21. Hukuk Dairesi 2015/21073 E. , 2016/543 K.
"İçtihat Metni"
Davacı, hizmet süresinin tespiti ile Kurum tarafından kabul edilmeyen 06.09.1993-28.07.1997 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine, 01.04.2011 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmasına, ödenmeyen aylıkların faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Davacı, davalı Kurum tarafından iptal edilen 06.09.1993-28.07.1997 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa"ya tabi sigortalılık sürelerinin tespit ve tescili ile 01.04.2011 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitini talep etmiştir.
Mahkemece,ilamda yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, davacının ihtilaf konusu dönemde 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalı olarak kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar (Bağ-Kur) Kanunu’nun 24. ve 25. maddelerinde “…kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler...”; “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir.
20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede ise, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “...gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız olarak çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıt oldukları tarihten itibaren sigortalı kabul edilmişler, bununla birlikte 1479 sayılı Kanuna 2654 sayılı Kanun ile eklenen Ek Geçici 13. madde ile, “...sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olanların her türlü hak ve mükellefiyetleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği (20.4.1982) tarihinde” başlayacağı düzenlenmiştir.
1479 sayılı Bağ-Kur Kanununda 22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikte ise, bu kez; “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlar” dan, gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.
619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile getirilen düzenlemelerin, anılan KHK’nin Anayasa Mahkemesince iptalinden sonra 4956 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu kez; gerçek ve basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyet tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlardan Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıt olanlar ise, talep tarihinden itibaren zorunlu sigortalı olarak kanun kapsamına alınmışlardır.
Gerçekten, 01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24. maddesine göre; bir kimsenin, zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olması için, meslek kuruluş kaydı ile birlikte, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışması gerekmekte iken 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunun 6.maddesi ile değişik 1479 sayılı Kanunun 24.maddesinde, zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olmak için, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi mükellefi olması, gelir vergisinden muaf olanlarında meslek kuruluşuna kayıtlı olması hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere; 20.04.1982 tarihinde yapılan değişiklikle; değişiklikten, önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılıklarına son vermemekte; değişikliğin yürürlüğe girdiği, 20.04.1982 tarihinde, Bağ-Kur’a yeni kayıt ve tescil edilecekler için yeni düzenlemeler öngörmektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne, yasaca ve hukukça olanak olmadığı ortadır. Kaldı ki, 2654 sayılı Kanunun 6. maddesi ile 1479 sayılı Kanunun 24. maddesinde yapılan değişiklikte, vergi mükellefi olmayan vergiden muaf olanlardan, kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olanların da, zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılacağı açıktır.
Somut uyuşmazlığın incelenmesinde, davacının dava konusu 06.09.1993-28.07.1997 tarihleri arasında vergi,oda veya sicil kaydının bulunmadığı, 15.02.1991 tarihinde davacı tarafından ibraz edilen giriş bildirgesine istinaden 02.02.1991 tarihinde başlayan vergi kaydı uyarınca 02.02.1991 tarihi itibariyle kayıt ve tescilinin yapıldığı, 28.07.1997 tarihinden itibaren isteğe bağlı sigortalı olduğu, 1998/920 esas sayılı icra dosyasından 73.351.720 TL asıl, 23.785.690 faiz, toplam 97.137.410 TL prim borcu olduğu bildirildiği, davacının bu prim borcunu ödediği, söz konusu icra yoluyla yatırdığı primlerin 1993/3-1998/11. döneminde Bağ-kur sigortalılık süresini kapsadığı, 28.03.2011 tarihli tahsis talebinin yaş ve sigortalılık süresinin dolmaması nedeniyle reddedildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, davacının dava konusu dönemde vergi kaydının bulunmaması nedeniyle zorunlu sigortalılık koşullarını taşımadığı açıktır. Bununla birlikte, davacıyı kendi hatalı işlemi nedeniyle yıllarca sigortalı sayan Kurumun, davacıya sigortalı olduğu inancı ve güvenini verdikten ve uyuşmazlık konusu döneme ilişkin primleri icra yolu ile tahsil ederek uyuşmazlık çıkarmaksızın uzun süre kullandıktan sonra sigortalılık sürelerini iptalinin kabulünün mümkün bulunmadığı aksine, özellikle davacının hatalı tescil işleminde ve yaşlılık aylığı talep ettiği tarihe kadar Kurumu yanıltıcı davranışı; gerçeğe aykırı belge ibrazı veya gerçek durumu saklama yönünde beyan veya davranışının iddia ve ispat edilememiş olması ve davacının iyiniyetle ve sigortalı olduğu inancıyla 1479 sayılı Kanun uyarınca Kuruma prim ödemesinde bulunması karşısında, iyiniyetinin korunması ve davacının uyuşmazlık konusu dönemde sigortalı sayılması gerekmektedir.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.10.1997 gün ve 1997/10 E. 1997/758 K.; 23.05.2001 gün ve 2001/21-420 E. 2001/430 K.; 26.11.2008 gün ve 2008/21-693 E. 2008/713 K. ile 11.11.2009 gün ve 2009/10-412 E. 2009/510 K. sayılı kararlarında da aynı prensipler benimsenmiştir.
Somut olayda; davacının tespiti istenen süreyi icra yoluyla 1998 yılına kadar yatırdığı, bu nedenle 06.09.1993-28.07.1997 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa"ya tabi zorunlu sigortalılığına geçerlilik tanınarak yaşlılık aylığı koşullarının özürlü çocuğunun da durumunun değerlendirilmek suretiyle araştırılması ve bu hususta karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine 22.01.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.