21. Hukuk Dairesi 2015/14824 E. , 2016/484 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılardan ... vekilince ve ... tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere, temyiz kapsam ve nedenlerine göre davalılar ...nin, ...nin, ...nin, ..."ün aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava, iş kazasına uğrayan davacının manevi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacının 10.06.2005 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu maluliyetinin gerekmediği olayda, davalıların % 70, davacının % 30 oranında kusurlu oldukları dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Gerek mülga B.K"nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesinde hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi zarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin olayın özelliklerini göz önünde tutarak manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği de söz götürmez.
Bu ilkeler gözetildiğinde davacı yararına hükmedilen 19.000,00 TL manevi tazminat fazladır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde yukarıda adı geçen davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalılara davalılara iadesine, 21/01/2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
MUUHALEFET ŞERHİ
Dava, iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminata ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karar Dairemizce 2013/17542 Esas 2013/23522 Karar sayılı ilamı ile usulüne uygun ıslah harçı ve başvuru harçı ile harçlandırılarak ıslah yoluyla değiştirilmiş bir manevi tazminat talebi olmadığı halde kesin hüküm oluşturulacak şekilde manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan bozulmuş ve bozma sonrası davacı vekilinin ıslah dilekçesi dikkate alınarak bu defa mahkemece manevi tazminat davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Öncelikle bozma sonrası davanın ıslahının mümkün bulunup bulunmadığı meselesi üzerinde durulmalıdır.
Bilindiği gibi, İçtihadı Birleştirme Kararları, konularıyla sınırlı, gerekçesi ile yol gösterici ve sonucu ile de bağlayıcıdır. İçtihadı Birleştirme Kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar ( Yargıtay Kanunu Mad. 45 ). 04/02/1948 tarih ve 10/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, hüküm bozulduktan sonra ıslah yolundan faydalanmanın mümkün olamayacağı kabul edilmiştir. Anılan İçtihadı Birleştirme Kararının tam metni okunduğunda, “görüşmeler sırasında, usul bozması sonrası ıslahın yapılabileceği öne sürülmüş ve oylama yapılırken bu ayrıma göre yapılması teklif edilmiş ise de, bu görüş ve teklife itibar edilmeyerek, bozma sonrası ıslahın yapılıp yapılamayacağı oylanmış ve müktesebi hakların ihlal edilebileceği benimsenerek bozma sonrası ıslah yolundan faydalanmak mümkün değildir” denilmiştir.
Yine Yargıtay Kanunu"nun 45. maddesinde İçtihadı Birleştirme Kararlarının nasıl değiştirilebileceği açıkça düzenlenmiştir. Gerektiğinde bu yol izlenerek günümüz ihtiyaçları karşısında yetersiz kalan İçtihadı Birleştirme Kararları değiştirilebilir. Bu açık yasal düzenlemeler karşısında İçtihadı Birleştirme Kararlarına şu veya bu gerekçelerle uyulmaması hukuk güvenliğini sarsacağı gibi hakiminde sorumluluğunu gerektirebileceği gözardı edilmemelidir.
Bozma sonrası fazlaya ilişkin saklı tutulan haklar ancak ek dava ile talep edilebilir. Ek dava ise başlı başına bağımsız bir dava olup, yargı kararlarında da benimsendiği gibi mahkemece davaların birleştirilmesi durumunda ek davayla ilgili ayrı bir hüküm kurulmalıdır. Bunun sonucu olarakta, ek dava ile ilgili yargılama giderleri ayrı bir başlık altında gösterilmelidir.
Somut olayda, davacılar vekilinin bozma sonrası talebi açıkça davanın ıslah edilmesi niteliğindedir. Bu dilekçede peşin harcın da yatırılması bu talebe ek dava niteliği kazandırmaz.
Bir davanın nasıl açılacağı usul kanunumuzda açıkça belirtilmiştir. Usul ekonomisi gibi nedenlerle böyle bir ıslah dilekçesini ek dava niteliğine büründürmek açık yasa hükümlerini dolanmak olur ki, bu hukuken himaye edilemez.
Bozma sonrası davacılar vekilinin amacı davayı ıslah etmektir. Dilekçesinde bunu açıkça belirtmiştir. Zaten mahkemece de bu talep ıslah olarak kabul edilmiş ve ıslah hükümlerine göre hüküm oluşturulmuştur. Yani ıslah dilekçesi ile ilgili ek dava gibi hüküm kurulmamıştır. Oysa, yukarıda belirtildiği gibi 04/02/1948 tarih ve 10/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince bozma sonrası ıslah mümkün olmadığından mahkemece ıslah dilekçesindeki talepler yönünden davası dinlenemez. Öncelikle bu konudaki içtihatların birleştirilmesi ile ilgili başvurular kabul edilerek Yargıtay Büyük İçtihatları Birleştirme Kurulu"nun 2015/2 esasına kaydedildiği gözetilerek sonucunun beklenilmesi ve gerektiğinde yerel mahkeme kararının öncelikle bu nedenle bozulması gerektiğinden aksi yöndeki çoğunluk kararına katılamıyoruz.