Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal 2. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 05.12.2007 gün ve 2006/249 E-, 2007/1391 K. Sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7.Hukuk Dairesinin 18.05.2009 gün ve 2008/6192 E-2009/1758 K.sayılı ilamı ile;
("...1-Dava, niteliği ve içeriği itibariyle tacirler arasında haksız fiilden kaynaklanan maddi tazminat alacağının tahsili istemine ilişkindir.
İddia ve savunmaya, duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere, bu yolla saptanan dava niteliğine ve özellikle iddia ve savunmanın kıymetlendirilmesi yönünden bilgilerine başvurulan ve hükme dayanak yapılan uzman bilirkişi raporunun niteliği, içeriği ve dosya kapsamında toplanıp değerlendirilen delillere, delillerin takdirine, tahlil ve tartışımına ilişkin hükümde gösterilen gerekçelere göre davalı şirketin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının REDDİNE, harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
2-Davacı tarafın ve davalı Belediye Başkanlığının temyiz itirazlarına gelince, kamu hizmeti görmekle yükümlü olan davalı belediyenin, kamu hizmeti sırasında verdiği zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi olmadığı, hizmet kusurundan dolayı açılan davaların İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanunun 2.maddesi hükmü uyarınca tam yargı davası olarak idari yargı yerinde açılması gerektiği, görev kurallarının kamu düzenine ilişkin olup, mahkemelerce istek olmasa bile "resen" kendiliğinden dikkate alınmasının zorunlu olduğu, hal böyle olunca davalı Belediye tüzel kişiliğine yöneltilen dava hakkında yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Bunun yanında, 3095 sayılı Yasa"nın 2/3"ncü maddesi uyarınca, gerçek veya tüzel kişi tacirler arasında, haksız eylem dahil her türlü nedenden kaynaklanan alacaklarda, istek halinde T.C.Merkez Bankası"nın kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizi oranında temerrüt faizine hükmedilmesi gerekir.
Hal böyle olunca mahkemece az yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular, dikkate alınarak davalı belediye hakkında açılan dava yönünden yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi, davalı şirket hakkında açılan davada ise hükmedilen tazminatın istem gibi avans faizi yürütülerek tahsiline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir...")
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı Sancaktepe Belediye Başkanlığı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, niteliği ve içeriği itibariyle tacirler arasında haksız fiilden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalı belediye fen işleri müdürlüğüne bağlı menfez inşaatları temizliği sırasında davalı şirket tarafından, davacı kuruma ait yeraltı kablosunun hasara uğratıldığını ileri sürerek, zararın tazminini istemiştir.
Davalı Belediye Başkanlığı vekili, iddia edilen eylemin hizmet kusurundan kaynaklandığından idari yargının görevli olduğunu belirterek görev itirazında bulunmuştur.
Davalı şirket vekili, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, her iki davalı yönünden de davanın kabulüne karar verilmiş; taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Daire’ce davalı şirketin temyiz itirazları reddedilmiş; davacı ve davalı Belediye Başkanlığının temyiz itirazlarının kabulü ile hüküm yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, uygulanması gereken faiz konusunda Özel Daire bozma ilamına uyulmuş; görevsizliğe ilişkin bozma ilamına ise direnilmiştir.
Direnme kararını, davalı Belediye Başkanlığı vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; maddi tazminatı gerektiren haksız eylemin davalı Belediye Başkanlığı yönünden tam yargı davasının konusunu oluşturup oluşturmadığı; dolayısıyla davalı Belediye Başkanlığı aleyhine açılan dava yönünden mahkemenin yargı yolu bakımından görevsizliğine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak, öncelikle yasal düzenlemeler ile genel anlamıyla idari ve adli yargının görev alanları üzerinde durulmasında yarar vardır:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu"nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2.maddesinde idari dava türleri sayılmıştır.
Bu hükme göre, idari davalar; idari işlemler hakkında açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardan ibarettir.
Davacı tarafça, “davalıların sorumluluğundaki menfez inşaatları temizliği çalışması sırasında tesislerine verilen zararın tazmini” istemiyle açılmış olan eldeki davanın, yukarıda sözü edilen kanun hükmü anlamında bir iptal davası veya idari sözleşmeden kaynaklanan bir dava olmadığı çok açıktır.
O halde eldeki davanın, aynı kanun hükmü anlamında “tam yargı davası” niteliği taşıyıp taşımadığı hususunun belirlenmesi gerekmektedir:
Tam yargı davaları, ancak, herhangi bir idari eylem ve işlemden dolayı kişisel hakkın doğrudan muhtel olması halinde ve ancak o kişisel hakkın sahiplerince açılabilirler. Gerçekten, idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak "tam yargı" davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir. İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir. İdari işlem ise, idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelere denilmektedir.
İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücünü (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir. Kamu tüzel kişilerinin, kamu hizmetlerine ilişkin olmakla beraber özel hukuk kuralları altında, özel hukuk tüzel kişisi gibi yaptığı eylem ve işlemler özel hukuk alanına ilişkin olduğundan, bunlar idari eylem ve işlem olarak nitelendirilemezler.
Kamu idare ve kurumlarının, kamu otoritesinin (egemenlik hakkının) bir temsilcisi olarak yaptığı faaliyetlerinde veya ondan doğan eylemlerinde hizmet unsuru söz konusu olduğu halde, özel hukuk tüzel kişisi olarak yürüttüğü hizmetlere ilişkin faaliyetleri sırasında meydana gelen zararlardan ötürü ilgili kamu tüzel kişisinin sorumluluğunun özel hukuk hükümleri ve ilkeleri uyarınca belirlenmesi gerekir.
İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların çözümü, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine; idarece herhangi bir hakka müdahalede bulunulduğu ya da plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak zararın tazmini davaları ise haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerine ait olacaktır.
Bir kamu hizmetinin yasa ile idareye görev olarak verilmiş olması, bir hakka yapılan müdahalenin önlenmesi, tazmini isteğiyle açılan davanın idari yargı yerinde görülmesi için yeterli sayılamaz. 11.02.1959 tarih ve E: 17, K: 15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı gibi, yapılan işlerin plan veya projelere aykırı olması halinde ortada idari kararın tatbiki olan bir fiil bulunmadığından, bu iddia ile açılmış bir dava ancak haksız fiilden doğan bir tazminat davası olarak ele alınacaktır.
Bu nedenlerledir ki; haksız fiilden doğan zararların tazmini davalarının özel hukuk hükümlerine göre görülmesi ve çözümünde adli yargı yeri görevlidir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında:
Davalı Belediye Başkanlığı ile hakkındaki hüküm kesinleşmiş bulunan diğer davalı şirket arasında akdedilmiş bulunan sözleşme gereğince yapılan menfez inşaatları temizliği çalışmaları sebebiyle davacı şirkete ait tesislere zarar verildiği ve davacı tarafça eldeki davada, haksız fiil iddiasıyla Borçlar Kanunu hükümlerine dayanılarak, her iki davalıdan da maddi tazminat talep edildiği belirgindir.
Bir başka ifadeyle davacı taraf, az yukarıda açıklandığı gibi, davalılarca, “bir hakka müdahalede bulunulduğunu” ileri sürmüş ve bu müdahale neticesi oluşan zararın tazminini istemiştir.
O halde, uyuşmazlık idari bir eylemden değil, haksız fiil iddiasından kaynaklanmaktadır.
Haksız fiil niteliğindeki eylem nedeni ile uğranıldığı ileri sürülen zararın giderilmesi istemi ile açılan davanın, adli yargı yerinde görülerek çözüme bağlanması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.04.2010 gün ve 2010/7-216-231 esas, karar; 23.06.2010 gün ve 2010/7-332-344 esas, karar; 22.12.2010 gün ve 2010/7-622-678 esas, karar sayılı ilamlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Hal böyle olunca; davalı Belediye Başkanlığı aleyhine açılan dava yönünden de uyuşmazlığın çözüm yerinin adli yargı yeri olduğu sonucuna varıldığından, buna ilişkin direnme kararı, yukarıda yazılı gerekçelerle yerindedir.
Ne var ki, davalı Belediye Başkanlığı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daire’sine gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkemenin adli yargının görevli olduğu yolundaki direnmesi uygun olup; davalı Belediye Başkanlığı vekilinin işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 7.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 08.06.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.