Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2011/21-362
Karar No: 2011/409

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/21-362 Esas 2011/409 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2011/21-362 E.  ,  2011/409 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Trabzon İş Mahkemesi
    TARİHİ : 18/01/2011
    NUMARASI : 2010/752-2011/3

    Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ve borçlu olunmadığının tespiti” davasında yapılan yargılama sonunda; Trabzon İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 02.06.2009 gün ve 2008/896 E., 2009/252 K. sayılı kararın incelenmesinin davalı Kurum vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 08.06.2010 gün ve 2009/9894 E., 2010/6590 K. sayılı ilamı ile;
    “…1-Dosyadaki yazılara,  toplanan delillere, hükmün dayandığı kanuni gerektirici nedenlere göre davalı kurum vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
    2-Dava, davacının 2/3 oranında çalışma gücünü kaybetmesi nedeniyle 15.4.2005 tarihinden itibaren bağlanan maluliyet aylığının, SSK Yüksek Sağlık Kurulu"ndan alınan 1.6.2007, 14.12.2007 ve 15.7.2008 tarihindeki raporlara göre maluliyetin kontrolü sonucu çalışma gücünü en az 2/3 oranında kaybetmediği nazara alınarak davalı Kurumca kesilmesi nedeniyle 1.7.2007 -18.9.2008 tarihleri arasında fuzulen ödenen 14.781,80 TL nin geri istenmesi ile ilgili Kurum işleminin iptali ile davacının borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
    Mahkemece, davacıya davalı Kurumca 7.7.2007 tarihli çalışma gücünü 2/3 kaybetmediğine ilişkin raporun ve maluliyet aylığının kesildiğine dair 05.11.2008 tarihindeki bildirim dışında başkaca bir bildirim yapılmadığı, davacının iyi niyetli olduğu, günün ekonomik koşulları dikkate alındığında davacının aylıkları tüketerek geçimini sağladığından, davacının ödenen aylıkları iade yükümlülüğü bulunmadığından 14.791,80 TL borçlu olmadığının tespitine, aksine Kurum işleminin iptaline karar verilmiştir.
    Yapılan incelemede Sosyal Sigortalar Kurumu Okmeydanı Eğitim Hastanesinin 21.3.2005 tarihli raporuna dayanılarak SSK Sağlık İşleri Genel Müdürlüğü Tedavi Hizmetleri ve Maluliyet Dairesi Başkanlığının 14.2.2006 tarihli raporunda davacının 7.7.2007 tarihinde kontrolünün gerektiğin bildirildiği 21.3.2005 tarihinden itibaren 2/3 oranında çalışma gücünü kaybettiğinden 1.7.2007-19.9.2008 tarihleri arasında 14.791,80 TL maluliyet aylığı ödemesi yapıldığı, 7.7.2007 tarihinde yapılan kontrolde çalışma gücünü 2/3 oranında kaybetmediği sağlık raporları ile belgelenerek 1.7.2007 tarihi itibariyle maluliyet aylığının kesildiği ve 1.7.2007-18.9.2008 tarihleri arasındaki ödemelerin 5.11.2008 tarih ve 95527 sayılı yazıyla iadesinin istendiği görülmüştür.
    Kendisine ödeme yapılan kimse, bu ödemeden dolayı bir yarar sağlamışsa bunu elinden çıkmış bir sarfiyat olarak düşünmek doğru olmaz. Davacı almış olduğu ödemelerin yararlanma dışında elinde çıktığı iddia etmemiş ve ispatlamamış olmakla birlikte esasen davanın yasal dayanağı 5510 sayılı yasanın 96. maddesine dayanmaktadır.
    Anılan maddeye göre Kurum"ca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
    a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemlere, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
    b)Kurum"un hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan itibaren hesaplanacak olan kanuni faizi ile birlikte, ilgililerin Kurum"dan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.
    Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanuni faiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır.
    Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanuni faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan % 25 oranında kesilmek suretiyle uygulanır.
    Yersiz ödemelerin tespiti ile geri alınmasına ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
    Anılan madde hükümleri nazara alınarak mahkemece tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonuca gitmek gerekirken, davacının iyi niyetli olduğu gerekçe gösterilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O halde davalı Kurum"un bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    TEMYİZ  EDEN  : Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili

       HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, sigortalının malûliyet halinin sona erdiği gerekçesiyle yersiz ödenen malûliyet aylığının iadesi talebine ilişkin Kurum işleminin iptali ile sigortalının borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
    Özel Daire bozma ilamı ve direnme kararının kapsamı itibariyle Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık yersiz ödeme haline gelen aylığın iadesinde, ödeme tarihlerinden sonra yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun hükmünün uygulanıp uygulanamayacağı ile sigortalının iyiniyetli, dolayısıyla yersiz ödenen aylık miktarını geri ödeme yükümü altında olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
    Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemenin irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
    Konuya ilişkin ilk düzenleme 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda yer almaktadır.
    Kanunun Sigorta Yardımlarının Haczedilemeyeceği, Yanlış Ve Yersiz Ödemelerin Tahsili başlıklı 121. maddesi;
    “Bu kanun gereğince bağlanacak gelir veya aylıklar ve sağlanacak yardımlar, nafaka borçları ve bu Kanunun 80 inci Maddesine göre takip ve tahsili gereken alacaklar dışında, haciz veya başkasına devir ve temlik edilemez.
    (Ek fıkra:29/7/2003-4958/47 md.) Ancak, yanlış ve yersiz ödendiği anlaşılan her türlü gelir, aylık ve sigorta yardımları 84 üncü Maddenin son fıkrası saklı kalmak kaydıyla, ilgililerin sonraki her çeşit istihkaklarından kesilmek suretiyle geri alınır. Kurumun genel hükümlere göre takip hakkı saklıdır.
    (Ek fıkra: 2/7/2005-5386/1 md.) Ölüm geliri ve aylıklarından yapılan yersiz ödeme tutarları, yersiz ödenmiş olan gelir ve aylıkların kesilmesi nedeniyle aynı dosyadan gelir ve aylık ödemesi yapılan diğer hak sahiplerine Kurumca yapılması gereken gelir ve aylık ödeme tutarları nazara alınmak suretiyle tespit edilecek Kurum zararı esas alınarak tahsil edilir. Ancak, diğer hak sahiplerinden itirazda bulunanların hisseleri bu fıkra uygulamasında hariç tutulur…”
    hükmünü içermektedir.
    Öte yandan 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 506 sayılı Kanunun anılan hükmü yürürlükten kaldırılmış ve konu 5510 sayılı Kanunun 96. maddesinde düzenlenmiştir.
    5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren “Yersiz Ödemelerin Geri Alınması” başlıklı 96. maddesinde ise;
    “…Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
    a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
    b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,
    itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.
    Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanunî faiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır.
    Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanunî faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan % 25 oranında kesilmek suretiyle uygulanır.
    Yersiz ödemelerin tespiti ile geri alınmasına ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir...”
    hükmü yer almaktadır.
    Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, dava konusu yersiz ödeme tarihleri ile Kurumun yersiz ödemenin iadesine ilişkin işlem tarihinde 506 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu, 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi hükmünün geçmişe yürüyeceğine dair özel bir düzenleme de bulunmadığı bu nedenle uyuşmazlık tarihinde 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanamayacağı, özel hukukta lehe olan kanun değerlendirmesinin yapılamayacağı belirtilmiştir.
    Konu bu bağlamda değerlendirildiğinde:
    Bilindiği üzere yasaların geriye yürümesi konusunda mevzuatımızda genel bir düzenleme bulunmamaktadır. İlke olarak her yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyeceği, başka bir anlatımla geriye yürümeyecekleridir. Ancak devam eden uyuşmazlıklarda,  tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural “derhal yürürlüğe girme” niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Bu gibi durumlarda yasaların geriye yürümesi değil ani etkisi söz konusudur.
    Ne var ki, sosyal güvenlik hukukunun ilgi alanı kamusal olup otoritesi kamu düzenini ilgilendirmektedir. Bu nedenle sosyal güvenlik hukuku ile ilgili yasalar yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurur.
    Öte yandan 5510 sayılı Yasa öncesi mevzuata bakıldığında, 506 sayılı Yasanın 121. maddesinde yersiz ödemelerin kayıtsız şartsız iadesinin öngörüldüğü, yersiz ödeme halinde iade yükümünün kapsamının farklı hukuki durumlara özgü olarak değişiklik göstermediği görülmektedir.
    Ancak, 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi ile 506 Yasada yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş, sebepsiz zenginleşmenin iyi niyetle veya kötü niyetle gerçekleşmesine bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarları belirlenmiştir. Dolayısıyla 5510 sayılı Kanun ile ödeme yükümünün kapsamı sigortalının iyiniyetli veya kötüniyetli oluşunun tespitine göre farklılaştırılarak, kayıtsız şartsız iade öngören 121. madde hükmüne göre lehe bir düzenleme getirildiği açıktır.
    Sosyal güvenlik hukukunun yukarıda açıklanan niteliği karşısında sigortalı lehine düzenleme getiren 5510 sayılı Kanunun anılan hükmünün devam etmekte olan uyuşmazlıklarda uygulanması gerekmektedir.
    Ayrıca, 5510 sayılı Yasanın geçici maddelerinde, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kural da yer almamaktadır.
    5510 sayılı Kanunun geçici maddelerinde, önceki hükümlerden hangilerinin uygulanamayacağı belirtilmek suretiyle uygulama düzenlenmiş olup; yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğine işaret eden herhangi bir kural bulunmadığından ve bu düzenleme sigortalı yararına olduğundan, sonuç olarak söz konusu 96’ncı madde düzenlemesinin açıklanan nedenler karşısında da, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacaklarına ilişkin süregelen uyuşmazlıklara uygulanması gerekir.
    Yapılan açıklamaların ışığında somut olayın değerlendirilmesinde Hukuk Genel Kurulu’nun çoğunluğunca uyuşmazlığa 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanamayacağına ilişkin görüş kabul edilmemiş; devam etmekte olan uyuşmazlıkların çözümünde 5510 sayılı Kanunun 96. maddesinin değerlendirilmesi ve uygulanması gerektiği ilkesi benimsenmiştir.
    Diğer taraftan, Yerel Mahkemece ilk kararda 506 sayılı Kanunun 121. veya 5510 sayılı Kanunun 96. maddelerinin sorgulanmayıp, 818 sayılı Borçlar Kanununun 63. maddesi değerlendirilmek suretiyle karar verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde 818 sayılı Kanunun 63. madde hükmünün uygulama yeri olup olmadığı hususunun da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
    Yeri gelmişken Özel Daire bozma kararından sonra yerel mahkemenin bozma gerekçesini değerlendirerek 5510 sayılı Kanunun ancak yürürlük tarihinden sonraki uyuşmazlıklara uygulanabileceği yönündeki değerlendirmesi, bozmadan esinlenerek yapılan bir değerlendirmeyi içerdiğinden, kararın bu gerekçeye dayalı kısmının gerçekte usulüne uygun bir direnme kararı niteliğinde olmadığı ve Hukuk Genel Kurulunca değerlendirmenin direnme kararının asıl gerekçesini teşkil eden 818 sayılı Kanunun somut uyuşmazlıkta uygulanma yeri olup olmadığına ilişkin gerekçe üzerinden yapıldığı belirtilmelidir.
    818 sayılı Borçlar Kanunu’nun, geri verilmesi gereken tutarın belirlenmesinde genel hüküm niteliğinde bulunan 63’üncü maddesi uyarınca iyi niyetli zenginleşen, sebepsiz zenginleşme konusunun kendisinden istendiği tarihten önce elinden çıktığını iddia ve ispat ettiği miktar oranında ret ve geri vermeyle yükümlü olmayacaktır. Buna karşın; zenginleşenin, zenginleşme anında veya sonrasında mal varlığındaki artışın geçerli bir hukuki sebebe dayanmadığını biliyor veya bilmesi gerekiyor olması halinde, kötü niyetli sayılacağında da kuşku bulunmamaktadır.
    Yerel mahkemece Borçlar Kanunun 63. maddesi uyarınca değerlendirme yapılarak karar verilmiş ise de 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi de sebepsiz zenginleşmede geri verme konusuna ilişkin özel bir düzenleme niteliğindedir.
    Şu duruma göre, karşımıza, aynı konu hakkında bir tarafta genel kanunda kabul edilen yasa kuralı, bir tarafta özel nitelikte kanunda yeralan düzenleme çıkmaktadır.
    Bu nedenle sorunun normlar hiyerarşisi kurallarına göre çözümlenmesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
    "Yasaların çatışması" olarak da adlandırılan bu gibi durumlarda; a)Sonraki norm, öncekinin yerini alır (Lex Pasterior deraget priori),b)Özel Kanun, genel kanundan önce gelir (Lex specialis per generalem non deregatur). c)Açık anlamlı norm, kapalı anlamlı normdan önce gelir, biçiminde kabul edilen temel ilkelerden yararlanılarak sonuca ulaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık konusu somut olayda, belirtilen ilkeler doğrultusunda yapılan değerlendirmede; 5510 sayılı Kanunun 818 sayılı Borçlar Kanununa göre özel nitelikte olduğu, bu kapsamda 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi hükmünün sebepsiz zenginleşme nedeniyle yersiz ödemelerin Kuruma iadesi konusunda özel nitelikte düzenleme içerdiği açıktır.
    Bu durumda özel kanun niteliğindeki 5510 sayılı Kanunun özel düzenleme içeren 96. maddesi hükmünün genel nitelikteki 818 sayılı Borçlar Kanununun 63. maddesi hükmüne nazaran uygulama önceliğine sahip olduğu tartışmasızdır.
    O halde, Yerel Mahkemece yukarıda yapılan açıklamaların ışığında özel kanun niteliğindeki 5510 sayılı Kanunun 96. maddesinin değerlendirilmesi suretiyle karar verilmesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
    Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkemece öncelikle, 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi kapsamında araştırma ve inceleme yapılarak, yersiz ödemenin davacı sigortalının kasıtlı ve kusurlu davranışından mı, davalı Sosyal Güvenlik Kurumunun hatalı işleminden mi kaynaklandığı; eş söyleyişle davacının sebepsiz zenginleşmede iyiniyetli olup olmadığı hususlarının belirlenmesi; ardından da  yine 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi hükmü gözetilerek yapılacak değerlendirme ve varılacak sonuç ile iade yükümünün kapsamı konusunda bir karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçelerle, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
    S O N U Ç : Davalı SGK vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 15.06.2011 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

     

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi