17. Hukuk Dairesi 2018/4656 E. , 2019/12436 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan istinaf incelemesi sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına dair verilen kararın süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili; 17/07/2004 günü meydana gelen trafik kazası neticesinde ... plakalı araçta yolcu olan davacının daimi sakat kaldığını, araç sürücüsü ..."ın kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğunu, müvekkilinin kaza sonucunda tahminen %90 oranında iş güç kaybına maruz kaldığını, ayrıca müvekkilinin uzun süre tedavi görüp omuriliğinin zedelenmesi nedeniyle yarı felçli durumunda olduğunu, bu nedenle bakıcı giderlerini de istediklerini belirterek, fazlaya dair ve munzam zarardan kaynaklanan alacak hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL maddi tazminatın avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince; iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davanın kabulü ile 40.000,00 TL sürekli iş görmezlik nedeni ile sakatlık tazminatının, 8.000,00 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 48.000,00 TL"nin 19/06/2007 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, aleyhine davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi"nce; istinaf başvurusunun kısmen kabulü-kısmen reddi ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmiş; karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, istinaf mahkemesi kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında istinaf kararı ve gerekçesinin usul ve yasaya uygun görülmesine göre; davalı ...Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, yaralamalı trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Bilindiği üzere Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
HGK’nın 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas ve 2010/108 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; “...Yasa’nın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çekişmesiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir...” Kararın gerekçesi ile hüküm sonucu çelişkili ise tarafları, adalete uygun karar verildiği ve yargılamanın adil yapıldığına ikna edebilecek, mantıksal tutarlılık taşıyan kanuna uygun verilip, yazılmış yasa yolu denetimine elverişli bir hüküm bulunduğundan söz edilemez.
Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında çelişki yaratılması; Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair Anayasa ve Yasa hükümlerine aykırılık teşkil eder (Örnek Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 11.01.2017 Tarih 2016/4164 Esas 2017/118 Karar). Belirtilen nedenlerle gerekçesi ile sonucu arasında çelişki yaratılmaksızın hüküm kurulmalıdır.
Temyize konu Bölge Adliye Mahkemesi Daire kararında ise, davalı vekilinin faize yönelik istinaf nedeni kabul edilmek suretiyle, gerekçede kazaya karışan araç hususi oto olduğundan yasal faize hükmedilmesi gerekirken avans faizine hükmedilmesinin isabetsiz olduğu ifade edildiği halde, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, hüküm fıkrasının (3) nolu bendinde yeniden kurulan hükümde; yukarıda belirtilen gerekçeyle çelişki oluşturacak şekilde; "Davacının davasının ıslah dilekçesi doğrultusunda kabulü ile 40.000,00 TL sürekli iş görmezlik nedeni ile sakatlık tazminatının, 8.000,00 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 48.000,00 TL"nin 19/06/2007 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine," şeklinde hüküm kurulmuştur.
Hüküm fıkrası ile gerekçe kısmı arasında uyumsuzluk bulunduğundan 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas 1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı uyarınca bir hüküm kurulmak üzere BAM Daire kararının bozulması gerekmiştir.
3-"Hukuki Dinlenme Hakkı” başlığını taşıyan 6100 sayılı HMK"nın 27. maddesinde “(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. (2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, b) Açıklama ve ispat hakkını, c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir.” hükmü bulunmaktadır. Anayasa"nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukuki dinlenme hakkı; davalının, usulüne uygun olarak duruşmalara davet edilmesini zorunlu kılar. Bir başka deyişle; mahkeme, davalıyı, savunma hakkı tanımak için usulune uygun davet etmedikçe yargılamaya devam edip hükmünü veremez. Davalıya, savunma hakkını kullanma imkanı verilmesi, davalıya, usulüne uygun olarak dava dilekçesinin tebliğ edilmesi ile olur. Usulüne uygun tebligatın amacı, davalıya savunma hakkının sağlanmasıdır.
Diğer yönden, vekilin, vekillikten istifa etmesi (çekilmesi) ile davadaki vekalet görevi son bulur. Ancak; Avukatlık Yasasının 41. maddesine göre, belli bir işi takipten yada savunmadan isteği ile çekilen avukatın o işe ait vekalet görevi, durumun müvekkiline tebliğinden itibaren on beş gün süre ile devam eder. Mahkemenin her halde istifa eden vekilin müvekkiline tebligat yaparak onu duruşmaya çağırması gerekir ve tebligatta asile vekilin istifa ettiği bu nedenle duruşmaya çağrıldığının açıkça bildirilmesi icabeder. Bu tebligat üzerine asıl yada yetkili kıldığı başka bir vekil duruşmaya gelirse yargılamaya devam olunur, gelmezse yargılama asilin yokluğunda sürdürülür.
Bununla birlikte, 7201 Sayılı Tebligat Kanunu"nun “Adres Değiştirmenin Bildirilmesi Mecburiyeti” başlıklı 35. maddesi; “Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen adrese yapılır. Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır. Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır.”
Bu maddeye karşılık gelen Yönetmeliğin 57. maddesi de “Muhataba veya adresinde bu Yönetmeliğin gösterdiği usullere göre onun yerine tebellüğ edebilecek birine tebligat yapılmasından veya 31"inci madde gereğince işlem yapılmasından sonra muhatap bu adresini değiştirirse, yeni adresini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmek zorundadır. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler, bildirilen yeni adrese yapılır. Adresini değiştiren kişi yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, adres araştırması yapılmasına gerek kalmaksızın ek-1"de yer alan (6) numaralı örneğe göre düzenlenecek tebliğ evrakının bir nüshası eski adresin kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır. Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır. Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından ana statü, sicil, tüzük ve kuruluş senedi gibi resmî kayıtlardaki adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır.” şeklinde hükümler bulunmaktadır. Tebligat Kanunu"nun 35. ve Yönetmeliğin 57. maddelerine göre tebligat yapılabilmesi için, gerçek kişi muhatabın kendisine veya adresine Kanunun ve Yönetmeliğin gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olması, muhatabın adresini değiştirmiş ve yeni adresini bildirmemiş olması, muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin de tespit edilememiş olması ayrıca tüzel kişiler bakımından da madde de belirtilen resmi kayıtlardaki adreslerin esas alınması gerekir. Bu koşullardan biri eksikse sözü edilen maddelere göre tebligat yapılamaz.
Eldeki dosyada, ilk derece mahkemesince aldırılan 05/02/2015 tarihli maluliyet raporunun davalı tarafa tebliğ edildiğini gösterir tebligat parçacığına dosyada rastlanmadığı gibi, 13.04.2015 havale tarihli aktüer raporunun da, davalı vekillerince, vekillik görevleri son bulduğundan bahisle tebligat evrakı kabul edilmediğinden tebliğ edilemediği, tebligat evrakının, davalı vekili Av. ... imzalı, avukatlık görevinin sona erdiğine ilişkin beyan dilekçeleri de arasına alınmak suretiyle dosyaya iade edildiği ancak; ilk derece mahkemesince, davalı vekili mahkemeye vekillik görevinin sona erdiğini bildirdiği ve daha sonraki duruşmalara katılmadığı halde, bu hususta davalı asile tebligat yapılmadığı, TK 35. maddeye göre çıkartılan tebligatın ise, yukarıda anlatılan hükümlerde öngörülen koşullara uygun olmadığı görülmüştür.
Bu durumda, bilirkişi raporları usulüne uygun olarak tebliğ edilip, bilirkişi raporlarına karşı beyan ve itirazda bulunma hakkı verilmeyerek davalı tarafın savunma hakkı kısıtlanmış olup, Bölge Adliye Mahkemesi Daire kararında, davalı vekilinin bu hususlara yönelik istinaf nedenlerinin tartışılıp, değerlendirilerek, bir karar verilmemesi de doğru görülmemiştir.
SONUÇ Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı ...Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) ve (3) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle, davalı ...Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün BOZULMASINA, dosyanın ilk derece mahkemesine kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı ...ye geri verilmesine 24/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.