Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2011/11-344
Karar No: 2011/436

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/11-344 Esas 2011/436 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2011/11-344 E.  ,  2011/436 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi
    TARİHİ : 29/12/2010
    NUMARASI : 2010/690-2010/800

    Taraflar arasındaki "haksız rekabetin önlenmesii" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;İstanbul Asliye 12.Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 30.11.2005 gün ve 2004/194 E.-2005/689 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 07.05.2007 gün ve 2006/4331 E.-2007/7039 K. sayılı ilamı ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnmeye dair olan 30.04.2008 gün ve 17 E., 243 K. sayılı kararı davalı vekillerinin yine temyizi üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 28.04.2010 gün ve 2010/11-195 E., 238 K. sayılı ilamı ile usulden bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, Hukuk Genel Kurulu Kararına uyulduktan sonra mahkemece yeniden direnilmiştir.  

    TEMYİZ EDEN: Davalı vekilleri

                   HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, haksız rekabet iddiasına dayalı davalının ticaret unvanında yer alan "TEPE"" ibaresinin unvandan terkini, haksız rekabetin men"i ve hükmün ilanı istemine ilişkindir.
    Mahkemenin 30.04.2008 tarihli ilk kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 28.04.2010 günlü kararıyla kısa ve gerekçeli kararda hüküm fıkrasının usulüne uygun oluşturulmaması nedeniyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 381, 388. ve 389.maddesi hükümlerine aykırı olduğundan bahisle usulden bozulmuş; bozma nedenine göre diğer temyiz itirazları ise inceleme dışı bırakılmıştır.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"ndan çıkan ve usulden bozmayı kapsayan  28.04.2010 gün ve E:2010/11-195 E., K:238 sayılı bu ilama yerel mahkemece, ara kararı ile uyulmasına karar verilip, tarafların esas hakkındaki beyanları sorulduktan sonra, bu kez yeniden Özel Daire bozma ilamına direnilmesine karar verilmiş;kısa ve gerekçeli kararın hüküm fıkraları usulüne uygun olarak oluşturulmuş; ne var ki, bu kez de ikinci direnme olarak adlandırılan kararın gerekçe bölümünde “mahkememizin 30.04.2008 tarihli kararı ile açıklanan gerekçeler doğrultusunda önceki kararda (30.11.2005 tarihli ilk kararda) direnilerek, davanın kabulüne karar verilmiştir” şeklindeki ibarelere yer verilmiştir.  
    Hukuk Genel Kurulu’nda işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, mahkemenin 29.12.2010 tarihli ikinci direnme kararının usulüne uygun bir gerekçe içerip içermediği, dolayısıyla Hukuk Genel Kurulu"nun usulden bozmasını kapsayan ilam gereklerinin yerine getirilip getirilmediği, usulü önsorun olarak ele alınmış; öncelikle bu husus incelenip değerlendirilmiştir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 28.04.2010 gün ve 2010/11-195 E., 238 K. sayılı usulden bozmayı kapsayan ilamının gerekçesinde aynen;
    “Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar;kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak;kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
    Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş;hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.”
    ifadelerine yer verilmiştir.
    Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde  yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” Şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
    Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren HUMK"nun 388. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
    Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
    Ayrıca, direnme kararları, yapıları gereği, Yasa’nın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay Dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 21.10.2009 gün ve E: 2009/9-397, K: 2009/453; 19.03.2008 gün ve E:2008/15-278, K:2008/254 sayılı ilamları).
    Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile yargıcın, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
    Nihayet, Yargıtay"ca bozulan yerel mahkeme kararı ortadan kalkar ve hukuki geçerliliğini yitirir. Bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından bu karara atıf yapılarak hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, bozulan karardaki gerekçeye atıf yapılması da yasal dayanaktan yoksundur.
    Bu genel açıklamaların ışığında ön sorunun değerlendirilmesinde:
    Yukarıda da belirtildiği üzere, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"ndan çıkan ve usulden bozmayı kapsayan 28.04.2010 gün ve E:2010/11-195 E., K:238 sayılı ilamına yerel mahkemece, ara kararı ile uyulmasına karar verilip, kısa ve gerekçeli kararın hüküm fıkraları bozma doğrultusunda usulüne uygun olarak oluşturulmasına karşın, bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir.
    Şöyle ki, yerel mahkeme ikinci direnme olarak adlandırılan kararın gerekçe kısmında Yargıta"ca bozulmasına karar verilen birinci direnme kararının gerekçesine atıf yapmak suretiyle davayı kabul ettiğini belirterek, görünürde bir gerekçeye yer vermişse de; bunun Anayasanın ve yasanın aradığı anlamda yasal bir gerekçe olarak kabulü olanaklı değildir. Çünkü Yargıtay"ca bozulan karar (kararın hem hüküm fıkrası hem de gerekçesi) ortadan kalkacağından, hukuki geçerliliğini yitirir.
    O halde, Mahkemece yapılacak iş; önceki kararda atfen karar oluşturmak yerine, Hukuk Genel Kurulu"nun bozması doğrultusunda işlem yapılıp, özellikle Anayasa’nın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren HUMK.nun 381, 388 ve 389.maddeleri de gözetilerek, bozmada işaret olunan şekilde kısa ve gerekçeli karar hüküm fıkralarını kurmak ve direnme gerekçesini de açıkça kaleme alarak kararda göstermek olmalıdır.
    Bu durumda, ortada, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir gerekçeli karar bulunmadığı gibi, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda gerekçe içeren bir direnme kararının olmadığı da her türlü duraksamadan uzaktır.
    Öyleyse, yerel mahkemenin  ikinci direnme olarak adlandırdığı 29.10.2010 gün ve E:690, K:800 sayılı kararı, yukarıda işaret olunan ilkelere, usul ve yasaya uygun şekilde  direnme oluşturulmak üzere, işin esasına ilişkin temyiz itirazları incelenmeksizin, salt bu usulü eksikliğe dayalı olarak bozulmalıdır.
    S O N U Ç : Davalı vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının hükmüne uyulan Hukuk Genel Kurulu’nun 28.04.2010 gün ve E:2010/11-195 E., K:238 sayılı bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma  nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.06.2011 gününde, oybirliğiyle karar verildi.

               

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi