1. Hukuk Dairesi 2015/11874 E. , 2018/10640 K.
"İçtihat Metni".....
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı idare tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Davacı idare, 7269 sayılı Kanun hükümleri uyarınca, davalıya çekişme konusu 194 Ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 2 nolu bağımsız bölümün tahsis ve teslim edildiğini, ancak davalının hak sahipliğinin 17/04/2007 tarihli komisyon kararı ile iptal edildiğini ileri sürerek 7269 sayılı Afet Kanunu"nun 29. maddesi gereğince çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, deprem dolasıyla çekişmeli taşınmaza yerleştirildiğini, ancak daha sonra tahsisinin yanlış olduğu gerekçesiyle tahliye edildiğini, tahliye edildiği 2010 yılından sonra da dava konusu taşınmazı hiç kullanmadığını ve taşınmazla ilgili mülkiyet iddiasının da bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, idari yoldan taşınmazın tapu kaydının devri imkanı olduğu halde bu yola başvurulmaksızın doğrudan dava açılmasında davacının hukuki menfaatinin bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 2 no"lu bağımsız bölümün, 7269 sayılı Kanun hükümleri uyarınca, davalı adına tahsisinin yapılarak 19.02.2003 tarihinde davacıya teslim edildiği, ancak İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğünün çekişme konusu taşınmazın boşaltılması istemli, 06.10.2010 tarihli yazısı üzerine davalının çekişmeli bağımsız bölümü 27.10.2010 tarihinde davacı idareye teslim ettiği, dava tarihi itibariyle davalının halen tapu kayıt maliki olarak göründüğü anlaşılmaktadır.
./..
Bilindiği üzere; medeni usûl hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilke anlamına gelir. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır. Öte yandan, bu yararın, "hukuki ve meşru", "doğrudan ve kişisel", "doğmuş ve güncel" olması gerekir.
Öğreti, dava açarken menfaatin (hukuki yararın) bulunması gereğini, "dava şartı" olarak kabul etmiştir. Bu şart, "dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri" olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan "olumlu dava şartları" arasında sayılmaktadır. Bu nedenle, menfaate, "davanın dinlenebilmesi (mesmu olması, kabule şayan olması) şartı" da denilmektedir. Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu"nun 24.11.1982 günlü ve 1982/7-1874 E.-914 K.; 5.6.1996 günlü ve 1996/18-337 E.-542 K.; 5.2.1997 günlü ve 1997/18-797 E.-53 K.; 11.03.1998 günlü ve 1998/8-176 E.-217 K.; 20.10.1999 günlü ve 1999/14-840 E.-859 K.; 10.11.1999 günlü ve 1999/1-937 E.-946 K.; 30.05.2001 günlü ve 2001/14-443 E.-458 K.; 29.05.2002 günlü ve 2002/2-401 E.-451 K.;17.03.2010 günlü ve 2010/3-119 E.- 159 K.; 31.03.2010 günlü ve E:2010/11-143, K:2010/196 sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.
Bir davada, menfaat (hukuki yarar) ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesi, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ilkeden hareketle, davada menfaatin varlığı, mahkemece, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olay veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir. Bu sayede, iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme) 6. maddesi ve 1982 Anayasası"nın 36.maddesinde düzenlenen "hak arama özgürlüğü"nün dürüstlük kuralına uygun kullanılması sağlanmaktadır. Dolayısıyla haksız davalar açmak suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence olduğu da söylenebilir.
Hemen belirtmek gerekir ki; davacı ya da davacıların dava haklarına sahip olmaları yeterli değildir. Bundan başka, davanın açılmasında hukuki bir yararın bulunması da gerekir. Buna hukuki korunma (himâye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himâye istenmesinde, himâyeye değer bir yarar olmalıdır. (HGK"nun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E.-394 K.; 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E.-458 K. sayılı ilamları).
Öte yandan, tapu iptal ve tescil istemli davaların kural olarak kayıt maliki aleyhine açılması zorunludur.
Somut olaya gelince; dosya içerisindeki mevcut tapu kayıtlarından, davalının halen çekişme konusu taşınmazın kayıt maliki olması karşısında, davacının eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunduğu açıktır.
./..
Hal böyle olunca, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilip, iddiaya yönelik işin esası incelenerek bir hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 28.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.