1. Hukuk Dairesi 2015/11425 E. , 2018/10514 K.
"İçtihat Metni"....
Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescil- tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik,hile ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan annesi......ait 788,712,737,741,743,772 ve 683 parsel sayılı taşınmazları yaşlılığından ve hasta oluşundan yararlanarak davalıların adlarına tescil ettirdiklerini, davalı kardeşlerinin taşınmazları kendisinden kaçırdıklarını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile hakkını alabilmesi için gerekli kararın verilmesini istemiş, dava dilekçesinin başlığında tenkis isteğinde de bulunmuştur.
Davalılar, çekişme konusu taşınmazların mirasbırakan tarafından bakım karşılığı verildiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. (HGK. 11-4.990 T. 990/1-152 Esas, 990/236 SK.)
O halde, davada, ehliyetsizlik hukuki sebebi yanında, hile ve muris muvazaası hukuksal nedenine de dayanıldığına göre, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olması sebebiyle mahkemece kendiliğinden gözetilerek, önemine binaen öncelikle incelenmesi gerekeceği kuşkusuzdur.
Ne var ki, mahkemece ehliyetsizlik yönünden hüküm kurmaya elverişli ve yeterli bir araştırma yapılmış değildir.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar HUMK’nun 286 (HMK 282) maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ..... rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Öte yandan, davacı dava dilekçesinde sadece tapu kaydının iptalini istemiş, tescil isteğinde bulunmamıştır. Bilindiği gibi, tescil isteği iptali kapsar ancak, iptal isteği tescili kapsamaz. Tapu kaydına dayanılarak açılan bir iptal davasında, ayrıca tescil isteğinde bulunulmamış olması iptal davasının reddi için başlı başına bir sebep teşkil etmez. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, iptal isteminin tescili kapsamadığı gözetilerek davacıya, ayrıca tescil davası açması için imkan tanımak ve dava açılması halinde her iki dava birleştirilerek karara bağlanmaktan ibarettir. Değişik anlatımla sadece iptal davasının kabulüne ve tapunun iptaline karar verilmesi, tapulu bir taşınmazın sicil dışı (kayıtsız) kalması sonucunu doğurur ki, böyle bir uygulama, devletin bütün taşınmazların hukuki ve geometrik durumlarını belirleyerek sicile bağlama yolunda benimsediği dolu pafta sistemi genel ilkesi ile bağdaşmaz.
Kaldı ki, mahkemece keşfin davanın olmazsa olmaz şartı olduğu, davacının keşif yapılması için gerekli eksik masrafı yatırmadığı gerekçesiyle, dava ispat edilmediğinden reddedilmiş ise de, davacının dava açarken 245,80TL keşif, 250TL bilirkişi, 69TL tanık, 50TL alt ve 120TL taraf tutarı olmak üzere toplam 734,80TL gider avansı yatırdığı, dosya içerisinde davacıya ait halen 602,55TL avansın bulunduğu sabittir.
../..
Hâl böyle olunca, davacı tarafa tescil davası açması için olanak tanınması, açılması halinde eldeki dava ile birleştirilmesi, dosyada bulunmayan dava konusu 683 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydı ilk tesisinden itibaren tüm tedavülleri ile getirilmesi, mirasbırakanın taşınmazları temlik ettiği 01.06.2011 tarihi itibariyle medeni haklarını kullanabilir durumda olup olmadığının tespiti açısından mirasbırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler, vs. eklenerek Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınması, ehliyetsiz olduğu saptanırsa davacının miras payı oranında davanın kabulüne karar verilmesi, aksi halde(ehliyetli olduğu tespit edilirse) dayanılan diğer hukuki sebepler yönünden değerlendirme yapıldıktan sonra varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, gerek olmadığı halde masraf yatırması için davacıya kesin süre verilerek yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde yatırana iadesine, 23.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
.....