4. Hukuk Dairesi 2014/5905 E. , 2015/1920 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Mut Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 17/09/2013
NUMARASI : 2013/16-2013/500
Davacı M.. D.. vekili Avukat Ahmet tarafından, davalı S.. K.. aleyhine 10/01/2013 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 17/09/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi taraflarca süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız şikayet nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar davacı ile davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının şikayetleri sonucu Mersin Barosu tarafından kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararı verildiğini, Silifke Ağır Ceza Mahkemesi tarafından da görevi kötüye kullanma suçundan beraat ettiğini, şikayetin haksız olduğunu belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı ise, şikayette bulunmakta haklı olduğunu, davacının aynı konuda menfeatleri zıt kişilerin savunmasını üstlendiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece davalının şikayetinin haksız olduğu gerekçesiyle istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK’nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olayda, davacı aynı olay nedeni ile farklı soruşturma usulüne tabi olmalarından dolayı ayrı mahkemede yargılanan polislerin avukatlığını üstlenmiş, diğer mahkemede de sanık davalı Emniyet Müdürü"ne karşı müşteki olan kişinin vekilliğini yapmıştır. Davacı, davalının şikayetleri sonucunda, görevi kötüye kullanma suçundan yargılandığı Silifke Ağır Ceza Mahkemesi"nde, müdaafilik yaptığı dosyanın sonuçlandıktan sonra,vekillik yaptığı dosyada vekaletname sunduğu ve başka bir sanık hakkında açılan davanın aynı iş olduğu düşünülemeyeceğinden beraat etmiş olsa da, davalının davacıyı şikayet ederken aynı olay nedeni ile davacının hem sanık hemde müşteki vekili olamayacağını düşünerek şikayetinin yeterli kuşku ve emareye dayanılarak yapıldığı, davalının şikayeti sonucunda davacı hakkında ceza davasının da açıldığı gözetildiğinde davalının sırf zararlandırma kastının bulunmadığı, şikayet için yeterli emare olması nedeniyle davalının yasal şikayet hakkını kullandığı sonucuna varılarak, istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, şikayet hakkını hukuka uygun kullanmadığı gerekçesiyle, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/02/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.