1. Hukuk Dairesi 2015/11698 E. , 2018/10383 K.
"İçtihat Metni"....
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları ...... çekişme konusu 632 parsel sayılı taşınmazda bulunan ½ payını gelini olan davalıya satış suretiyle devrettiğini, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, davalı adına olan tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, dava konusu taşımazın ½ payını 11.800,00 TL bedelle satın aldığını, yapılan satışın gerçek bir satış olup muvazaa olmadığını, taşınmaz üzerinde bulunan evin de kendisi ve eşi tarafından yapıldığını, davacıların mirasbırakan ile ilgilenmediklerini, mirasbırakanın ölene kadar kendileri yanında kalarak, eşi ve kendisi tarafından bakılıp gözetildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlik işleminin muvazaalı olduğunun ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan .... ....’in 22.08.2011 tarihinde öldüğü, geride davacı çocukları ...., ..., ......, ...., .... ile dava dışı oğlu ....’ın mirasçı olarak kaldıkları, 632 parsel 713,00 m2 bahçe vasıflı taşınmazın ½ payının muris ..... diğer ½ payının da dava dışı ....adına kayıtlı iken 21.02.2011 tarihinde aynı işlem ile her iki malikin de taşınmazda sahip oldukları payları, mirasbırakanın oğlu .....’ın eşi olan davalı ...’e satış suretiyle temlik ettikleri anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanununun 706, 6098 s. Türk
./..
Borçlar Kanununun 237 (818 s. Borçlar Kanunun 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Esasen miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Ne var ki; mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda hükme elverişli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme imkanı bulunmamaktadır.
Somut olayda, davacı tanık beyanlarına göre mirasbırakanın tüm çocuklarıyla aralarının iyi olduğu, taşınmazın 1/2 pay sahibi dava dışı ... .... mirasbırakanla aynı akitle payını davalıya satış suretiyle temlik ettiği, mirasbırakanın adına kayıtlı 16 adet taşınmazı daha bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hâl böyle olunca, öncelikle mirasbırakana ait 16 parça taşınmazın değerinin belirlenmesi, mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacı olup olmadığı, temlikin bedel karşılığı yapılıp yapılmadığı gibi hususlarda yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca araştırma yapılması ve tanık beyanlarının değerlendirilmesi, mirasbırakanın iradesinin duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de; mirasbırakan tarafından ½ payın devredildiği, devredilen bu ½ pay üzerinden davacıların veraset ilamındaki payları oranında iptal tescil kararı verilmesi gerekirken, taşınmazın tamamı üzerinden iptal ve tescil kararı verilmesi deisabetsizdir.
Davalının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.