23. Hukuk Dairesi 2015/4195 E. , 2016/2455 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili.. gelmiş, diğer taraftan gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
Davacı vekili, taraflar arasında imzalanan 11.11.2008 tarihli hizmet sözleşmesi gereğince, müvekkilinin davalı idareye 61 personel ile, 14.11.2008-14.12.2009 tarihleri arasında, temizlik hizmeti verdiğini, davalının, mevzuata aykırı olarak 61 personelin...TL tutarındaki kıdem tazminatını müvekkili şirketten tahsil ettiğini ileri sürürek, bu meblağın ödeme tarihi olan 02.02.2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, taraflar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, işçilerin kıdem tazminatı alacaklarından öncelikle davacının sorumlu olduğunu, ihale teklifinde asgari işçilik maliyetleri arasında yer alan kıdem tazminatının da bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davacı taraf, her ne kadar iş akitlerinin belirli süreli olduğunu, bu nedenle işçilere kıdem tazminatı ödenmeyeceğini ileri sürmüş ise de, verilen süreye rağmen işçilerle yaptığı iş akitlerini dosyaya ibraz etmediği, sözleşmenin 13.4. maddesinde, “Yüklenici, personelinin son aya ait maaşını, hak eden personele izin paresı ve kıdem tazminatının hesaplanan tutarlarını, sözleşme süresinin bitiminden itibaren en geç 20 gün içinde ödeyecektir” hükmüne yer verildiği, sözleşmenin bu hükmü gözönünde bulundurulduğunda, işçilerin kıdem tazminatından davacı yüklenici şirketin sorumlu olduğu, davalıya ihtirazi kayıtla ödediği kıdem tazminatlarını talep edemeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2) Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesine dayalı alacak istemine ilişkindir.
4857 sayılı İş Kanunu"nun 2/6. maddesi; “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmünü içermektedir.
Dava konusu olayda da taraflar arasında asıl işveren- alt işveren ilişkisi mevcut olup, davalı asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunundan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, davacı ile birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müseselsilen sorumludurlar. İç ilişkide (alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki ilişkide) ise, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda taraflar kendi aralarında sözleşme yapabilirler. Nitekim, dava tarihi itibariyle yürürlüktü bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 146. maddesinde düzenlenen, “Borcun mahiyetinden hilafı istidlal olunmadıkça, müteseslsil borçlulardan her biri alacaklıya yapılan tediyeden birbirine müsavi birer hisseyi üzerlerine almaya mecburdur. Hissesinden fazla tediyede bulunan, fazla ödeme ile diğerlerine rücu hakkını kazanır.” şeklindeki hükümde de, müteselsil sorumlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları, ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği açıkça belirtilmiştir. İşte müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı ile davalı arasında imzalanan 11.11.2008 tarihli "Personel Destek Hizmeti Temin İşi Sözleşmesi" başlıklı sözleşmenin 13.4. maddesinde, " Yüklenici, personelinin son aya ait maaşını, hak eden personele ise izin parası ve kıdem tazminatının hesaplanan tutarlarını, sözleşme süresi bitiminden itibaren en geç 20 gün içinde ödeyecektir. Söz konusu ödemeleri personeline yaptığına dair belgelerin ibrazı halinde, son aya ait hak ediş ödenecektir. Yüklenici söz konusu ödemeleri personeline yapmadığı takdirde, bu ödemeleri yüklenici adına idare yapar. Yüklenicinin son hak edişinden mahsup eder. Yüklenicinin son hak edişi bu ödemelere yetmediği takdirde idare yüklenicinin kesin teminatını (teminat mektup ise) nakite çevirererk kalan tutarı tahsil edecektir." hükmüne yer verildiği anlaşılmakla, sözleşmeye göre ödenen bedelden davacı yüklenici şirketin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece, sözleşmenin anılan hükmüne dayalı olarak davacı yüklenici şirketin, işçilerin kıdem tazminatından sorumlu olduğu sonucuna varılmış ise de, adlarına davacıdan kıdem tazminatı tahsilatı yapılan dava dışı işçilerin kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmadıkları, işçilerin bu alacakları nedeniyle davalı idareye karşı herhangi bir başvuruda bulunup bulunmadıkları, davacıdan yapılan tahsilatın işçilere ödenip ödenmediği, davalı idarenin rücuen tahsil talep hakkının doğup doğmadığı hususlarında inceleme ve
araştırma yapılmamıştır. Bu durumda, mahkemece, belirtilen hususlarda gerekirse bilirkişi kurulundan ek rapor alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir olunan... duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.04.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.