14. Hukuk Dairesi 2016/8257 E. , 2017/115 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 02.10.2012 gününde verilen dilekçe ile tapuda 1/2 hissenin iptali ve tescili, mümkün değil ise alacak istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 21.10.2015 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı ... vekili tarafından, duruşmasız olarak temyizi davalı ... vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 10.01.2017 günü için yapılan tebligat üzerine taraflardan gelen olmadı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KA R A R
Davacı 11.06.2013 tarihli dilekçesi ile davalı ile aralarındaki güvene dayanarak 2518 parsel 730 m2 lik tarla cinsli taşınmazı 26.09.1994 tarihli yazılı belge ile 200.000.000 TL bedel ödeyerek ortak olarak aldığını, davalının noterden 26.09.1994 tarih 46685 yevmiye nolu inşaat yapılmasını içeren muvafakatname verdiğini, zilyetliğin teslim edildiğini, ancak İmar Kanununun 18.maddesi gereğince birlikte almış olmalarına rağmen tapunun 26.09.1994 tarihinde davalı adına tescil edildiğini ileri sürerek tapunun iptaliyle 1/2 oranında adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 21.10.2015 tarihli celsede paydaş olduğunun tespiti, olmadığı takdirde keşif raporunda hesaplanan değer üzerinden alacak davasının kabulünü istemiştir.
Davalı vekili öncelikle davanın zamanaşımına uğradığını, davalının okuma yazma bilmediğini, el yazılı sözleşmedeki imzanın geçersiz olduğunu, noter belgesinin ise içeriğinin bağlayıcı yönü olmadığı gibi resmi şekle aykırı olduğunu, zilyetliğin teslim edilmediğini, tüm vergilerin davalı tarafından ödenmiş olduğunu, tanık dinlenmesine muvafakat etmediklerini, davanın reddini savunmuştur.
./..
2016/8257-2017/115 -2-
Mahkemece taraflar arasında düzenlenen belgelerin adiyen düzenlendiği taşınmaz devri için resmi şekle uyulmadığı, alacak yönündeki talebin zilyetlik devredilmediğinden zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili esastan, davalı vekili ise noksan harç davacı tarafından ikmal edilerek vekalet ücreti verilmesi gerektiğini ileri sürerek ayrı ayrı temyiz etmişlerdir.
Dava, inanç sözleşmesine aykırılık nedeniyle tapunun 1/2 oranında iptali ile davacı adına tescili isteğine ilişkindir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş delil başlangıcı niteliğinde bir
./..
2016/8257-2017/115 -3-
belge varsa HMK’nun 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delille veya delil başlangıcı yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden 818 sayılı Borçlar Kanununun 125. maddesi 6098 sayılı yeni Borçlar Kanununun 146. hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
İnanç da bir sözleşme olup, genel zamanaşımı süresine tabi ise de buradaki sürenin başlangıcı, inanç gösterilenin borcunu yerine getirmeyeceği konusundaki tavrının ortaya çıkması ile başlar. Diğer bir anlatımla, inanç gösteren kişinin hakkına yargısız ulaşabileceği umudunun tükendiği tarih zamanaşımı süresinin başlangıcını teşkil eder.
Somut olayda dava, inanç sözleşmesine dayalı tapuda 1/2 payın iptali ve tescili istemine ilişkindir. Davacının dayanmış olduğu (taraflar arasında gayrimenkul satış senedi) başlıklı yazılı belge ve 26.09.1994 tarihli noter muvafakatname başlıklı belge ve dayanağı taksim krokisi taraflar arasında inanç sözleşmesini gösteren yazılı delil niteliğindedir. Bu nedenle yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılarak öncelikle dava konusu taşınmazın güncel tapu kaydı getirtilerek ve belediyeden imar durumu sorulup ifrazının mümkün olup olmadığı araştırılmalı; ayrıca, imar planı sınırları içinde ise davacının paydaş kılınmasının mümkün olduğu da değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması yoluna gidilmelidir.
Yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, karar tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.