21. Hukuk Dairesi 2015/12634 E. , 2016/203 K.
"İçtihat Metni"
K A R A R
Davacı vekili 10.06.2015 tarihli dilekçe ile Dairemizin Karar sayılı kararı ile yerel mahkemenin yetki belgesindeki baro pul noksanlığı giderilmediğinden dava şartı noksanlığından usulden reddine ilişkin kararının onanmasına karar verildiği, oysa baro pul noksanlığının vekaletname için geçerlilik şartı olmadığını onama nedeninin maddi hataya dayalı olduğunu, maddi hatanın giderilmesini istemiştir.
İş Mahkemeleri Kanununun 8/3. maddesi gereğince İş Mahkemelerinden verilen kararlara ve buna bağlı Yargıtay ilamına karşı karar düzeltme yolu kapalıdır. Ancak; Yargıtay onama ya da bozma kararlarında açıkça maddi hatanın bulunduğu hallerde, dosyanın yeniden incelenmesi mümkündür. Zira maddi yanılgıya dayalı olarak verilmiş onama ya da bozma kararları ile hatalı biçimde hak sahibi olmak, evrensel hukukun temel ilkelerine ters düştüğünden karşı taraf yararına sonuç doğurmamalıdır. Dairemizin giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşleri de bu doğrultudadır.
Maddi yanılgı kavramından amaç; Hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa, inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin Kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılardır.
Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi, Yargıtay denetimi sırasında, uyuşmazlık konusuna ilişkin maddi olgularda, davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde, uyuşmazlığa esas başlangıç ve bitim tarihlerinde, zarar hesaplarına ait rakam ve olgularda ve bunlara benzer durumlarda; yanlış algılanma sonucu, açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması mümkündür. Bu tür açık hatalarda ısrar edilmesi ve maddi gerçeğin göz ardı yapılması, yargıya duyulan güven ve saygınlığı sarsacağı gibi, Adalete olan inancı ortadan kaldırır ve yok eder.
Bu nedenledir ki; Yargıtay; bu güne değin maddi yanılgının belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş baştan yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltmesini kabul etmiştir. Kaldı ki kimi açık maddi yanılgıya dayalı ve yanlışlığı son derece belirgin haksız ve adaletsiz sonuçların giderilmesi kamu düzeni açısından zorunludur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2002/10-895E ve 2002/838K, 2003/21-425E ve 2003/441K sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Somut olayda, baro pulu yapıştırılması vekaletnamenin geçerlik şartı olmadığı halde, baro pulu yapıştırılmamasını vekaletnamenin geçerlik şartı olarak kabul ederek dava şartı yokluğundan davanın reddine dair kararının onanmasına Dairemiz kararında maddi hatanın söz konusu bulunduğu anlaşılmakla Dairemizin 13.04.2015 gün ve 2015/3272Esas, 2015/7985Karar sayılı kararının kaldırılmasına karar verilerek dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
Dava nitelikçe, 13.11.2009 tarihinde meslek hastalığı sonucu %38,10 oranındaki sürekli iş göremezlik nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece; Davacı vekiline yetki belgesindeki baro pul noksanlığının giderilmesi için süre verilmesine rağmen baro pulu eksiğinin tamamlamadığı, dava dilekçesinin yetki belgesi ile görevlendirilen avukat tarafından imzalanıp sunulduğu, yetki belgesinin 1136 sayılı yasanın 27. Maddesi gereğince dayanak olarak kullanılamayacağı, kesin süre verilmesine rağmen davacı tarafın eksikliği tamamlamadığı, 6100 sayılı yasanın 114/1-f hükmü gereğince davacı vekilinin dayanabileceği usulüne uygun olarak düzenlenmiş bir vekâletname-yetki belgesinin bulunmadığı görülmekle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiş ve bu karar süresinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, vekâletnameye-yetki belgesine yapıştırılması gereken baro pulunun bulunmaması halinde davanın reddine karar verilemeyeceği hususundadır.
Vekâletname ve örneklerine Türkiye Barolar Birliği pulunun yapıştırılmasına ilişkin uygulama, 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu"nun 02.05.2001 gün ve 4667 sayılı yasa ile değişik 27. maddesi hükmüne dayalıdır. Anılan maddenin ilk fıkrasında, avukat stajyerlerine stajları süresince Türkiye Barolar Birliği tarafından kredi verileceği belirtilmiş, ikinci fıkrada, ödenecek bu kredinin kaynakları arasında, avukatların yetkili mercilere sundukları vekâletnamelere yapıştırılacak pul bedelleri de sayılmış; bu pulların Türkiye Barolar Birliğince bastırılacağı açıklanmıştır. Üçüncü fıkra ise, aynen "Avukatlarca vekâletname sunulan merciler, pul yapıştırılmamış veya pulu noksan olan vekâletname ve örnekleri kabul edemez. Gerektiğinde ilgiliye on günlük süre verilerek bu süre içinde pul tamamlanmadıkça vekâletname işleme konulamaz." hükmünü taşımaktadır. Söz konusu yasa hükmünün açık ifadesine göre, vekâletname ve örneklerine pul yapıştırma yükümlülüğü müvekkile değil, vekâletnameyi ilgili makama sunan avukata aittir.
Yine, vekâlet akdinin geçerliliği yasaca herhangi bir şekle tabi tutulmamıştır. Bir davanın taraflarının kendilerini o davada temsil edecek avukatlara verecekleri vekâletnamelerde bu kapsamdadır. Avukatın mahkemeye sunacağı vekâletname, müvekkil ile vekil arasındaki vekâlet akdini ortaya koyan bir yazılı belge niteliğinde olup, sadece bu ilişkinin üçüncü kişiler ve mahkeme nezdinde ispatı açısından önem taşır. Öyle ki, vekâletnamenin bulunmadığı hallerde bile, müvekkilin, vekâlet akdinin varlığını ve yapılan işlemlere icazetini gösteren beyanı, usul hukuku açısından geçerli sonuçlar doğurur (HMK. md.77/1).
O halde, bir vekâletnamede Baro pulunun bulunmamasının, onun geçerliliği açısından sonuca etkili olamayacağı açıktır; böyle durumlarda ortada hukuken geçerli şekilde oluşmuş bir vekâlet ilişkisi her halükarda mevcuttur.
Bir avukatın yasaca kendisine yüklenmiş olan pul yapıştırma yükümlülüğünü mahkemece verilen yasal süre içerisinde yerine getirmemesi, davanın tarafı olan ve açıklanan konuda hiçbir yükümlülüğü bulunmayan müvekkilin, salt bu nedenle hak kaybına uğramasına neden olacak bir olgu olarak kabul edilemez. Yasa"nın hükmü de, böyle bir sonucu doğuracak şekilde yorumlanamaz.
.../...
Avukatlık Kanunu’nun yukarıda değinilen 27/3. maddesindeki “işleme konulmama” yaptırımı, maddi hukuk bakımından vekâlet akdinin geçerliliği üzerinde değil, o eksikliği taşıyan bir vekâletnameyi sunmuş olan vekilin, yargılamada vekil sıfatıyla görev yapabilmesi bakımından (Usul hukukuna ilişkin olarak) sonuç doğurur. Eş söyleyişle, böyle hallerde, ortada, pulsuz veya pulu eksik vekâletnameyi sunan vekil ile müvekkili arasında geçerli bir vekâlet akdi her halükarda mevcuttur. Sadece, anılan yasa hükmünün kendisine yüklediği, vekâletnameye pul yapıştırma yükümlülüğünün avukatça yerine getirilmediği ve bu nedenle de, yine anılan yasa hükmü uyarınca sunduğu vekâletnamenin mahkemece işleme konulamayacağı bir durum söz konusudur.
Müvekkilin herhangi bir şekilde bu durumdan etkilenebilmesi için, vekilinin yerine getirmediği yükümlülükten haberdar edilmesi, durumun ve sonuçlarının kendisine açıklıkla bildirilmesi gerekir.
Vekil aracılığı ile takip edilen işlerde, geçerli bir vekâletname bulunması (temsil yetkisi) ve bunun mahkemeye verilmesi dava şartı olduğu halde, mahkemece verilen iki haftalık süre içinde Türkiye Barolar Birliği pulunun vekâletnameye yapıştırılmaması veya pul eksikliğinin tamamlanmaması bir dava şartı olmadığından çözümün de bu hususlar göz önünde bulundurularak bulunması gerekir.
Yukarıda yapılan açıklamaların da ortaya koyduğu gibi, avukatının anılan yükümlülüğü yerine getirmediğinden haberdar bulunmayan müvekkilin, salt bu nedenle, açtığı veya davalısı olduğu davayla ilgili olarak herhangi bir şekilde hak kaybına uğraması sonucuna yol açacak bir değerlendirme, her şeyden önce, Anayasa’nın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesi hükmüne uygun düşmez.
Öyleyse, bu tür hallerde mahkemece yapılması gereken iş, öncelikle değinilen durumdan ve doğabilecek hukuksal sonuçlardan müvekkili haberdar etmek; bu cümleden olarak, davayı bizzat takip yahut başka bir avukat görevlendirmek suretiyle mevcut usuli sorunu ortadan kaldırabileceği, ya da pul yokluğu veya eksikliğini bizzat giderebileceği veyahut da uygun göreceği başka bir yolla, tarafı olduğu davada usul hukuku açısından aleyhine ortaya çıkması muhtemel sonuçları bertaraf edebileceği kendisine açıklanıp, bu yönlerden karar almasına ve tutum belirlemesine yetecek uygun bir süre vermek; böylece ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde işlem yapmak olmalıdır.
Somut olayda, yerel mahkemece açıklanan şekilde bir işlem yapılmaksızın ve müvekkil durumdan haberdar edilmeksizin davanın reddi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesine de uygun görülmemiştir.
Mahkemece, yanılgılı değerlendirme ile baro pulu bulunmadığından ve verilen kesin süreye rağmen eksiklik giderilmediğinden bahisle bu durum HMK’nun 114/f kapsamında dava şartı olarak nitelendirilerek yine aynı yasa 115/2 maddesi hükmü gereğince davanın usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 19.01.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.