10. Hukuk Dairesi 2016/18071 E. , 2019/2302 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, davacının 5434 sayılı Kanun kapsamında devlet memuru olarak geçen hizmetlerinden dolayı emekli ikramiyesinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, 6100 sayılı HMK.nın 114/1-b maddesine göre dava şartı olan “yargı yolunun caiz olmaması” nedeniyle davanın usulden reddine; ek karar ile de davalı Kurum vekilinin temyiz talebinin süreden reddine karar verilmiştir.
Hükmün ve ek kararın, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321. maddesinin 2. fıkrasına göre; kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).
Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal“ olarak anlaşılması zorunludur.
Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veya gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde dahi, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanmaları mümkün olduğundan, bu gibi hallerde bile gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.
Davanın tümden kabulü ya da reddi söz konusu olsa bile tarafların kararın gerekçesini temyiz etmekte hukuki yararları bulunabileceğinden, bu gibi durumlarda bile gerekçeli kararın yöntemince taraflara tebliği zorunludur.
Yukarıda yer alan açıklamalar doğrultusunda; Mahkemece, her ne kadar 20.09.2016 tarihli temyiz dilekçesinin süresinde olmadığından bahisle reddine karar verilmiş ise de, tefhim edilen kararın gerekçe içermediği, gerekçeli kararın da tebliğ edilmediği anlaşılmakla, temyiz talebin süresinde olduğundan, Mahkemenin, temyiz talebinin süreden redde ilişkin ek kararının KALDIRILMASINA,
2-Dosyadaki yazılara toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davalı Kurum vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
3-Hukuk Muhakemeleri Kanununun 331. maddesinin 2. fıkrasında “Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi hâlinde, yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder. Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkeme dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkûm eder.” hükmüne yer verilmiş, anılan Kanunun 20. maddesinde de görevsizlik ve yetkisizlik kararı verilmesi halinde yapılacak olan işlemler belirlenmiştir.
Yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile dava şartı bulunmadığı gerekçesi ile davanın usulden reddine dair verilen karar görevsizlik kararı niteliğinde değildir ve bu halde yapılması gereken işlemler İdari Yargılama Usulü Kanununda belirlenmiş olup 2577 sayılı İYUK 3 ve devamı maddelerine göre, Mahkemece eldeki davada idari yargı düzenindeki hangi mahkemenin görevli olduğuna ve dava dosyasının o mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi ise mümkün değildir.
Hal böyle olunca, eldeki davada Hukuk Muhakemeleri Kanununun 20 ve 331. maddesinin 2. fıkrasının uygulanamayacağı gözetilerek, yargılama gideri ve bu kapsamda vekalet ücreti yönünden de karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Ne var ki; bu aykırılığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, karar bozulmamalı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ: Hükme 4’nci ve 5’inci fıkra eklenerek “4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık asgari ücret tarifesi gereği 1.500,00 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,” cümlelerinin eklenmesine, ve hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 13.03.2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.