulanma tarihinde 58 yaşını dolduran kadınlarla, 60 yaşını dolduran erkekler dışındakiler bakımından tarım Bağ-Kur sigortalılığı zorunlu sigortalılık niteliğinde bulunmaktadır. Başka bir ifade ile sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçip kaçınmak mümkün değildir. Diğer yandan resen tescil başlığını taşıyan 9. maddeye göre bu yasa kapsamında sigortalı sayılanların sigortalılıklarının başladığı tarihten itibaren 3 ay içinde Kuruma kayıt ve tescilini yaptırmayanların tescil işlemlerinin Kurumca re’sen yapılması gerekmektedir. 2926 sayılı Yasanın 36. maddesi kapsamında Kurum’un prim alacaklarını Bakanlar Kurulu Kararı ile ürün bedellerinden tevkifat suretiyle tahsil etmesi mümkündür. Bu bağlamda 2. madde kapsamına girenlerin belirtilen şekilde prim borçlarının ürün bedellerinden tevkifat suretiyle kesilerek Bağ-Kur’a ödenmesi halinde kayıt ve tescil için kuruma başvuru olmasa dahi bahse konu biçim de prim ödenmesi suretiyle kayıt ve tescil konusundaki iradelerini ortaya koydukları tartışmasızdır. Bağ-Kurun iş bu prim ödenmesine rağmen, sigortalıyı re’sen kayıt ve tescil etmemesi yasanın kendisine yüklediği re’sen tescil mükellefiyetine aykırılık teşkil etmektedir.
2926 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre, kayıt ve tescil işlemlerinde Valilik, Kaymakamlık, Özel İdare, Belediye, Muhtarlık ve Nüfus İdareleri kayıtları ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının, kanunla kurulu meslek kuruluşlarının, Tarım Satış Kooperatifler Kanununa göre kurulan Pancar Ekicileri İstihsal Kooperatifleri ile Birliği, T.Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi ve tarım kesimine yönelik faaliyette bulunan milli bankaların kayıtlarının esas alınacağı bildirilmiştir. Bu kayıtların tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışmanın yasal karinesi olduğu ortadadır.
Somut olayda, davacının Muhtarlıkça yapılan bildirge üzerine davalı Kurumca 01.05.1985 tarihinden geçerli olmak üzere re’sen 2926 sayılı Yasaya tabi Tarım Bağ-Kur sigortalısı olarak kayıt ve tescil edildiği, 28.9.2007 tarihindeki yaşlılık aylığı talebi üzerine ise davalı Kurumca tescil tarihinde aile reisi olmadığından bahisle tescil tarihi 1.7.2007 tarihine alınarak talep tarihinde henüz 2 ay 27 gün hizmeti bulunduğundan bahisle yaşlılık aylığı talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır.
Davacı kadının Tarım Bağ-kur sigortalısı sayılması için “aile reisi “olma koşulu yeni yasal düzenleme ile ortadan kaldırıldığı gibi Yargıtay’ın istikrar kazanmış içtihatları gereğince de artık böyle bir koşul aranmadığından davalı Kurumun iptal gerekçesi yerinde değildir. Ancak somut olayda uyuşmazlık davacının tescil tarihi ile yaşlılık aylığı talebinde bulunduğu tarihler arasında Tarım Bağ-Kur sigortalılık koşulları taşıyıp taşımadığı noktasındadır.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden davacının 29.1.2004 tarihinde Ziraat Odasına kaydolduğu, adına kayıtlı 3 adet tapulu taşınmazı ise 13.7.2001 ila 31.3.2006 tarihleri arasında edindiği, Tarım Kredi Kooperatifi kaydının bulunmadığı, prim ödemesinin 31.3.1998 tarihinde başladığı, öncesinde prim kesintisi yada iradi prim ödemesinin bulunmadığı, davacının 26 05.1986 tarihinde Kurum kayıtlarına giren dilekçesinde Bağ-Kura tescil ile ilgili bildirimden haberinin olmadığını, ev hanımı olup ev işlerinde çalıştığını, Kurum primlerini ödeyecek gücünün bulunmadığını bildirdiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, prim ödemesinin 1998 yılında başlaması nedeniyle 1.1.1998-1.7.2007 tarihleri arasındaki dönem yönünden verilen tespit kararı yerinde ise de davacının tescil tarihinden 31.12.1998 tarihine kadar Tarım Bağ-Kur sigortalılık niteliklerini taşımadığı halde, 1.5.1986-31.12.1997 tarihleri arasındaki dönem yönünden davanın reddi gerekirken 2926 sayılı Yasanın 10. maddesinde belirtilen kayıtlar bulunmadığı ve tarımsal faaliyet bu madde kapsamında kanıtlanmadığı halde bu dönemin soyut zabıta araştırmalarına dayalı olarak, kabul edilmiş olması ve davacının 01.10.2007 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2926 sayılı Kanuna tabi sigortalılık süresinin geçerli olduğunun tespiti ile aksine Kurum işleminin iptali ve yaşlılık aylığına hak kazanıldığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacı kadının 1980 yılından itibaren tarımsal faaliyette bulunduğunu, muhtar bildirimi ile 1.5.1986 tarihinde resen tescilinin yapıldığını, yaşlılık aylığı başvurusu sonrasında Kurumca sigortalılık tescilinin, tescil tarihinde aile reisi olmadığı gerekçesiyle iptal edildiğini, ancak davacının 1980 yılından bu yana tarımsal faaliyette bulunduğunu, evli olarak tescili yapılmakla davacı kadın yararına kazanılmış hak doğduğunu, primlerin yıllarca tahsili sonrasında sigortalılığın iptalinin iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu ve 4956 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile aile reisliği şartının kaldırılmasına ilişkin düzenleme sigortalı lehine olduğundan geçmişe dönük olarak uygulanması gerektiğini beyanla, davacının Kurumca iptal edilen, 1.5.1986-1.7.2007 tarihleri arası dönemde 2926 sayılı Kanuna tabi tarım Bağ-Kur sigortalılığının geçerli olduğunun ve tahsis talebini takip eden aybaşından itibaren yaşlılık aylığına hak kazanıldığının tespitini istemiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (Devredilen SSK) vekili cevap dilekçesinde, tarım sigortalılığı için aranan aile reisi olma şartının 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile madde değiştirilmek suretiyle kaldırıldığını ve değişikliğin ancak yürürlük tarihinden itibaren hüküm ifade edebileceğini, tescil tarihinde yürürlükte olan mevzuata göre aranan aile reisi şartını taşımayan davacı kadının sigortalılığının baştan itibaren iptali işleminin yerinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece; emsal Yargıtay kararları uyarınca aile reisi şartının kaldırılmasına ilişkin değişikliğin önceki sigortalılık süreleri yönünden de hüküm ifade edeceği ve primleri tahsil edilen dönem sigortalılığın iptalinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 2. maddesi ile T. C. Anayasası’nın sosyal güvenlik anlayışına uygun olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının sigortalılığının ve yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine karar verilmiş; davalı kuru vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne aynen alınan nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, Özel Daire bozma ilamından sonra yapılan yargılamada, davacıya ait taşınmazların kadastro tutanakları dosya içine alınmış; bu belgeler de dayanak gösterilerek direnme olarak adlandırdığı karar oluşturulmuştur.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu"nca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu, ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi).
Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenerek gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut uyuşmazlık bu açıdan incelendiğinde Yerel Mahkemece, Özel Daire bozma ilamından sonra yapılan yargılamada, bozmadan önce dosya içinde bulunmayan, Yerel Mahkeme ve Özel Dairenin incelemesinden geçmeyen davacıya ait taşınmazların kadastro tutanakları incelenerek, bozma sonrası verilen kararın gerekçesinde de daha önce dayanılmayan taşınmazların 20 yılı aşkın süredir davacının zilyetliğinde bulunduğu hususuna da yer verilmiştir.
Şu hale göre; bozmadan önce var olmayan belgelerin dosyaya girdiği ve yeni ibraz edilen bu belgelere de dayanılarak hüküm oluşturulduğu, bu hususların Özel Dairenin denetiminden geçmediği belirgindir.
Hal böyle olunca; Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu bu kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; bozma çerçevesinde yapılan araştırma sonucu oluşturulan ve yine bozmadan esinlenilerek ilk kararda tartışılıp, değerlendirilmemiş yeni gerekçeye dayalı, yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi ise, Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 21. HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 05.10.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.