14. Hukuk Dairesi 2015/17455 E. , 2017/454 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 17.05.2001 ve birleştirilen dava 03.06.2011 gününde verilen dilekçeler ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; asıl ve birleştirilen davanın reddine dair verilen 06.05.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı, birleştirilen dosya davalısı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı asıl ve birleştirilen dava ile mülkiyeti Hazineye ait olan dava konusu taşınmazların dava dışı Belediye tarafından imar uygulamasına tabi tutulduğunu, imar planında gecekondu önleme bölgesi olarak ayrılan dava konusu taşınmazların 2942 sayılı Yasanın 30. maddesine göre bakanlık ve dava dışı ... Belediyesi arasında düzenlenen protokol ve ek protokol gereğince anılan Belediyeye satış suretiyle devredildiğini, amacın 775 sayılı Gecekondu Kanununun öngördüğü şartlarda ihtiyaç ve hak sahiplerine devredilmesi olduğunu, düzenlenen protokol ile geri alım hakkının saklı tutulduğunu, dava konusu imar parsellerinin sahte encümen kararları ile dava dışı kooperatiflere satıldığını, bu suretle Belediye tarafından devir koşullarına uyulmadığını ileri sürerek dava konusu 1537 ada 11 parsel, 1993 ada 1 parsel, 1539 ada 1, 2, 3, 8, 9, 12 parsel sayılı taşınmazların tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, taşınmazı tapu kaydına güvenerek iyiniyetle aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu 1539 ada 1, 2, 3, 8, 9, 12 ve 1993 ada 1 parsel sayılı taşınmazların tapu kaydının iptali ile Antalya 5. Asliye Hukuk
Mahkemesi"nin kararı ile... Belediyesi adına tesciline karar verildiği, taşınmazların malikinin tapuda tescil işlemi yapılmamış olsa bile MK’nın 705/2. Maddesi gereği... Belediyesi olduğu, davacının davasını... Belediyesine yöneltmediğinden bu parseller yönünden davanın reddine, 1537 ada 11 parsel sayılı taşınmaz yönünden ise; davalı ve birleştirilen davalının kötüniyeti ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı ve birleştirilen dosya davalısı temyiz etmiştir.
1)Dosyadaki belgelerin incelenmesinde, davacısı davadışı ... Belediyesi davalıs... Holding olan .... Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2001/ 563 Esas ve 2006/557 Esas sayılı davaları ile 1993 ada 1 parsel, 1539 ada 1, 2, 3, 8, 9, 12 parsel sayılı taşınmazların davalı adına olan tapu kaydının iptali ile... Belediyesi adına tesciline karar verildiği; ancak, taşınmazların dava tarihi itibariyle davalı Kaldera Holding adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece; .... Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2001/563 Esas ve 2006/557 Esas sayılı dosyalardan verilen kararların kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması, kesinleştiğinin anlaşılması halinde davacıya davadışı... Belediyesini davaya dahil etmesi için usulüne uygun bir süre verilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
2)Davacı tarafından dava konusu imar uygulamasının .... İdare Mahkemesi"nin 1998/591 E. sayılı ilamı ile iptal edildiği, kayıtların yolsuz tescil durumuna düştüğü ileri sürülmesine rağmen mahkemece bu konuda inceleme yapılmamıştır. İmar uygulamasının iptal edilmiş olduğunun anlaşılması halinde dava konusu imar parsellerinin sicil kayıtlarının dayanağının kalmayacağı ve yolsuz tescil durumuna düşeceği bu takdirde de TMK’nın 1023. maddesi gereğince kayıt malikinin iyiniyetli olduğundan söz edilerek imar parselinin varlığının korunamayacağı açıktır.
Kabule göre de; mahkemece, son el durumunda bulunan davalı Şirket yönünden Türk Medeni Kanunu"nun 1023. maddesi hükmü çerçevesinde yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya elverişli olduğu söylenemez.
Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989 tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri mevcuttur. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi
topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke Medeni Kanun"un 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin birinci fıkrasında, "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3. kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarihli l990/4 Esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
Hal böyle olunca, yukarıda 1. bentte belirtilen mahkeme kararlarının kesinleşip kesinleşmediklerinin araştırılması ve kesinleşmiş olmaları halinde davacıya davalı... Belediyesi"nin davada yeralmasını sağlaması için süre verilmesi ve taraf delillerinin toplanması; yine 2. bentte açıklandığı üzere dava konusu imar parsellerinin dayanağı olan imar uygulamasının iptal edilip edilmediğinin araştırılması ve sonucuna göre inceleme ve soruşturma yapılarak toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması; kabule göre de, davalı şirket bakımından
2015/17455-2017/454
yukarıda değinilen ilkeler uyarınca iyiniyet araştırması yapılmaksızın karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.01.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.