Esas No: 2011/20-231
Karar No: 2011/425
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/20-231 Esas 2011/425 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 13/07/2010
NUMARASI : 2010/80-2010/221
Taraflar arasındaki “tapu iptal ve tescil ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 09.06.2009 gün ve 1999/417 E- 2009/130 K sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20.Hukuk Dairesinin 26.10.2009 gün ve 2009/12810 E- 15713 K. sayılı ilamı ile;
“Davacı Hazine Vekili, Davalılar adına tapuda kayıtlı bulunan Beykoz P..Köyü, Köyiçi mevkiinde bulunan 110 parsel sayılı 30563 m2 158 parsel sayılı 8656 m2, 61 parsel sayılı 16453 m2 yüzölçümündeki taşınmazların tapuda davalılar adına kayıtlı olduğunu, dava konusu taşınmazlarında içersinde bulunduğu büyük bir alanın, yörede 3116 sayılı yasaya göre 1940 yılında yapılan orman kadastrosunda Devlet Ormanı olarak kadastrosu yapılıp tapuya tescil edildiğini, daha sonra taşınmazların kesinleşen ve tapuya tescil edilen orman kadastrosu sınırları içinde iken 1988 yılında 6831 Sayılı Yasanın 3302 SY ile değişik 2/B madde uygulaması sonucu Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılıp işlemin kesinleştiğini belirterek davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile Hazine adına tescili istemiyle aynı davalılar adlarına tapuda kayıtlı olan 61 ve 158 sayılı parsellerle birlikte dava açmıştır. Mahkemece 61 ve 158 sayılı parsellere ilişkin dava bu dosyadan ayrılıp ayrı esaslara kaydedildikten sonra davanın 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde belirtilen on yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalıp nitelik kaybı nedeniyle Hazine adına orman rejimi dışına çıkartılan taşınmazın tapu kaydının iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tespit tarihinden önce 3116 Sayılı Yasa hükümlerine göre 1940 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Daha sonra 1744 Sayılı Yasaya göre 29/10/1980 tarihinde ilanı yapılıp dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 2. md uygulaması ile 3302 sayılı yasaya göre 30/07/1988 tarihinde ilanı yapılıp kesinleşen 2/B madde uygulaması vardır.
Polonez Köyünde genel arazi kadastrosu 766 Sayılı Yasaya göre 1968 yılında yapılmış sonuçları 12.12.1968 - 11.01.1969 tarihleri arasında ilan edilmiştir.
Çekişmeli taşınmazlar dava ve tespit tarihinden önce 1940 yılında 3116 Sayılı Yasa hükümlerine göre yapılan ve kesinleşen orman kadastrosunda, orman sınırları içinde bırakılmış, 1988 yılında 3302 Sayılı Yasaya göre yapılan ve 30.07.1988 tarihinde ilan edilerek kesinleşen 2/B madde uygulaması sonucu Hazine adına orman rejimi dışına çıkartılmış ve bu konuda taşınmazların tapu kayıtlarının beyanlar hanesine 24.05.1995 tarih 910 yevmiye ile “61 parselin kısmen 110 ve 158 sayılı parsellerin tamamının 6831 SY nın 2B madde uygulaması sonucu Hazine adına orman sınırları dışına çıkartıldığı” şerhi konulmuştur. Tapu kaydı maliki davalılar şerhin konulduğu tarihten bugüne kadar şerhin kaldırılmasına yönelik dava açmadıkları gibi, 1744 SY göre 1980 yılında yapılan aplikasyon sırasında taşınmazı orman sınırı içinde bırakan işleme ve 1988 yılında yapılıp kesinleşen aplikasyon ve 2/B madde uygulamasına karşı davada açmamışlar ve tüm işlemler kesinleşmiştir. 1968 yılında yapılan genel arazi kadastrosunda taşınmazların, daha önce yapılan ve tapuya tescil edilen orman kadastrosu sınırları içinde olduğu göz önünde bulundurulmadan, hata ile ikinci kere kadastrosu yapılarak gerçek kişiler adlarına özel mülk olarak tesbit ve yolsuz olarak tescil edilmiştir. Aşağıda izah edileceği gibi somut olayda 3402 Sayılı Yasanın 5841 Sayılı Yasa ile değişik 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağı da bulunmamaktadır.
İncelenen dosya kapsamına, uzman orman ve fen bilirkişiler tarafından kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulamasına ait harita ve tutanaklar ile arazi kadastrosu paftasının uygulanması sonucu dava konusu 110 parsel sayılı taşınmazın 1940 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kaldığı, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini yitirmesi nedeniyle Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılma işleminin de kesinleştiği taşınmaz daha önce yapılan ve tapuya tescil edilen orman kadastro sınırları içinde olduğu halde, arazi kadastro ekiplerinin bu durumu gözönünde bulundurmadan, hata ile ikinci kere kadastrosunu yapıp yolsuz olarak sicil oluşturulmuşsa da, 766 Sayılı Yasanın 46/2 ve 3402 Sayılı Yasanın 22/1. maddeleri gereğince ikinci kadastronun yolsuz (T.M.Y.nın 1025. md.) ve bütün sonuçlarıyla hükümsüz olması nedeniyle malikine mülkiyet hakkı kazandırmayacağı ve T.M.Y.nın 1026 (E.M.Y.nın 934. İsviçre 976) maddesi gereğince sicilin hiç bir süreye bağlı kalmadan her zaman iptal edileceği, somut olayda 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağının da bulunmadığı, baştan beri yolsuz tescil niteliğinde oluşturulan sicil kaydının, davalıya hiç bir zaman mülkiyet hakkı kazandırmayacağı ve başlangıcından itibaren yolsuz ve geçersiz olan tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının yenilik doğuran (inşai) mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı (ihzari), başka bir anlatımla; sicilin oluştuğu tarihten itibaren mülkiyet hakkının doğmadığını, sicilin yolsuz ve geçersiz olduğunu belirleyen bir hüküm olduğu, bu tür kayıtlarda T.M.Y."nın 1023 (E.M.Y.931 İsviçre M.Y.974) maddesindeki "iyi niyetle edinme" kuralının da uygulanamayacağı davalı kişiler taşınmazı satın almış ise, sebepsiz zenginleşme kurallarına göre satış bedelini, bu yeri kedisine devir eden kişilerden geri alabileceği göz önünde bulundurularak arazi kadastrosundan çok önce yapılıp kesinleşen ve Hazine adına tapuya tescil edilen orman kadastrosu sınırları içinde bulunan ve daha sonra nitelik kaybı nedeniyle Hazine adına orman rejimi dışına çıkartılan taşınmazın tapu kaydının iptali ile 6831 Sayılı Yasanın 4999 Sayılı Yasa ile değişik 11/3. maddesi gereğince hali hazır niteliği ile kaydında “6831 Sayılı Yasanın 2/B maddesi gereğince orman rejimi dışına çıkartılan yer” belirtmesi de yapılarak Hazine adına tapuya tesciline karar verilmesi gerekirken, 10 yıllık hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddi yolunda hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır...”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı Hazine vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 6831 sayılı Orman Kanunu 2/B maddesi gereğince orman dışına çıkarılan taşınmazların davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı Hazine adına tescili istemine ilişkindir.
Yargılama sırasında 25.02.2009 tarihinde kabul edilen 5841 Sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun uyarınca 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 12.maddesinin 3.fıkrasına eklenen “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” hükmü ve geçici 10.maddesindeki; “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır."hükmü getirilmiştir.
Mahkemece anılan yasa hükmüne dayanılarak tespitin kesinleşme tarihi ile dava tarihi arsında geçen süre gözetilerek, hak düşürücü süre nedeniyle dava reddedilmiştir.
Davacı Hazine vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenlerle eldeki davanın konusu itibariyle 3402 Sayılı Yasanın 5841 Sayılı Yasa ile değişik 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmadığı gerekçesiyle bozulmakla birlikte kararın son paragrafında mahkemece işin esası hakkında bir karar verilmemiş olduğu halde bu konudaki değerlendirmeleri içeren bozma sebebine de yer verilmiştir.
Mahkemece; önceki kararda direnilmiş; hükmü davacı vekili temyize getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede işin esasına girilmeden öncelikle iki ön sorun üzerinde durulmuştur.
I- Birinci Ön sorun: Bunlardan ilki; mahkemenin işin esasına yönelik bir kararı olmamasına, kararın sadece davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine ilişkin bulunmasına karşın Özel Dairece, “taşınmazın vasfına göre eldeki davada hak düşürücü sürenin uygulanamayacağı” bozma nedeni yanında işin esasına yönelik bozma nedenlerini de içerecek şekilde bozma kararı vermesinin olanaklı olup olmadığıdır.
Heyetçe bu yön tartışılmış; ortada esasa ilişkin verilmiş bir mahkeme kararı olmadığı halde, bu hususlara ilişkin bozma yapılmasının zamanından önce verilmiş bir karar olduğu; hukuken bağlayıcılık ifade etmeyeceği, hatta kabul biçimine göre bozma kapsamında dahi düşünülemeyeceği, gerekçesiyle bozma ilamının son paragrafında yer alan bu bozma nedeninin metinden çıkarılmasına, böylece direnmeye konu bozma nedeninin sadece eldeki davada dava konusunun niteliği itibariyle hak düşürücü sürenin uygulanıp, uygulanmayacağı ile sınırlı tutulmasına oybirliği ile karar verilmiştir.
II-İkinci ön sorun ise; eldeki temyiz incelemesinin yapıldığı aşamada mahkemenin kararına dayanak teşkil eden hükmün Anayasa Mahkemesinin iptali ve bu karar yayımlanana kadar hükmün yürürlüğünün durdurulması kararlarının eldeki davaya etkisinin ne olacağı, hususudur.
Hemen belirtmelidir ki, bu ön sorunun konusunu teşkil eden, davanın reddine gerekçe yapılan 5841 sayılı Yasa ile değişik 3402 sayılı yasanın 12/3.maddesinde düzenlenen “…iddia ve taşınmazın niteliğine…bakılmaksızın” hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine dava açılmış ve Yüksek Mahkemece anılan hükmün iptal istemi kabul edilmiştir. Gerekçeli karar henüz yayımlanmamışsa da, Anayasa Mahkemesinin 12.5.2011 tarih ve 27 sayılı kararı ile hükmün yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, Anayasa"nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Ayrıca, Anayasa Mahkemesi"nin 21.10.1993 gün ve 33/40-1 (RG 23.10.1993 sayı 21737 s.7-8 ve RG 6.11.1993,sayı 21750 s.21-26) sayılı kararında işlendiği gibi Anayasa"nın özüne ve amacına uygun olarak, hukukun üstünlüğünü, kararlarının etkinliğini korumak zorunda olan Anayasa Mahkemesi"nin bir yasa, kanun hükmünde kararname ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü"nün yürürlüğünü durdurma kararı verebileceği de tartışmasızdır.
Diğer taraftan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 76.maddesinde “Hakim re"sen Türk kanunları mucibince hüküm verir....” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakkın da istisnasını teşkil ederler.
Buna göre somut olay değerlendirildiğinde;
Eldeki dava temyiz aşamasında olup, halen derdest bulunduğuna göre anılan kural temyiz merciini de bağlayacaktır. Böylece yürürlüğü durdurulan hükmün oluşan bu duruma göre ele alınması kaçınılmazdır.
Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunca yapılan görüşmede oluşan bu yasal durum tartışılmıştır.
Dosya kapsamından;
Çekişme konusu 4 pafta 110 parsel nolu 30563 m2, yirmi iki mesken, bir depo, gazino ve ahır vasıflı taşınmazın, tapu kaydına dayanılarak 28.11.1984 tarihinde şahıslar adına tespit görüp, 28.01.1986 tarihinde kesinleştiği; davalılar adına ise satış suretiyle kayıtlı olduğu, beyanlar hanesinde; 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi gereğince orman şerhi ve 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi uyarınca ormandan çıkmıştır şerhinin (24.5.1995) mevcut olduğu;
Davacı Hazine tarafından, davalı adına tapuda kayıtlı bulunan taşınmazın, kesinleşen orman kadastrosunda orman sınırı içinde iken nitelik kaybı nedeniyle 6831 Sayılı Yasanın 2/B maddesi gereğince Hazine adına orman sınırları dışına çıkartıldığı ileri sürülerek eldeki davanın 07.09.1999 tarihinde açıldığı;
Yargılama sırasında 25.2.2009 tarihinde kabul edilen 5841 sayılı yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 12/3.maddesindeki; “...Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” hükmünün getirildiği;
Yerel Mahkemece 09.06.2009 tarihinde bu yasal düzenlemeye dayanılarak, hak düşürücü süreden davanın reddine karar verildiği;
Davacı Hazine tarafından temyizi üzerine Özel Dairece 26.10.2009 tarihinde yapılan temyiz incelemesi sonucu yukarıda başlık bölümünde yer alan nedenlerle bu hükmün bozulduğu;
Mahkemece önceki kararda direnilmesi üzerine dosyanın Hukuk Genel Kurulu"na geldiği, bu arada Anayasa Mahkemesince yukarıda açıklandığı gibi, temyiz incelemesi sırasında davada uygulanan yasa metninin iptali ile yürürlüğünün durdurulmasına karar verildiği;
Böylece uyuşmazlığın çözümünde geçerli olan norm olan 5841 sayılı yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 12/3.maddesindeki hükmün iptal ve yürürlüğü durdurma kararları karşısında iptal edilen “iddia ve taşınmazın niteliğine yahut” ibaresi çıkarılmak suretiyle ; “...Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. Bu hüküm, Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” Şeklini aldığı ve eldeki uyuşmazlığın çözümünde de bu şekliyle değerlendirilmesi gerektiği ;
Belirgindir.
Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden bu davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilerek değiştirildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 28.6.1960 tarih ve 21/9 sayılı YİBK"da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni durum dikkate alınarak davanın incelenip karara bağlanması gerekir.
Vurgulanmalıdır ki, direnme kararının dayanağını teşkil eden norm değişmekle bu hususun mahkemece değerlendirilmesine olanak sağlanmalıdır.
Bu nedenle yukarıda açıklanan yasal durum karşısında Mahkemece, 5841 sayılı yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 12/3.maddesindeki hükmün iptal ve yürürlüğünün durdurulması kararları karşısında iptal edilen “iddia ve taşınmazın niteliğine yahut” ibaresi çıkarılmak suretiyle ; “...Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. Bu hüküm, Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” Şeklini aldığı ve eldeki uyuşmazlığın çözümünde de bu şekliyle değerlendirilmesi gerektiği, bu kuralın uygulanmasında daha önce bakılamayacak olan “iddia ve taşınmazın niteliği” anılan kapsamdan çıkarıldığına göre Özel Daire bozma ilamında vurgulanan taşınmazın vasfı ve iddianın bu kapsam içinde yer almadığı nedeniyle hak düşürücü sürenin uygulanamayacağı değerlendirmesi üzerinde durulup, bu husus da gözetilerek yeniden inceleme yapılıp bir karar verilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile;
1- Yukarıda açıklanan (I) maddede açıklanan gerekçelerle, bozma ilamından işin esasına ilişkin değerlendirme içeren “İncelenen dosya kapsamına, uzman orman ve fen bilirkişiler tarafından kesinleşen ….ibareleriyle başlayıp, “………daha sonra nitelik kaybı nedeniyle Hazine adına orman rejimi dışına çıkartılan taşınmazın tapu kaydının iptali ile 6831 Sayılı Yasanın 4999 Sayılı Yasa ile değişik 11/3. maddesi gereğince hali hazır niteliği ile kaydında “6831 Sayılı Yasanın 2/B maddesi gereğince orman rejimi dışına çıkartılan yer” belirtmesi de yapılarak Hazine adına tapuya tesciline karar verilmesi gerekirken, 10 yıllık hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddi yolunda hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır...” ibareleri ile biten son paragrafının tümüyle metinden çıkarılarak, bozma kararının esasa ilişkin bölümünün kaldırılmasına,
2- Yukarıda (II). maddede açıklanan gerekçelerle, bozma ilamının hak düşürücü süreye ilişkin bölümü yönünden saptaması ve oluşan yeni yasal duruma göre mahkemece yeni bir değerlendirme yapılıp, karar verilmek üzere direnme kararının (II) maddede açıklanan nedenlerle HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA,
15.6.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.