Esas No: 2011/10-476
Karar No: 2011/584
Karar Tarihi: 05.10.2011
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/10-476 Esas 2011/584 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Samsun 2.İş Mahkemesi
TARİHİ : 28.04.2011
NUMARASI : 2010/805 E-2011/212 K.
Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ile birleşen istirdat” davasında yapılan yargılama sonunda; Samsun 2.İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.11.2008 gün ve 2008/243 E., 2008/665 K. sayılı kararın incelenmesinin davalı Kurum vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 03.06.2010 gün ve 2009/1947 E., 2010/7957 K. sayılı ilamı ile;
(“…Uyuşmazlığın yasal dayanağı; 5277 sayılı 2005 Mali Yılı Bütçe Kanununun 25.maddesinin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragrafları ile 5335 sayılı Yasanın 30/2. maddesidir. 01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5277 sayılı Bütçe Kanununun 25.maddesinin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragrafları “…Her hangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50’sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda her hangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar. Diğer kanunların emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken emeklilik veya yaşlılık aylıkları ve/veya diğer tazminatları kesilmeksizin atanmaya, çalıştırılmaya veya görevlendirilmeye izin veren hükümleri ile, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 11.maddesine göre alınmış Bakanlar Kurulu kararları 2005 yılında uygulanmaz.” düzenlemesini içermektedir.
Bütçe Kanunu ile yapılan bu düzenleme sonrasında kanun koyucu; bütçe kanunlarına bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağına ilişkin Anayasa’nın 161.maddesi hükmünü gözeterek, bütçe kanunlarında yer almaması gereken hükümlerin temizlenmesi amacıyla çıkardığı 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 29.maddesinin (c) bendi ile; 5277 sayılı Kanunun 25.maddesinde yer alan hükmü yürürlükten kaldırmış, ancak, aynı düzenlemeyi anılan kanunun 30.maddesi ile yeniden getirmiş ve bu madde 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Diğer taraftan, 5277 sayılı Kanunun 25.maddesinin Anayasaya aykırılığı iddiası ile açılan dava sonucunda, 28.12.2005 gün 2005/146-105 sayılı kararla; anılan maddenin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragraflarının Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş, aynı yönde yapılan başka bir başvuru üzerine de anılan mahkemenin 29.11.2005 gün 2005/6-93 Sayılı kararı ile 5277 sayılı Yasanın 25.maddesinin (f) fıkrasının, 21.04.2005 günlü 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 29.maddesinin (c) fıkrasıyla yürürlükten kaldırıldığına ve 25.maddenin (f) fıkrasına yönelik Anayasaya aykırılık iddiasına ilişkin konusu kalmayan istemler hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiş, aynı düzenlemeyi içeren 5335 sayılı Kanunun 30.maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının Anayasaya aykırılığı iddiasıyla açılan dava sonucunda ise 03.04.2007 gün 2005/52 Esas 2007/35 Karar Sayılı hükümle, anılan kanun maddesinin Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine karar verilmiştir.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 105.maddesinde sayılan uygulanmayacak hükümler arasında 5335 sayılı Kanunun 30.maddesinin yer almaması, Anayasanın 153.maddesinin “iptal kararları geriye yürümez” hükmünü içermesi karşısında; her hangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların, bu aylıkları kesilmeksizin her hangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılmayacakları ve görev yapamayacaklarına dair düzenlemenin 01.01.2005 tarihinden başlamak suretiyle yürürlükte olduğunun kabulü gerekir. Bu yasal düzenlemeye aykırı biçimde çalışılması durumunda; çalışanların, fiilen çalıştıkları dönemdeki emeklilik veya yaşlılık aylıklarının Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından kesilmesi ve yersiz aylıkların istirdadı söz konusu olacaktır. (HGK; 27.05.2009 gün, 2009/21-168 E. 2009/218 K.)
Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar dikkate alındığında; Kurumun, yaşlılık aylıklarının kesilmesi işlemi yerinde bulunarak, sigortalı çalışmaların gerçekleştiği döneme ilişkin Kurum işleminin iptaline dair talebin reddine karar verilmiş ise de; hükmün devamında, davacının iyiniyetli olarak elinden çıkardığı ve başkaca da geliri olmadığından bahisle, Borçlar Kanunun 61. ve 63.maddeleri gereğince, aldığı aylıkları iade ile yükümlü olmadığı sonucuna varılmış olması, isabetsiz bulunmuş olup, 5335 sayılı Kanun kapsamındaki çalışmalar nedeniyle davacı tarafından alınan yaşlılık aylıklarının Kuruma iadesi gerekmektedir.
O halde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır…”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl dava, yaşlılık aylığının kesilmesine ilişkin Kurum işleminin iptali, birleşen dava yersiz ödenen aylıkların tahsili istemine ilişkindir.
Davacı sigortalı vekili asıl davada, davacının 506 sayılı Kanun uyarınca Kurumdan yaşlılık aylığı almakta iken çalışmaya başladığını, bu çalışmanın Kuruma bildirildiği ve çalışma süresince sosyal güvenlik destek primi ödendiğini, çalışma sona erdikten sonra Kurumca uyarı yapılmadan ve seçimlik hakkı tanınmadan aylığının iptali ile iadesinin talep edildiğini, oysa iptal işlemine dayanak teşkil eden 5277 sayılı Kanunun 25.maddesinin Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edildiğini, düzenlemenin çalışma hürriyetine aykırı olduğunu, ayrıca aylıkların sadece çalışılan dönem için iptali yerine çalışmanın sona erdiği dönemden sonrası için de iptal kararı verilmesinin doğru olmadığını beyanla, Kurum işleminin iptalini istemiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (Devredilen SSK) vekili cevap dilekçesinde, sosyal güvenlik kurumlarından emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların aylıkları kesilmeksizin Kanunda belirtilen kurumlarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamayacağı ve görev yapamayacağının 5277 sayılı Kanunun 25.maddesinde öngörüldüğünü, söz konusu fıkranın 5335 sayılı Kanunun 29/c maddesi ile yürürlükten kaldırılarak içerik olarak aynı hükmün 30.madde ile yeniden düzenlendiğini, yaşlılık aylığı almakta olan davacının çalıştığı işyerinin 30.maddede sayılan istisnalardan olmadığı ve bu nedenle destek primi ödeyerek dahi çalışmanın mümkün olmadığını, 30.madde halen yürürlükte olmakla Kurum işleminin yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
Yerel Mahkemece, 5277 sayılı Kanunun 25.maddesi yürürlükten kaldırılmış ise de aynı yönde düzenleme içeren 5335 sayılı Kanunun 30.maddesinin yürürlükte olması nedeniyle davacının çalıştığı sürelere ilişkin olarak Kurumun aylığın iptali işleminin yerinde olduğu ancak çalışması konusunda Kurumu bilgilendiren ve sosyal güvenlik destek primi ödeyen davacının iyiniyetli olması ve elinde bir şey kalmaması nedeniyle iade yükümlülüğü olmadığı gerekçesiyle; Kurumun, çalışılan sürelere ilişkin olarak aylığın iptali işleminin iptaline yönelik talebinin reddine, 03.08.2007-22.05.2008 tarihleri arasında ödenen yaşlılık aylığının iadesine ilişkin işlemin ise iptaline karar verilmiştir. Davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Bozma kararı sonrası yapılan yargılama sırasında SGK (Devredilen SSK) tarafından yersiz ödenen yaşlılık aylıklarının istirdadı talebi ile açılan davanın iş bu dava ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
Yerel Mahkemece, birleşen davanın reddine karar verilmiş; ayrıca asıl dava yönünden de yargılama sırasında yürürlüğe giren ve sigortalı aleyhine düzenleme içeren 5510 sayılı Kanunun 96.maddesinin olayda uygulanma imkanı bulunmadığı gerekçesiyle ve önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle ilk kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
(I)–Davalı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
Özel Daire bozma ilamı ve direnme kararının kapsamı itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yersiz ödeme haline gelen aylığın iadesinde, 818 sayılı Borçlar Kanununun 61 ve devamı maddelerinin uygulama yeri olup olmadığı; ödeme tarihlerinden sonra yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun hükümlerinin somut olay yönünden uygulanıp uygulanamayacağı noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
Kurumun iptal işleminin yasal dayanağını; 5277 sayılı 2005 Mali Yılı Bütçe Kanununun 25.maddesinin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragrafları ile 5335 sayılı Yasanın 30/2.maddesi oluşturmaktadır.
01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5277 sayılı Bütçe Kanununun 25.maddesinin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragrafları “…Her hangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50’sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda her hangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar. Diğer kanunların emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken emeklilik veya yaşlılık aylıkları ve/veya diğer tazminatları kesilmeksizin atanmaya, çalıştırılmaya veya görevlendirilmeye izin veren hükümleri ile, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Ek 11.maddesine göre alınmış Bakanlar Kurulu kararları 2005 yılında uygulanmaz.” düzenlemesini içermektedir.
Bütçe Kanunu ile yapılan bu düzenleme sonrasında kanun koyucunun; bütçe kanunlarına bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağına ilişkin Anayasa’nın 161.maddesi hükmünü gözeterek, bütçe kanunlarında yer almaması gereken hükümlerin temizlenmesi amacıyla çıkardığı 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 29.maddesinin (c) bendi ile; 5277 sayılı Kanunun 25.maddesinde yer alan hükmü yürürlükten kaldırmış, ancak, aynı düzenlemeyi anılan Kanunun 30.maddesi ile yeniden getirmiş ve bu madde 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Diğer taraftan, 5277 sayılı Kanunun 25.maddesinin Anayasaya aykırılığı iddiası ile açılan dava sonucunda Anayasa Mahkemesinin 28.12.2005 gün 2005/146-105 sayılı kararı ile anılan maddenin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragraflarının Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.
Aynı yönde yapılan başka bir başvuru üzerine de anılan mahkemenin 29.11.2005 gün 2005/6-93 Sayılı kararı ile 5277 sayılı Yasanın 25.maddesinin (f) fıkrasının, 21.04.2005 günlü 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 29.maddesinin (c) fıkrasıyla yürürlükten kaldırıldığına ve 25.maddenin (f) fıkrasına yönelik Anayasaya aykırılık iddiasına ilişkin konusu kalmayan istemler hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir.
Aynı düzenlemeyi içeren 5335 sayılı Kanunun 30.maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının Anayasaya aykırılığı iddiasıyla açılan dava sonucunda ise 03.04.2007 gün 2005/52 Esas 2007/35 Karar Sayılı hükümle, anılan kanun maddesinin Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine karar verilmiştir.
Öte yandan, gerek 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 105.maddesinde sayılan 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden itibaren uygulanamayacak hükümler arasında 5335 sayılı Kanunun 30. maddesinin yer almaması, gerekse T.C. Anayasası’nın 153. maddesinin “iptal kararları geriye yürümez” hükmünü içermesi karşısında; her hangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların, bu aylıkları kesilmeksizin her hangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılmayacakları ve görev yapamayacaklarına dair düzenlemenin 01.01.2005 tarihinden başlamak suretiyle yürürlükte olduğunun kabulü gerekir.
Anılan yasal düzenlemeye aykırı biçimde çalışılması durumunda; çalışanların, fiilen çalıştıkları dönemdeki emeklilik veya yaşlılık aylıklarının Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından kesilmesi ve yersiz aylıkların istirdadı söz konusu olacaktır.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 27.05.2009 gün ve 2009/21-168 E., 2009/218 K.; 01.12.2010 gün ve 2010/10-586 E., 2010/615 K. ve 06.04.2011 gün ve 2010/21-726 E., 2011/68 K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Yeri gelmişken, yersiz ödeme haline gelen aylıkların istirdadına ilişkin uyuşmazlığın ve bununla ilgili sosyal güvenlik mevzuatının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Konuya ilişkin ilk düzenleme (Mülga) 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda yer almaktadır.
Kanunun “Sigorta Yardımlarının Haczedilemeyeceği, Yanlış Ve Yersiz Ödemelerin Tahsili” başlıklı 121.maddesi;
“Bu kanun gereğince bağlanacak gelir veya aylıklar ve sağlanacak yardımlar, nafaka borçları ve bu Kanunun 80"inci Maddesine göre takip ve tahsili gereken alacaklar dışında, haciz veya başkasına devir ve temlik edilemez.
(Ek fıkra:29.07.2003-4958/47 md.) Ancak, yanlış ve yersiz ödendiği anlaşılan her türlü gelir, aylık ve sigorta yardımları 84"üncü Maddenin son fıkrası saklı kalmak kaydıyla, ilgililerin sonraki her çeşit istihkaklarından kesilmek suretiyle geri alınır. Kurumun genel hükümlere göre takip hakkı saklıdır…”
hükmünü içermektedir.
Diğer taraftan, yargılama sırasında 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 506 sayılı Kanunun anılan hükmü yürürlükten kaldırılmış ve konu 5510 sayılı Kanunun 96.maddesinde düzenlenmiştir.
5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren “Yersiz Ödemelerin Geri Alınması” başlıklı 96. maddesinde de;
“…Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a)Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b)Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,
itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır…”
hükmü yer almaktadır.
Hemen burada, devam etmekte olan uyuşmazlık yönünden önceki Kanunun mu, yoksa dava devam etmekte iken çıkarılan yeni Kanunun mu uygulanması gerektiği, çözüme kavuşturulmalıdır.
Bilindiği üzere, yasaların geriye yürümesi konusunda mevzuatımızda genel bir düzenleme bulunmamaktadır. İlke olarak her yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyeceği, başka bir anlatımla geriye yürümeyecekleridir. Ancak devam eden uyuşmazlıklar ile tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural “derhal yürürlüğe girme” niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Bu gibi durumlarda yasaların geriye yürümesi değil ani etkisi söz konusudur.
Ne var ki, sosyal güvenlik hukukunun ilgi alanı kamusal olup, otoritesi kamu düzenini ilgilendirmektedir. Bu nedenle sosyal güvenlik hukuku ile ilgili yasalar yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurur.
Öte yandan, 5510 sayılı Kanun öncesi mevzuata bakıldığında, 506 sayılı Kanunun 121.maddesinde yersiz ödemelerin kayıtsız şartsız iadesinin öngörüldüğü, yersiz ödeme halinde iade yükümünün kapsamının farklı hukuki durumlara özgü olarak değişiklik göstermediği görülmektedir.
5510 sayılı Kanun ise 96.maddesiyle, 506 sayılı Kanunda yer almayan yeni bir düzenleme getirmiş; sebepsiz zenginleşmenin sigortalı veya hak sahibinin kasıtlı veya kusurlu davranışı ile Kurumun hatalı işleminden kaynaklanması hallerine bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarlarının belirlenmesini ayrı ayrı esaslara bağlamıştır.
Dolayısıyla, 5510 sayılı Kanun ile ödeme yükümünün kapsamı, sigortalının kasıt veya kusuruna veya Kurumun hatalı işlemine göre farklılaştırılarak, kayıtsız şartsız iade öngören 121.madde hükmüne göre daha lehe bir düzenleme getirilmiştir.
Hal böyle olunca, sosyal güvenlik hukukunun yukarıda açıklanan niteliği karşısında sigortalı lehine düzenleme getiren 5510 sayılı Kanunun anılan hükmünün devam etmekte olan uyuşmazlıklarda uygulanması gerekmektedir.
Ayrıca, 5510 sayılı Yasanın geçici maddelerinde, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kural da yer almamaktadır.
5510 sayılı Kanunun geçici maddelerinde, önceki hükümlerden hangilerinin uygulanamayacağı belirtilmek suretiyle uygulama düzenlenmiş olup; yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğine işaret eden herhangi bir kural da bulunmadığından, Kanunun 96.maddesinin sigortalı yararına getirdiği bu yeni düzenlemenin, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacaklarına ilişkin süregelen uyuşmazlıklara uygulanması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Yapılan açıklamaların ışığında sonuç itibariyle; kamusal niteliği gereği sosyal güvenlik hukuku ile ilgili yasaların yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurması; 5510 sayılı Kanun ile ödeme yükümünün kapsamının sigortalının kasıt veya kusuruna veya Kurumun hatalı işlemine göre farklılaştırılarak, kayıtsız şartsız iade öngören 121.madde hükmüne göre daha lehe bir düzenleme getirilmesi ve 5510 sayılı Yasanın geçici maddelerinde, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kuralın da yer almaması karşısında yersiz ödemelerin iadesi talebine ilişkin devam etmekte olan uyuşmazlıkların çözümünde, 5510 sayılı Kanunun 96.maddesinin değerlendirilmesi ve uygulanması gerekmektedir.
Diğer taraftan, uyuşmazlığın çözümünde 818 sayılı Kanunun 63.madde hükmünün uygulama yeri olup olmadığı hususunun da açıklığa kavuşturulmasında yarar vardır.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun, geri verilmesi gereken tutarın belirlenmesinde, genel hüküm niteliğinde bulunan 63’üncü maddesi uyarınca; iyi niyetli zenginleşen, sebepsiz zenginleşme konusunun kendisinden istendiği tarihten önce elinden çıktığını iddia ve ispat ettiği miktar oranında ret ve geri vermekle yükümlü olmayacaktır. Buna karşın; zenginleşenin, zenginleşme anında veya sonrasında mal varlığındaki artışın geçerli bir hukuki sebebe dayanmadığını biliyor veya bilmesi gerekiyor olması halinde, kötü niyetli sayılacağında da kuşku bulunmamaktadır.
5510 sayılı Kanunun 96.maddesiyle, sebepsiz zenginleşmede geri verme konusunda genel hüküm niteliğindeki Borçlar Kanunu’nun 63.maddesine nazaran, özel bir düzenleme getirilmiştir.
Şu duruma göre, karşımıza, aynı konu hakkında bir tarafta genel kanunda kabul edilen yasa kuralı, bir tarafta da özel bir yasal düzenleme çıkmaktadır.
Bu nedenle sorunun normlar hiyerarşisi kurallarına göre çözümlenmesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
"Yasaların çatışması" olarak da adlandırılan bu gibi durumlarda; sonraki norm, öncekinin yerini alır (Lex Pasterior deraget priori); özel kanun, genel kanundan önce gelir (Lex specialis per generalem non deregatur); açık anlamlı norm, kapalı anlamlı normdan önce gelir, biçiminde kabul edilen temel ilkelerden yararlanılarak sonuca ulaşılmalıdır.
Belirtilen ilkeler doğrultusunda yapılan değerlendirmede ise; 5510 sayılı Kanunun, 818 sayılı Borçlar Kanununa göre özel nitelikte olduğu; bu kapsamda 5510 sayılı Kanunun 96.maddesi hükmünün sebepsiz zenginleşme nedeniyle yersiz ödemelerin Kuruma iadesi konusunda özel nitelikte düzenleme içerdiği açıktır.
Bu durumda özel kanun niteliğindeki 5510 sayılı Kanunun, yine özel düzenleme içeren 96.maddesi hükmü, genel nitelikteki 818 sayılı Borçlar Kanununun 63.maddesi hükmüne nazaran uygulama önceliğine sahiptir.
O halde, Yerel Mahkemece yukarıda yapılan açıklamaların ışığında özel Kanun niteliğindeki 5510 sayılı Kanunun 96.maddesinin değerlendirilmesi suretiyle karar verilmesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Ne var ki, 5510 sayılı Kanunun 96/1-b bendinin son cümlesi uyarınca ilgililerin Kurumdan alacakları yoksa yersiz ödemelerin genel hükümlere göre geri alınması gerektiğine ilişkin yasal düzenleme de göz ardı edilmemelidir.
Nitekim Hukuk Genel Kurulu’nun 15.06.2011 gün ve 2011/21-362 E., 2011/409 K. sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince:
Sigortalıya 01.12.2005 tarihinden başlamak üzere 506 sayılı Kanunun Geçici 81/B-a bendi uyarınca yaşlılık aylığı bağlandığı, yaşlılık aylığı almaya devam ederken 03.08.2007 ila 14.11.2007 tarihleri arasında 5335 sayılı Kanunun 30.maddesinde belirtilen istisnalar içinde yer almayan işyerinde çalışmaya başladığı anlaşılmaktadır.
Şu hale göre, davacının yaşlılık aylığı almakta iken çalışması mümkün olmadığından Kurumun yaşlılık aylığının fiilen çalışılan 03.08.2007-14.11.2007 tarihleri arasındaki dönem için iptaline yönelik işlemi yerinde olup, 5335 sayılı Kanun kapsamındaki çalışma nedeniyle fiilen çalıştığı dönem içinde aldığı yaşlılık aylıklarının Kuruma iadesi gerekmektedir.
Ne var ki, Yerel Mahkemece, davacıya fiilen çalıştığı 03.08.2007-14.11.2007 döneminde ödenen yaşlılık aylıklarının iadeye konu miktarının belirlenmesi yönünden yapılan değerlendirme yetersizdir.
Yerel Mahkemece öncelikle, 5510 sayılı Kanunun 96.maddesi kapsamında araştırma ve inceleme yapılarak, yersiz ödemenin sigortalının kasıtlı ve kusurlu davranışından mı, yoksa Sosyal Güvenlik Kurumunun hatalı işleminden mi kaynaklandığının belirlenmesi ve varılacak sonuca göre yine 5510 sayılı Kanunun 96.maddesi hükmü gözetilerek yapılacak değerlendirme ile iade yükümünün kapsamı ve miktarı konusunda bir karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçelerle, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
(II)–Birleşen dava davacısı/ asıl dava davalısı Kurum vekilinin birleşen dava yönünden verilen red kararına yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Bozma kararından sonra birleşen 2010/967 E. sayılı yersiz ödemelerin tahsiline ilişkin dava yönünden verilen karar, Yargıtay denetiminden geçmemiş, bozmaya konu olmamıştır.
Birleşen dava yönünden verilen karar açıklanan nedenlerle direnme niteliğinde olmayıp yeni hüküm teşkil ettiğinden ve birleşen dava yönünden kurulan hükme yönelik temyiz itirazları Özel Daire’since incelenmediğinden, bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir.
S O N U Ç :
1-Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA,
2-Yukarıda (II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, birleşen dava davacısı/asıl dava davalısı Sosyal Güvenlik Kurumu (Devredilen SSK) vekilinin, birleşen dava yönünden verilen yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 10.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
05.10.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.