Esas No: 2011/19-446
Karar No: 2011/569
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/19-446 Esas 2011/569 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Erzurum 1.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 04.11.2010
NUMARASI : 2010/494 E-2010/537 K.
Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Erzurum 1.Asliye Hukuk Mahkemesince dava dilekçesinin yetki yönünden reddine dair verilen 27.01.2009 gün ve 2005/382 E., 2009/6 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 12.10.2009 gün ve 2009/6358-9205 E., K. sayılı ilamı ile;
(“...Davacı vekili, davalı şirket ile eşarp alım- satım ilişkisi nedeniyle davalıya verilen çeklere karşılık aynı miktarda mal alamadığını, verdiği çek bedelinden 18.459. YTL fazlalık bulunduğu, bu miktardan müvekkilinin borçlu olmadığını ileri sürerek, üç adet çekten dolayı borçlu bulunmadığının tespiti ile çeklerin iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, yetki ilk itirazı ve görev itirazında bulunmuş, İstanbul Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili ve görevli olduğunu belirtmiş, esas yönünden de davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, İİK.’nun 72.maddesi gereği, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın yetkili ve görevli İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, üç adet çekten dolayı borçlu bulunulmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davadan önce girişilmiş bir icra takibi bulunmadığından uyuşmazlık HUMK.’nun 9. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan yetki kurallarının uygulanması gerekir. Dava konusu çeklerden ikisinin keşide yerleri Erzurum olduğuna göre, davanın açıldığı Erzurum Mahkemesinin de yetkili olduğunun kabulü gerekir. Diğer çekte keşide yeri Erzurum değilse de, davacı ifa yerinin Erzurum olduğunu iddia ederek HUMK.’nun 10.maddesi hükmüne dayanmıştır. Yetki itirazı hadise şeklinde incelendiğinden davacının üçüncü çek ile ilgili bu iddiası yönünden hadise şeklinde inceleme yapılıp yetkili mahkemenin belirlenmesi ve varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, belirtilen yönler gözetilmeksizin eksik inceleme ve somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir...”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, menfi tespit ve istirdat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, “dava dilekçesinin yetkisizlik nedeniyle reddine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli ve yetkili İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine” dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nda görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden, dava dilekçesinde “Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatı ile” ibaresi kullanılmasına karşın, bu konuda bir karar verilmeksizin davaya “Asliye Hukuk Mahkemesi Sıfatı ile” devam olunması karşısında, öncelikle görev/işbölümü ilişkisi ve buna göre davaya hangi sıfatla bakıldığının belirlenmesi hususu ön sorun olarak ele alınıp, tartışılmıştır.
Hemen belirtmelidir ki, bazı özel mahkemeler her adli teşkilatta kurulmamış olduğundan, buralardaki Asliye Hukuk Mahkemeleri özel mahkemelerin görev alanına giren davalara, bu özel mahkemelerin sıfatıyla bakmaktadır.
Kural olarak başka bir mahkeme sıfatıyla görülmek üzere dava açılan bu gibi hallerde Asliye Hukuk Mahkemesinin yargılamaya hangi sıfatla baktığını tensip kararından başlayarak karara bağlaması ve buna göre yargılamayı sürdürmesi, sonuçta da nihai kararında göstermesi gerekir.
Bu husus uygulanacak yargılama yöntemi, temyiz süresi ve diğer usul kurallarının uygulanması açısından büyük önem taşımaktadır. Örneğin, İş mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesine açılan bir davada seri yargılama usulü uygulanacağı gibi, temyiz süresi de tefhimle başlayacağından mahkemenin bu sıfatla davaya baktığını karar altına alması ve nihai kararında da göstermesi gerekir. Asliye Hukuk ve İş Mahkemeleri yönünden temel farklılıklar gözetildiğinde böyle bir belirleme yapılmamış olması usule aykırı olacaktır. Yine, aile mahkemesi sıfatıyla bakıldığında bu mahkemede de özel bir yargılama usulü uygulanmakta olduğundan aynı kurallar bu haller için de geçerlidir.
Ne var ki, müstakil bir ticaret mahkemesinin bulunmadığı ve davanın nitelik ve değerine göre Asliye Hukuk Mahkemesinin bu sıfatla davaya baktığı hallerin ayrıca irdelenmesi gerekmektedir. Zira, ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki bir görev ilişkisi olmayıp, işbölümü ilişkisidir.
İşbölümü esasının söz konusu olduğu hallerde, mahkemenin resen değerlendirilmesi gereken bir hal bulunmadığına, yargılama yöntemi de temel bir farklılık göstermediğine göre; salt hangi sıfatla davaya bakıldığı hususunun mahkemece karara bağlanmamış olmasının sonuca ve tarafların hukukuna bir etkisi bulunmamaktadır. Bu husus, bozma nedeni teşkil etmeyeceği gibi, bundan beklenen hukuki bir yararın varlığından da söz edilemez.
Şu hale göre, Asliye Hukuk Mahkemesine Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülmek üzere bir dava açılmış ve mahkemece hangi sıfatla bakıldığı belirtilmemişse, burada görev ilişkisinin söz konusu olmaması nedeniyle, yargılama safahatı ya da kararın içeriğinden bu hususun anlaşılması yeterlidir.
Nitekim eldeki dava da Ticaret Mahkemesi sıfatı ile görülmek üzere Asliye Hukuk Mahkemesine açılmıştır.
Mahkemece, davaya Ticaret Mahkemesi sıfatı ile bakılmasına karar verilmemiş ise de, nihai kararda dosyanın yetkili ve görevli Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verildiğine ve Erzurum"da müstakil Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmadığına göre, davaya Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla bakıldığı belirgindir.
Bu nedenle, ön sorunun reddi ile işin esasının incelenmesine oybirliği ile karar verilmiş; ön sorun bu şekilde aşıldıktan sonra, Hukuk Genel Kurulu"nca işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasına gelince;
Dava, menfi tespit ve istirdada ilişkindir.
Taraflar arasındaki temel ilişki, ticari satış sözleşmesine dayanmaktadır.
Davacının ikametgahının Erzurum, davalı şirketin merkezinin ise İstanbul olduğu, taraflar arasında eşarp alım-satımı konusunda bir sözleşmenin varlığı dosya kapsamı ile belirgin olup, uyuşmazlık konusu değildir.
Davaya konu üç adet çekten iki tanesinin keşide yeri Erzurum, diğerinin ise İstanbul’dur.
İbraz edilen sevk irsaliyeleri ve faturalarda, alıcı adresi Erzurum olarak gösterildiğine göre, malın teslim yerinin Erzurum olduğu hususunda da bir duraksama bulunmamaktadır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemenin yetkisi noktasında olup; davaya konu üç adet çekten iki tanesinin keşide yerinin Erzurum, diğerinin İstanbul ve ifa yerinin de Erzurum olması karşısında, yetkili mahkemenin tespiti ve sonuçta davaya bakma yetkisinin Erzurum Asliye Hukuk (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesine ait olup olmadığının çözümü gerekmektedir.
Daha açık ifadeyle; alıcı/davacının icra takibinden önce açtığı menfi tespit ve istirdat davasına bakma yetkisinin, satıcı/davalı şirket merkezinin bulunduğu İstanbul Mahkemelerine mi; yoksa, malın alıcıya teslim yeri olan Erzurum mahkemelerine mi ait olduğu eldeki uyuşmazlığın temelini teşkil etmektedir.
Öncelikle konuya ilişkin genel kuralların açıklanmasında yarar vardır:
Bütün davalar için uygulanan yetki kuralı, genel yetki kuralı olup; bu kurala göre genel yetkili mahkeme, davalının ikametgahı mahkemesidir.
Eş deyişle, her dava, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça açıldığı tarihte davalının ikametgahı sayılan yer mahkemesinde görülür (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu/HUMK. m. 9/1.1c ).
Bundan ayrı, bazı davalar için davalının ikametgahı mahkemesinin yanında, başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır.
İstisnai nitelikteki bu yetki kurallarına, özel yetki kuralları denilmektedir.
İlke olarak, özel yetki genel yetkiyi kaldırmaz, onunla birlikte uygulanır.
Ancak istisnai olarak, bazı davaların mutlaka belli bir yer mahkemesinde açılması öngörülmüştür ki, bu hallere kesin yetki halleri denilmektedir ve bu hal genel yetkiye istisnadır.
Bunun dışında, bir dava için özel yetki kuralı bulunsa bile, davacının genel yetki ile özel yetki arasında seçimlik hakkı vardır.
Özel yetki kuralları ilke olarak, kamu düzenine ilişkin değildir.
Sözleşmeden doğan davalar hakkındaki özel yetki kuralı da, kamu düzenine ilişkin olmadığı gibi, burada kesin yetkinin varlığından da söz edilemez.
Bilindiği üzere, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’ nun 10.maddesinde sözleşmeden doğan davalar için özel yetki kuralı öngörülmüş olup; buradaki sözleşmeden maksat, konusu mal varlığı hakkı olan Borçlar Hukukuna ilişkin sözleşmelerdir.
Bu bağlamda sözleşmeden doğan uyuşmazlıklarda, sözleşmenin yerine getirileceği yer mahkemesinde de dava açılabilir (HUMK. m.10).
Sözleşmenin yerine getirileceği yer, öncelikle, tarafların açık veya zımni isteğine göre belirlenir.
Tarafların bu husustaki açık veya zımni isteğinin anlaşılamadığı hallerde, sözleşmenin yerine getirileceği yer Borçlar Kanununun 73. maddesine göre tespit edilmelidir.
Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 04/06/2003 gün ve 2003/19-365 E.-400 K. sayılı ilamında da vurgulanmıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Davacı/alıcı eldeki davada, yanlar arasındaki satım sözleşmesine konu eşarpların miktarının eksik gönderildiğini ileri sürerek, bu eksik teslim nedeniyle karşılıksız kalan çeklerin iadesini ve borçlu olmadığının tespitini istemiştir.
Taraflar arasında ticari nitelikte bir satım sözleşmesinin varlığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Buna göre; Davacı/alıcı, davalı/satıcının yüklendiği karşı edimi, yani satılan malın, teslim yerinde ve eksiksiz teslimini, istemek yönünden alacaklı durumdadır. Davalı/satıcı da sözleşmeye konu malı eksiksiz teslim yükümlülüğünde olup, eksik mal tesliminden dolayı davacı/alıcıya karşı sorumludur. Böyle bir uyuşmazlığın sözleşmeden kaynaklandığında duraksama bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, açıkça sözleşmeden kaynaklandığına göre, davacı/alıcı eksik ifaya dayanarak 1086 sayılı HUMK’nun 10.maddesi uyarınca sözleşmenin yerine getirileceği yer mahkemesinde de menfi tespit ve istirdat davası açabilir. Davacı/alıcının istemi yönünden, davalı/satıcının borcunu yerine getireceği yer, HUMK.nun 10.maddesi anlamında yetkili mahkemeyi belirler.
Borcun ödenmesi gereken yerin, iki yanın açık ya da zımni iradesine göre belirleneceği Borçlar Kanununun 73/1.maddesinde düzenlenmiş olmasına göre, somut olay yönünden de malın teslimi borcunun Erzurum’da ifa edileceği konusunda tarafların açık iradesinin olduğu ve iddiaya göre eksik de olsa ifanın Erzurum’da gerçekleştiği, dolayısıyla ifa yerinin Erzurum olduğu belirgindir.
Sonuç olarak; akdin ifa yerinin Erzurum olması nedeniyle davacının menfi tespit ve istirdat davasını Erzurum Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Mahkemece, yargılamaya devamla işin esası yönünden bir karar verilmesi gerekirken, yukarıda açıklanan tüm hususlar göz ardı edilerek, davalının yetki itirazının kabulü ile dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiş ve bu kararda direnilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
O halde, yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle direnme kararının bozulması gerekir.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.09.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
MAHKEMESİ : Erzurum 1.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 04.11.2010
NUMARASI : 2010/494 E-2010/537 K.
Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Erzurum 1.Asliye Hukuk Mahkemesince dava dilekçesinin yetki yönünden reddine dair verilen 27.01.2009 gün ve 2005/382 E., 2009/6 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 12.10.2009 gün ve 2009/6358-9205 E., K. sayılı ilamı ile;
(“...Davacı vekili, davalı şirket ile eşarp alım- satım ilişkisi nedeniyle davalıya verilen çeklere karşılık aynı miktarda mal alamadığını, verdiği çek bedelinden 18.459. YTL fazlalık bulunduğu, bu miktardan müvekkilinin borçlu olmadığını ileri sürerek, üç adet çekten dolayı borçlu bulunmadığının tespiti ile çeklerin iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, yetki ilk itirazı ve görev itirazında bulunmuş, İstanbul Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili ve görevli olduğunu belirtmiş, esas yönünden de davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, İİK.’nun 72.maddesi gereği, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın yetkili ve görevli İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, üç adet çekten dolayı borçlu bulunulmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davadan önce girişilmiş bir icra takibi bulunmadığından uyuşmazlık HUMK.’nun 9. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan yetki kurallarının uygulanması gerekir. Dava konusu çeklerden ikisinin keşide yerleri Erzurum olduğuna göre, davanın açıldığı Erzurum Mahkemesinin de yetkili olduğunun kabulü gerekir. Diğer çekte keşide yeri Erzurum değilse de, davacı ifa yerinin Erzurum olduğunu iddia ederek HUMK.’nun 10.maddesi hükmüne dayanmıştır. Yetki itirazı hadise şeklinde incelendiğinden davacının üçüncü çek ile ilgili bu iddiası yönünden hadise şeklinde inceleme yapılıp yetkili mahkemenin belirlenmesi ve varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, belirtilen yönler gözetilmeksizin eksik inceleme ve somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir...”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, menfi tespit ve istirdat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, “dava dilekçesinin yetkisizlik nedeniyle reddine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli ve yetkili İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine” dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nda görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden, dava dilekçesinde “Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatı ile” ibaresi kullanılmasına karşın, bu konuda bir karar verilmeksizin davaya “Asliye Hukuk Mahkemesi Sıfatı ile” devam olunması karşısında, öncelikle görev/işbölümü ilişkisi ve buna göre davaya hangi sıfatla bakıldığının belirlenmesi hususu ön sorun olarak ele alınıp, tartışılmıştır.
Hemen belirtmelidir ki, bazı özel mahkemeler her adli teşkilatta kurulmamış olduğundan, buralardaki Asliye Hukuk Mahkemeleri özel mahkemelerin görev alanına giren davalara, bu özel mahkemelerin sıfatıyla bakmaktadır.
Kural olarak başka bir mahkeme sıfatıyla görülmek üzere dava açılan bu gibi hallerde Asliye Hukuk Mahkemesinin yargılamaya hangi sıfatla baktığını tensip kararından başlayarak karara bağlaması ve buna göre yargılamayı sürdürmesi, sonuçta da nihai kararında göstermesi gerekir.
Bu husus uygulanacak yargılama yöntemi, temyiz süresi ve diğer usul kurallarının uygulanması açısından büyük önem taşımaktadır. Örneğin, İş mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesine açılan bir davada seri yargılama usulü uygulanacağı gibi, temyiz süresi de tefhimle başlayacağından mahkemenin bu sıfatla davaya baktığını karar altına alması ve nihai kararında da göstermesi gerekir. Asliye Hukuk ve İş Mahkemeleri yönünden temel farklılıklar gözetildiğinde böyle bir belirleme yapılmamış olması usule aykırı olacaktır. Yine, aile mahkemesi sıfatıyla bakıldığında bu mahkemede de özel bir yargılama usulü uygulanmakta olduğundan aynı kurallar bu haller için de geçerlidir.
Ne var ki, müstakil bir ticaret mahkemesinin bulunmadığı ve davanın nitelik ve değerine göre Asliye Hukuk Mahkemesinin bu sıfatla davaya baktığı hallerin ayrıca irdelenmesi gerekmektedir. Zira, ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki bir görev ilişkisi olmayıp, işbölümü ilişkisidir.
İşbölümü esasının söz konusu olduğu hallerde, mahkemenin resen değerlendirilmesi gereken bir hal bulunmadığına, yargılama yöntemi de temel bir farklılık göstermediğine göre; salt hangi sıfatla davaya bakıldığı hususunun mahkemece karara bağlanmamış olmasının sonuca ve tarafların hukukuna bir etkisi bulunmamaktadır. Bu husus, bozma nedeni teşkil etmeyeceği gibi, bundan beklenen hukuki bir yararın varlığından da söz edilemez.
Şu hale göre, Asliye Hukuk Mahkemesine Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülmek üzere bir dava açılmış ve mahkemece hangi sıfatla bakıldığı belirtilmemişse, burada görev ilişkisinin söz konusu olmaması nedeniyle, yargılama safahatı ya da kararın içeriğinden bu hususun anlaşılması yeterlidir.
Nitekim eldeki dava da Ticaret Mahkemesi sıfatı ile görülmek üzere Asliye Hukuk Mahkemesine açılmıştır.
Mahkemece, davaya Ticaret Mahkemesi sıfatı ile bakılmasına karar verilmemiş ise de, nihai kararda dosyanın yetkili ve görevli Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verildiğine ve Erzurum"da müstakil Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmadığına göre, davaya Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla bakıldığı belirgindir.
Bu nedenle, ön sorunun reddi ile işin esasının incelenmesine oybirliği ile karar verilmiş; ön sorun bu şekilde aşıldıktan sonra, Hukuk Genel Kurulu"nca işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasına gelince;
Dava, menfi tespit ve istirdada ilişkindir.
Taraflar arasındaki temel ilişki, ticari satış sözleşmesine dayanmaktadır.
Davacının ikametgahının Erzurum, davalı şirketin merkezinin ise İstanbul olduğu, taraflar arasında eşarp alım-satımı konusunda bir sözleşmenin varlığı dosya kapsamı ile belirgin olup, uyuşmazlık konusu değildir.
Davaya konu üç adet çekten iki tanesinin keşide yeri Erzurum, diğerinin ise İstanbul’dur.
İbraz edilen sevk irsaliyeleri ve faturalarda, alıcı adresi Erzurum olarak gösterildiğine göre, malın teslim yerinin Erzurum olduğu hususunda da bir duraksama bulunmamaktadır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemenin yetkisi noktasında olup; davaya konu üç adet çekten iki tanesinin keşide yerinin Erzurum, diğerinin İstanbul ve ifa yerinin de Erzurum olması karşısında, yetkili mahkemenin tespiti ve sonuçta davaya bakma yetkisinin Erzurum Asliye Hukuk (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesine ait olup olmadığının çözümü gerekmektedir.
Daha açık ifadeyle; alıcı/davacının icra takibinden önce açtığı menfi tespit ve istirdat davasına bakma yetkisinin, satıcı/davalı şirket merkezinin bulunduğu İstanbul Mahkemelerine mi; yoksa, malın alıcıya teslim yeri olan Erzurum mahkemelerine mi ait olduğu eldeki uyuşmazlığın temelini teşkil etmektedir.
Öncelikle konuya ilişkin genel kuralların açıklanmasında yarar vardır:
Bütün davalar için uygulanan yetki kuralı, genel yetki kuralı olup; bu kurala göre genel yetkili mahkeme, davalının ikametgahı mahkemesidir.
Eş deyişle, her dava, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça açıldığı tarihte davalının ikametgahı sayılan yer mahkemesinde görülür (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu/HUMK. m. 9/1.1c ).
Bundan ayrı, bazı davalar için davalının ikametgahı mahkemesinin yanında, başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır.
İstisnai nitelikteki bu yetki kurallarına, özel yetki kuralları denilmektedir.
İlke olarak, özel yetki genel yetkiyi kaldırmaz, onunla birlikte uygulanır.
Ancak istisnai olarak, bazı davaların mutlaka belli bir yer mahkemesinde açılması öngörülmüştür ki, bu hallere kesin yetki halleri denilmektedir ve bu hal genel yetkiye istisnadır.
Bunun dışında, bir dava için özel yetki kuralı bulunsa bile, davacının genel yetki ile özel yetki arasında seçimlik hakkı vardır.
Özel yetki kuralları ilke olarak, kamu düzenine ilişkin değildir.
Sözleşmeden doğan davalar hakkındaki özel yetki kuralı da, kamu düzenine ilişkin olmadığı gibi, burada kesin yetkinin varlığından da söz edilemez.
Bilindiği üzere, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’ nun 10.maddesinde sözleşmeden doğan davalar için özel yetki kuralı öngörülmüş olup; buradaki sözleşmeden maksat, konusu mal varlığı hakkı olan Borçlar Hukukuna ilişkin sözleşmelerdir.
Bu bağlamda sözleşmeden doğan uyuşmazlıklarda, sözleşmenin yerine getirileceği yer mahkemesinde de dava açılabilir (HUMK. m.10).
Sözleşmenin yerine getirileceği yer, öncelikle, tarafların açık veya zımni isteğine göre belirlenir.
Tarafların bu husustaki açık veya zımni isteğinin anlaşılamadığı hallerde, sözleşmenin yerine getirileceği yer Borçlar Kanununun 73. maddesine göre tespit edilmelidir.
Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 04/06/2003 gün ve 2003/19-365 E.-400 K. sayılı ilamında da vurgulanmıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Davacı/alıcı eldeki davada, yanlar arasındaki satım sözleşmesine konu eşarpların miktarının eksik gönderildiğini ileri sürerek, bu eksik teslim nedeniyle karşılıksız kalan çeklerin iadesini ve borçlu olmadığının tespitini istemiştir.
Taraflar arasında ticari nitelikte bir satım sözleşmesinin varlığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Buna göre; Davacı/alıcı, davalı/satıcının yüklendiği karşı edimi, yani satılan malın, teslim yerinde ve eksiksiz teslimini, istemek yönünden alacaklı durumdadır. Davalı/satıcı da sözleşmeye konu malı eksiksiz teslim yükümlülüğünde olup, eksik mal tesliminden dolayı davacı/alıcıya karşı sorumludur. Böyle bir uyuşmazlığın sözleşmeden kaynaklandığında duraksama bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, açıkça sözleşmeden kaynaklandığına göre, davacı/alıcı eksik ifaya dayanarak 1086 sayılı HUMK’nun 10.maddesi uyarınca sözleşmenin yerine getirileceği yer mahkemesinde de menfi tespit ve istirdat davası açabilir. Davacı/alıcının istemi yönünden, davalı/satıcının borcunu yerine getireceği yer, HUMK.nun 10.maddesi anlamında yetkili mahkemeyi belirler.
Borcun ödenmesi gereken yerin, iki yanın açık ya da zımni iradesine göre belirleneceği Borçlar Kanununun 73/1.maddesinde düzenlenmiş olmasına göre, somut olay yönünden de malın teslimi borcunun Erzurum’da ifa edileceği konusunda tarafların açık iradesinin olduğu ve iddiaya göre eksik de olsa ifanın Erzurum’da gerçekleştiği, dolayısıyla ifa yerinin Erzurum olduğu belirgindir.
Sonuç olarak; akdin ifa yerinin Erzurum olması nedeniyle davacının menfi tespit ve istirdat davasını Erzurum Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Mahkemece, yargılamaya devamla işin esası yönünden bir karar verilmesi gerekirken, yukarıda açıklanan tüm hususlar göz ardı edilerek, davalının yetki itirazının kabulü ile dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiş ve bu kararda direnilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
O halde, yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle direnme kararının bozulması gerekir.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.09.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.