Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2011/1-293
Karar No: 2011/424
Karar Tarihi: 15.06.2011

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/1-293 Esas 2011/424 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2011/1-293 E.  ,  2011/424 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Edremit 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
    TARİHİ : 26/10/2010
    NUMARASI : 2010/419-2010/638
    .Taraflar arasındaki “tapu iptal ve terkin” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Edremit 1.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 23.07.2009 gün ve 2008/326 E- 2009/514 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 08.03.2010 gün ve 2010/2156-2524 sayılı ilamı ile;
    (“...Dava, 3621 Sayılı Yasanın 4.maddesi hükmü gereğince çekişme konusu taşınmazın bir bölümünün kıyıda kaldığı iddiasına dayalı tapu iptali ve sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkin olup, mahkemece, 5841 Sayılı Yasa hükümleri gözetilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiş olması doğrudur. Davacı Hazinenin sair temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.
    Ancak, her dava açıldığı tarihteki koşullara tabidir. Mahkemece, iddia çerçevesinde yapılan araştırma ve inceleme sonunda, 28.11.1997 tarih, 5/3 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince belirlenen kıyı kenar çizgisine göre davacı hazinenin davasında dava tarihi itibariyle haklı olduğu anlaşılmaktadır.
    O halde, yargılama giderinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden davalının sorumlu tutulması gerekirken, bu giderlerin davacı hazine üzerinde bırakılmasına karar verilmiş olması doğru değildir...)
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, 3621 sayılı Kıyı Kanunu’na dayalı tapu iptali ve terkin isteğine ilişkindir.
     Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede işin esasına girilmeden önce; davanın 5841 sayılı Yasa ile değişik 3402 s.y.nın 12/3.md.sinde düzenlenen “…iddia ve taşınmazın niteliğine…bakılmaksızın” hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesinde dava açılması ve anılan hükmün iptaline karar verilerek, Anayasa Mahkemesinin 12.5.2011 Tarih ve 27 sayılı kararı ile de hükmün yürürlüğünün durdurulmuş olmasının eldeki davaya etkisinin ne olacağı hususu ön sorun olarak ele alınıp, görüşülmüştür:
    Dosya içerisindeki belgelerden;çekişme konusu 114 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydına dayanılarak 28.11.1984 tarihinde şahıslar adına tespit görüp, 28.01.l986tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
    Yargılama sırasında 25.02.2009 tarihinde kabul edilen 5841 Sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun uyarınca 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 12.maddesinin 3.fıkrasına eklenen “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” hükmü ve geçici 10.maddesindeki;  “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır."hükmü uyarınca eldeki dava hak düşürücü süreden reddedilmiş ve davacı Hazinenin temyizi üzerine Özel Dairece bu hususa ilişkin temyiz itirazları reddedilerek,hüküm sadece yargılama giderleri yönünden bozulmuştur. Yerel Mahkemece önceki gerekçelerle direnilmiştir.
    Ne var ki, direnme kararının davacı vekilince temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulu’nda dosyanın incelenmesi aşamasında, davanın reddine gerekçe yapılan 5841 sayılı Yasa ile değişik 3402 sayılı yasanın 12/3.maddesinde düzenlenen “…iddia ve taşınmazın niteliğine…bakılmaksızın” hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine dava açılmış ve Yüksek Mahkemece anılan hükmün iptal istemi kabul edilmiştir. Gerekçeli karar henüz yayımlanmamışsa da, Anayasa Mahkemesinin 12.5.2011 tarih ve 27 sayılı kararı ile hükmün yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmiştir.
    Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi"nin 21.10.1993 gün ve 33/40-1 (RG 23.10.1993 sayı 21737 s.7-8 ve RG 6.11.1993,sayı 21750 s.21-26) sayılı kararında işlendiği gibi Anayasa"nın özüne ve amacına uygun olarak, hukukun üstünlüğünü, kararlarının etkinliğini korumak zorunda olan Anayasa Mahkemesi"nin bir yasa, kanun hükmünde kararname ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü"nün yürürlüğünü durdurma kararı verebileceği tartışmasızdır.
    Bu durumda öncelikle üzerinde durulması gereken husus,yerel mahkeme kararının kısmen Yargıtay Özel Dairesince onanmasında,temyiz kapsamı dışında bırakılan hususların Anayasa Mahkemesinin iptal kararına konu olması üzerine yeniden esastan inceleme konusu yapılıp yapılamayacağı meselesidir.
    Konu ile ilgili yasal düzenlemeye bakılacak olursa;
    Anayasa"nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
    Diğer taraftan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 76.maddesinde “Hakim re"sen Türk kanunları mucibince hüküm verir....” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
     Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.Her ne kadar Yerel Mahkemece eldeki davada 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş ve Özel Dairece bu husus bozma kapsamı dışında bırakılmışsa da,davanın reddine gerekçe yapılan yasa metni Anayasa Mahkemesince yukarıda değinildiği üzere iptal edilmiş-ancak gerekçeli karar Resmi Gazete"de yayımlanmamış ise de yasanın yürürlüğünün durdurulmasına yargılama sırasında karar verilmekle bu durumun ilgili taraf lehine usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olduğu söylenemeyecektir.  
    Konuya açıklık getirmek için öncelikle usuli kazanılmış hak kavramı üzerinde durulmasında yarar görülmektedir:
    Usuli kazanılmış hak; Yargıtay"ca bir kararın bozulması ve mahkemece bozma kararına uyulması halinde,bozulan kararın bozma sebeplerinin kapsamı dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş sayılması,davaların uzamasını önlemek maksadıyla kabul edilmiş çok önemli bir usul hükmüdür.Bir konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemenin uymuş olması halinde,bu durum taraflardan birisi lehine usuli bir müktesep hak meydana getirir ki,bu hakkı ne mahkeme ne de Yargıtay halele uğratabilir.
    Ne var ki, davadaki taleplerden biri hakkındaki Yargıtay’ın bozma kararının kapsamı dışında kalması(Kısmi onama) ile kesinleşmesi nedeniyle doğan usuli kazanılmış hakkı,maddi anlamda kesin hüküm (m.237) ile karıştırmamak gerekir.Maddi anlamda kesin hükümde,mahkeme(ve Yargıtay) davadan elini tamamen çekmiş(Dava bitmiş,kesin biçimde sonuçlanmış) durumdadır.Oysa,davadaki taleplerden biri hakkındaki kararın bozma kararının kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmesi halinde,mahkeme davadan elini henüz çekmiş durumda değildir.Çünkü,mahkeme hakkındaki karar bozulan taleple ilgili olarak davaya devam etmektedir.Bu davada hakkındaki karar kesinleşmiş olan taleple ilgili olarak(Maddi anlamda kesin hüküm nedeniyle değil) usuli kazanılmış hak nedeniyle inceleme yapılamamaktadır.Ancak usuli kazanılmış hakkın istisnalarından birinin varlığı halinde, hakkındaki karar bozmanın kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmiş  olan talep hakkında da mahkemece inceleme yapılabilir ve yeni bir karar verilebilir (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı,cilt 5,syf.4770).
    Bu husus 28.6.1960 tarih,21/9 sayılı YİBK"da da “...Sonradan çıkan içtihatı birleştirme kararının,Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak,henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir....” şeklinde ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.
    Somut olaya dönecek olursak,davacı Hazine tarafından çekişmeli taşınmazın 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 4.maddesi uyarınca kıyıda kaldığı ileri sürülerek eldeki davanın 13.12.2007 tarihinde açıldığı, yargılama sırasında 25.2.2009 tarihinde kabul edilen 5841 sayılı yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 12/3.maddesindeki; “...Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” hükmünün getirilmesi üzerine, Yerel Mahkemece 23.07.2009 tarihinde hak düşürücü süreden davanın reddine karar verildiği; hükmün davacı Hazine tarafından temyizi üzerine Özel Dairece 08.03.2010 tarihinde yapılan temyiz incelemesi sonucu davanın 10 yıllık hak düşürücü süreden reddinin doğru olduğu belirtilerek, hükmün sadece yargılama giderleri yönünden bozulduğu mahkemece önceki kararda direnilmesi üzerine dosyanın Hukuk Genel Kurulu’na geldiği, bu arada Anayasa Mahkemesince yukarıda açıklandığı gibi, Hukuk Genel Kurulu’nun temyiz incelemesi sırasında davada uygulanan yasa metninin iptali ile yürürlüğünün durdurulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
    Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden bu davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğünün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 28.06.1960 tarih,21/9 sayılı YIBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.
    Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Özel Dairesince Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni durum dikkate alınarak davanın incelenip karara bağlanması gerekir.
    O halde işin esasının incelenmesi için dosya Özel Dairesine gönderilmelidir.
    S O N U Ç : 1- Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 08.03.2010 gün ve 2156-2524 sayılı ilamının yukarıda açıklanan gerekçelerle KALDIRILMASINA,
    2-İşin esasının incelenmesi için dosyanın 1.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
    15.06.2011 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

    .

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi