21. Hukuk Dairesi 2015/13063 E. , 2016/204 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava; alt işveren işçisi olarak çalışmakta iken 10.02.2009 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu %24 oranındaki sürekli iş göremezlik nedeniyle alt işverene yönelik açılan davada hüküm altına alınan manevi tazminatın tahsil edilemediğinden bahisle, bu kez asıl işverenden maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece davalının asıl işveren olmadığı ve kusurunun da bulunmadığından bahisle davanın reddine ilişkin önceki kararın davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Dairemizce yapılan inceleme sonunda davalı ... ile dava dışı ... arasındaki ilişkinin 4857 sayılı yasa’nın 2. maddesi gereğince alt işveren-üst işveren ilişkisi olarak değerlendirilmek gerektiği, alt işveren işçisi olan kazalının sürekli iş görmezliğe uğradığı olay nedeniyle asıl işveren ... Gn. Müd.’nün sorumluluklarının yasadan kaynaklandığı, göz ardı edilerek davalının kusurunun bulunmadığı ve asıl-alt işverenlik ilişkisinin de bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yaya aykırı olduğundan bahisle bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece Dairemiz bozma kararına uyularak yapılan yargılama sırasında davacı vekili maddi tazminat istemini artırmış, Mahkemece artırılan bu talepte dikkate alınmak suretiyle maddi tazminat isteminin kabulüne, manevi tazminat isteminin ise kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde davacı ve davalı vekillerince temyiz edilmiştir.
Manevi tazminatın takdiri ile maddi tazminatın belirlenmesine ilişkin karar aşağıda belirtilen nedenlerden ötürü isabetli değildir.
Davacının alt işveren işçisi olarak kendi işverenine yönelik olarak açtığı davada 24.000,00-TL manevi tazminat karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Davacı asıl işverene yönelik dava açarken kesinleşen bu dosyada hüküm altına alınan manevi tazminat miktarı kadar istemde bulunmuştur.
Gerek mülga B.K"nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesinde hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi zarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin olayın özelliklerini göz önünde tutarak manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Bedensel bütünlük eş deyişle vücut bütünlüğü kavramının fizik bütünlük yanında ruhsal bütünlüğü ve sağlığı da kapsadığı tartışmasızdır. Olayın özelliklerinin neler olduğu 22.6.1966, 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklanmıştır. Bunlar her olayda değişebilir. Bu nedenle hakiminin kararında bu özellikleri objektif ölçülere göre göstermesi gerekir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Bu ilkeler gözetildiğinde ve özellikle talebin ılımlı ve kesinleşen dosyada hüküm altına alınan miktar ile uyumlu bulunduğu giderek manevi tazminatın bölünemeyeceği göz ardı edilerek davacının manevi tazminat isteminin kabulü yerine yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Maddi tazminat gelince;
Hükmüne uyulan bozma ilamı sonrasında davacılar vekili 23.03.2015 tarihli dilekçesi ile davanın HMK’nun 107 maddesinde yer alan belirsiz alacak davası niteliğinde açıldığından bahisle maddi tazminat istemini artırmış ve mahkemece artırılan bu miktar dikkate alınarak davacı yararına maddi tazminata hükmedilmiştir.
Maddi tazminat isteminin niteliğine göre belirsiz alacak veya kısmi dava yoluyla istenmesinin mümkün bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık davacının davasının belirsiz alacak davası olarak açılıp açılmadığına ve belirsiz alacak davası değil de kısmi dava ise bozmadan sonra yapılan ıslaha değer verilip verilmeyeceğine ilişkindir.
Belirsiz alacak davası 6100 sayılı HMK"nun 107. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. Aynı yasanın 109. maddesinde ise kısmi dava düzenlenmiş olup buna göre de Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. Dava açıldığı tarihte 6100 sayılı HMK yürürlükte bulunup, maddi tazminat istemli davanın niteliğine göre belirsiz alacak davası veya kısmi dava olarak açılması mümkündür. Bu gibi durumlarda davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığından söz edebilmek için dava dilekçesinde açıkça buna dayanıldığının belirtilmesi ya da dava dilekçesinin içeriğinden kısmi dava değil belirsiz alacak davası olarak açıldığının anlaşılması gerekir.
Somut olayda 15.04.2013 günlü dava dilekçesinde maddi tazminat davasının belirsiz alacak davası olduğu belirtilmediği gibi HMK’nun 107. Maddesine de dayanılmamıştır. Hal böyle olunca ve özellikle dava dilekçesinin içeriği dikkate alındığında maddi tazminat istemli davanın kısmi dava olarak açıldığı açıktır. Hukuki yorum hakime ait olup, davanın kısmi dava olarak açılmış bulunması karşısında davacı vekilinin 23.03.2015 tarihli dilekçesinin ıslah dilekçesi niteliğinde olduğu açık ve seçiktir.
Bozmadan sonra davacı tarafça yapılan bu ıslaha değer verilip verilemeyeceğine gelince; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 4.2.1948 gün 1944/10 E. 1948/3 K. Sayılı kararında da açıklandığı üzere bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Hal böyle olunca da bozmadan sonraki yargılama aşamasında davacı tarafça yapılan ıslah işlemine değer verilerek davacı yararına maddi tazminata karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı ve davalı vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 19.01.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.