Esas No: 2017/988
Karar No: 2019/857
Karar Tarihi: 04.07.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/988 Esas 2019/857 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 25.12.2012 tarihli ve 2011/248 E., 2012/660 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 04.06.2013 tarihli ve 2013/6239 E., 2013/9851 K. sayılı kararı ile;
“…Uyuşmazlık, davalı adına ödenen icra inkar tazminatlarının rücuan tahsiline yönelik icra takibine yapılan itirazın iptali ve icra inkar tazminatına ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar, dava dışı kiraya verenler Ömer ve Hüseyin Akbıyık ile Özel Aslı Sağlık ve Tıp Merkezi Ltd.Şti. arasında düzenlenen 01.03.2007 başlangıç tarihli ve dört yıl süreli kira sözleşmesini müşterek ve müteselsil kefil sıfatı ile imzalamışlardır. Kiracılık süreci içinde kiracı şirketin bir kısım kira paralarını ödememesi nedeniyle kiraya verenler tarafından kiracı ile birlikte davacı ve davalı hakkında da icra takipleri yapılmış, söz konusu takiplere davalının itiraz etmesi üzerine, icra mahkemelerinde açılan davalarda itirazın kaldırılması ile davalının icra inkar tazminatlarına da mahkum edilmesine karar verilmiştir. Sonrasında kira sözleşmesinin tarafları bir araya gelerek aralarındaki uyuşmazlıkları çözmek amacıyla 11.01.2010 tarihli bir ibralaşma ve anlaşma belgesi düzenlemişlerdir. Bu belgenin 6. maddesinde, davacı ve davalının toplam borçlarının 490.000 TL olup bu miktara icra mahkemelerince karar altına alınan toplam 112.000 TL icra inkar tazminatlarının da dahil olduğu belirtilmiştir. Aynı belgenin 9. maddesine göre, toplam 490.000 TL borcun ikiye bölünmesi halinde davacı ve davalının ödemeleri gereken miktar 245.000 TL"dir. Kiralayan alacaklılar, belgenin 10. maddesinde, davacının bu borcuna mahsuben belgenin düzenlendiği tarihte 165.000 TL"yi ödediğini beyan etmişler, bakiye 80.000 TL"nin de 15.01.2010 tarihinde tahsil edildiğini sonradan belge altına şerh düşmüşlerdir. Yine belgenin 14. maddesinde, kira sözleşmesinin tarafları, söz konusu kira akdi ve kira kefilliğinden dolayı anlaşma şartlarına giren ya da girmeyen hiçbir alacaklarının kalmadığını, her iki tarafın kira akdinden dolayı birbirlerine karşı her türlü, alacak, rücuan alacak, istihkak, menfi tespit ve benzeri dava ve iddialarından karşılıklı olarak ve kayıtsız- şartsız feragat ettiklerini, birbirlerini ibra ettiklerini kabul ve beyan etmişlerdir. Yukarıda özetlenen 11.1.2010 tarihli belge, taraflarını bağlayıcı ve geçerli nitelikte bir ibralaşma belgesidir. Belge içeriğine göre davacı, davalı hakkında mahkemelerce verilen icra inkar tazminatlarının 1/2"sini de ödemeyi üstlenmiş olup, belgenin 14. maddesinde de bu konuda davalıyı ibra etmiş ve dava hakkından da feragat etmiştir. Her ne kadar davacı, yapılan icra takipleri sırasında kendi taşınmazlarının haczedilip, satış aşamasına gelinmesi nedeniyle zorunluluk sonucu belgeyi imzalamak zorundan kaldığından söz ederek kendi sorumluluğunda olmadığı halde ödemek zorunda kaldığı icra inkar tazminatlarının yarısı olan 56.000 TL"nin rücuan tahsili için Ankara 11. İcra Müdürlüğü"nün 2010/10877 sayılı dosyasında davalı hakkında 05.07.2010 tarihinde icra takibi başlatıp, davalının takibe itiraz etmesi üzerine, itirazın iptali yönünden işbu davayı açmış ise de, davacı anılan belgede icra inkar tazminatlarının 1/2"sini de ödemeyi kabul edip, bu konuda davalıyı ibra ettiğinden ve belgenin düzenlenmesi sırasında herhangi bir ihtirazı kayıt ileri sürmeyip, çekincesiz şekilde ödemelerde bulunduğundan, sonradan davalı hakkında icra takibi yaparak talepte bulunması hukuken dinlenemeyecektir. Bu durumda mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davacı tarafından davalı adına ödenen icra inkar tazminatlarının rücuen tahsili amacıyla yapılan icra takibine vaki itirazın iptali ve icra inkâr tazminatı istemlerine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin ve davalının dava dışı Ömer Akbıyık ve Hüseyin Akbıyık’a ait kiracısı Özel Aslı Sağlık ve Tıp Merkezi Ltd. Şti. olan işyerine ilişkin kira sözleşmesinde müşterek ve müteselsil kefil olduklarını, kiracı şirketin kira borçlarını ödememesi üzerine, kiracı şirket ile birlikte müvekkili ve davalı aleyhine icra takipleri başlatıldığını, takiplerin kesinleşmesi üzerine müvekkiline ait taşınmazın kaydına haciz konulduğunu, müvekkilinin Almanya’da yaşaması nedeniyle takiplerden ve hacizlerden sonradan haberdar olduğunu, taşınmazın satış aşamasına gelmesi nedeniyle sorunun çözümü için taşınmaz malikleriyle görüşmeler yapıldığını, müvekkilinin ve davalının borcu eşit şekilde ödemesi konusunda anlaşmaya varıldığını, ancak alacaklıların icra inkar tazminatları dahil tüm icra dosyalarının kapatılmaması halinde satıştan vazgeçmeyeceklerini söylediklerini, bunun üzerine müvekkilinin dava konusu “İbralaşma ve Anlaşma Belgesidir” başlıklı protokolü imzalayarak borçlusu davalı ... olan 112.000,00TL icra inkar tazminatının yarısı olan 56.000,00TL’yi de ödemek zorunda kaldığını, ödenen bu miktarın davalıdan rücuen tahsili için davalı hakkında icra takibi başlattıklarını, davalının borca itiraz ederek takibi durdurduğunu, protokolün 14. maddesinde bahsedilen taraflardan kastedilenin mülk sahipleri ile borçlular olup kefillerin birbirlerine karşı iç ilişkisi bakımından bir hak ve alacak talebinde bulunmasını engelleyen bir durumun söz konusu olmadığını ileri sürerek itirazın iptaline ve %40 icra inkar tazminatı verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; taraflar arasında düzenlenen 11.01.2011 tarihli protokol uyarınca müvekkilinin ve davacının hiçbir itiraz ve ihtirazı kayıt ileri sürmeden toplam borcu eşit olarak ödediklerini, davacının kendi rızasıyla ve hiçbir zorlama olmadan imzaladığı protokole göre borcu ödedikten sonra müvekkiline karşı takip başlatmasının hukuka aykırı olduğunu, protokolün 14. maddesine göre müvekkilinin ve davacının kefilliklerinden doğacak davalardan vazgeçtiğini ve birbirlerini ibra ettiklerini belirterek davanın reddine ve %40 kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın dayanağı olan 11.01.2010 tarihli ibralaşma ve anlaşma belgesinin 9. maddesinde davacı ... ve davalı ...’ın icra tazminatları da dahil 490.000,00TL borcu yarı yarıya ödemeyi taahhüt ettikleri, icra tazminatlarının borçlusu davalı olduğu halde 11.01.2010 tarihli protokole sadık kalan davacının icra inkar tazminatlarının tamamını ödediği ve davalının payına isabet eden 56.000,00TL’yi istediği, 11.01.2010 tarihli protokolde davacının ve davalının birbirlerini ibra etmesinin hesaplanan ve ödenecek olan borç ile ilgili olduğu, davacının ise protokolden sonra 56.000,00TL yerine 112.000,00TL icra tazminatı ödediği, dava tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı BK’nın 61-66. maddelerine göre davalının sebepsiz zenginleştiği ve icra takibine itiraz etmekte haklı olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Bozma kararına karşı yerel mahkemece ilk karardaki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu protokol gereğince davacı tarafından ödenen icra inkâr tazminatının rücuen davalıdan talep edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, yerel mahkemece bozma kararı sonrasında yapılan yargılamada, yeni duruşma gününün vekille temsil edildiği anlaşılan davalı asıl ...’a tebliğ edildiği, vekil vasıtasıyla takip edilen davalarda tebligatın vekile yapılacağı hükmünün bulunduğu, direnme kararının verildiği duruşmaya davalı ... veya vekilinin katılmadığı anlaşıldığından taraf teşkili sağlanmadan direnme kararı verilmiş olmasının hukuki dinlenilme hakkına aykırı olup olmadığı, bu şekilde kurulan direnme hükmünün usulüne uygun bulunup bulunulmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp tartışılmıştır.
Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatın nasıl yapılacağı, 7201 sayılı Tebligat Kanunu"nun 11’inci maddesinde açıklanmıştır.
Buna göre, anılan Kanun"un 11’inci maddesi; “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır.” hükmünü içermektedir.
Görüldüğü üzere madde metninde, vekil aracılığıyla takip edilen davalarda tebligatın vekile yapılacağı belirtilmektedir.
Bunun yanında, 10.07.1940 tarihli ve 1940/7 E., 1940/75 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde de; “...Davanın son dereceye kadar takibi için vekil tayin etmiş olan bir kimseye ilam tebliği mümkün bulundukça müvekkiline tebligat yapılması kanuna aykırı ve bu sebeple tebliğ dahi hükümsüz olduğundan, kanun yoluna başvurma için belli olan süre böyle yolsuz bir tebliğ üzerine cereyan etmez...” denilmek suretiyle aynı ilke benimsenmiştir.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 21.01.2015 tarihli ve 2014/4-563 E., 2015/782 K. sayılı ilamı da aynı yöndedir.
Öte yandan yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, bozma kararı sonrası yargılamanın devamı, uyup uymama yönündeki kararın verilebilmesi öncelikle tarafların duruşma gününden usulünce haberdar edilmesi ve böylece taraf teşkilinin sağlanması ile mümkündür. Bu yolla kişi, hangi yargı merciinde duruşması bulunduğuna, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğuna, yargılamanın safahatına, bozma kararının içeriğine, bozma sonrası duruşmanın hangi tarihte yapılacağına, verilen kararın ne olduğuna, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik"te açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile vakıf olabilecektir.
Görüldüğü üzere taraf teşkili sadece davanın açılması aşamasında değil, yargılamanın diğer aşamalarında da önem taşımaktadır.
Mahkemenin bozma kararına uyma ya da direnme konusunu karara bağlamadan önce de bozma kararını ve duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, 6217 sayılı Kanun’un 30’uncu maddesi ile 6100 sayılı HMK’ya eklenen “geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)"nun 429’uncu maddesinin amir hükmü gereği zorunludur.
Nitekim, bozma kararı sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 1086 sayılı HUMK’nın 429’uncu maddesinin ikinci fıkrasında “…Mahkeme, temyiz edenden 434"üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” hükmü öngörülmüştür.
6100 sayılı HMK’nın 30’uncu maddesine göre hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür. HMK"nın 150/2’nci maddesine göre de geçerli bir özrü olmaksızın duruşmaya gelmeyen taraf yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemez.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 141/son ve HMK’nın 30’uncu maddelerine göre "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması" biçiminde açıklanan temel ilke çerçevesinde, davanın taraflarının duruşmaya katılmama gerekçesi "geçerli bir özür" olarak kabul edilebilir ise yargılamaya devam edilip, yeni duruşma gününün taraflara bildirilmesi gerekir.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.02.2017 tarihli ve 2014 /21-2371 E., 2017/263 K. sayılı kararında da aynı ilkelere değinilmiştir.
Bu noktada hukuki dinlenilme hakkına değinmekte yarar bulunmaktadır.
Hukuki Dinlenilme Hakkı:
Anayasa’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde ifade edilmiştir.
Ayrıca Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin son fıkrasında usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.
Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 6’ncı maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı yer almış olup, gerek Anayasa gerekse AİHS düzenlemelerine koşut olarak da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 27’nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir.
HMK’nın 27’nci maddesi uyarınca;
"(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,
içerir".
Hukuki dinlenilme hakkı çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı” dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.
Bu hakkın ikinci unsuru, açıklama ve ispat hakkıdır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir. Adil yargılanma kavramı, kural olarak, aynı zamanda bir davanın taraflarının gösterilen deliller veya sunulan mütalâalar hakkında bilgi sahibi olması ve bunlarla ilgili görüş bildirmesi hakkını da içinde barındırır (Lobo Machado-Portekiz ve Vermeulen-Belçika davaları, 20 Şubat 1996 tarihli kararlar, Reports 1996-I, sırasıyla s. 206 paragraf 31 ve s. 234 paragraf 33).
Bu hakkın üçüncü unsuru, tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesidir. Bu değerlendirmenin de kararların gerekçesinde yapılması gerekir.
Bilindiği üzere hukuk yargılamasına dair kurallar, yargılamanın düzenli yapılması ve hakkın olabildiğince çabuk elde edilmesi amacını gerçekleştirmek için getirilmiştir. İşte hakkın elde edilmesi için birer araç olan bu kurallar amaca uygun somut bir görevin varlığı hâlinde uygulama alanı bulurlar. Aksi hâlde, araçla ulaşılması istenilen amaç arasında gerçek ve esaslı bağın bulunmaması anlamsızlığı (şekilcilik) ortaya çıkarır. Mahkemelerin amacı, ne olursa olsun uyuşmazlıkları ortadan kaldırmak değil, pozitif hukukun ölçüsünde, hakkı belirleyerek sonuca ulaşmaktadır.
Bu sebeple geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen usul kuralları, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.
Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; yerel mahkemece bozma kararı sonrasında yapılan yargılamada, yeni duruşma gününe ilişkin tebligatın davalı ... vekiline çıkarılması gerekirken kendisini vekille temsil ettirdiği dosya kapsamından anlaşılan davalı asil ...’ın kendisine tebliğ edilmesi ve direnme kararının verildiği duruşmaya davalı ... veya vekilinin katılmadığının anlaşılması karşısında mahkemece verilen direnme kararının AİHS’nin 6’ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına dolayısıyla HMK’nın 27’nci 2/b maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkının unsuru olan silahların eşitliği ilkesi ile usul kurallarının ruhuna ve özüne uygun düşmediği açıktır.
Şu durumda mahkemece, bozma sonrası yapılan yargılamada, duruşma günü davalı ... vekiline yöntemine uygun biçimde tebliğ edilmeden ve dolayısıyla taraf teşkili sağlanmadan yargılamaya devam edilerek savunma hakkını kısıtlar biçimde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Mahkemece yapılacak iş; bozma sonrası duruşma gününün davalı ... vekiline tebliğ edilerek ve bozma kararına diyecekleri sorulup ancak bu usulü eksiklik tamamlandıktan sonra bir karar vermekten ibarettir.
O hâlde, ön sorunun açıklanan nedenlerle kabulü ile, direnme kararının uyuşmazlık noktasına ilişkin diğer temyiz itirazları incelenmeksizin usule ilişkin nedenlerle bozulması gerekmiştir.
S O N U Ç: Direnme kararının yukarıda gösterilen usulî nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK"nın geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan Mülga 1086 sayılı HUMK"nın 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatıran geri verillmesine davalı vekilinin bu bozma nedeni dışında kalan temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına HUMK"nın 440’uncu maddesi uyarınca kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.07.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.