1. Hukuk Dairesi 2018/104 E. , 2018/9993 K.
"İçtihat Metni"....
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar bir kısım davalılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, duruşma isteğinden feragat edildiğinden inceleme evrak üzerinden yapılıp gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, muris babası ...... dava konusu taşınmazını mirastan mal kaçırmak amacıya davalıların murisi olan oğlu....emlik ettiğini; sonrasında da, muvazaayı örtmek için taşınmazın danışıklı biçimde 3. kişiye devredilip tekrar geri alındığını ileri sürerek payı oranında tapu iptali-tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılardan ....tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu 27 ada 1 parsel (465 m2. ev) sayılı taşınmazın 12.07.1962 tarihinde alım suretiyle muris .... adına kayıtlı iken, muris tarafından 18.07.1962"de oğlu ...... satış suretiyle devredildiği, ...., 15.03.1967"de dava dışı....satış suretiyle aktardığı,..... de, 05.03.1968"de tekrar.... satış yoluyla temlik ettiği, ..... ölümüyle taşınmazın mirasçılarına intikal ettiği, sonrasında da ifraz-tevhit görerek 27 ada 21 parsel numarası aldığı ve 25791/47002 payının .... mirasçıları olan davalılar adına, 21211/47002 payının da dava dışı üçüncü kişi ...... adına tescil edildiği, muris.....24.01.1987 tarihinde, eşinin de 16.03.1987 tarihinde ölmeleriyle; geride mirasçıları olarak kızı ..... ile oğlu .... kaldıkları; .... da 05.10.1991 tarihinde ölünce, geride eşi ... ile çocukları .....ve 2010 yılında ölen kızı .... olma torunları Merve ve Buğra"nın kaldıkları kayden sabittir.
./..
Murisin kızı Saadet tarafından ağabeyi ..... mirasçıları aleyhine 12.06.2012 tarihinde eldeki dava açılmıştır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı hususlarının araştırılmasında ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun(HMK) 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun(TMK) 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
Somut olayda, yukarıda değinilen ilke ve olgular tüm dosya içeriği ile birlikte değerlendirildiğinde, soyut tanık beyanlarının ve salt değerler arasındaki farkın muvazaanın ispatı için yeterli bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabul edilmesi isabetsizdir.
Temyiz eden davalılar..... temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.05.2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
.....
Dava, muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve hisse oranında tescile ilişkindir.
Davacı vekili, murisin taşınmaz satmaya ihtiyacı olmadığını, ekonomik durumunun iye olduğunu, asıl amacın tek oğlu olan (davalıların murisi) .... lehine, davacı aleyhine kazındırmada bulunmak olup yapılan temlikin muvazaalı olduğunu iddia etmiştir.
Davalı vekili, murisin asıl amacının davacılardan mal kaçırmak olmayıp, taşınmazın belediyeden kök muris ..... adına satın alınırken bedelinin büyük kısmını ...... ödediğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Yapılan yargılama sonucu temlikin muvazaalı olduğu belirlenerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Daire çoğunluğu ile aramızdaki ihtilaf, somut olayda öncelikle davalılar arasında el birliği (iştirak halinde )mülkiyeti bulunması nedeniyle davalılardan ikisinin temyize gelip gelemeyeceği, esasa ilişkin ise muris muvazaasının şartlarının oluşup oluşmadığı noktasındadır.
Davalıların, dava konusu taşınmaza elbirliği halinde malik oldukları tapu kaydıyla sabittir. Bu nedenle davacı tarafından bütün malikler davalı gösterilmek suretiyle dava açılmıştır.
İştirak halinde maliklerin mecburi dava arkadaşı oldukları tartışma konusu değildir. (TMK 640/2) Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 60. maddesinde açıkça “Mecburi dava arkadaşları, ancak birlikte dava açabilir veya aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu tür dava arkadaşlığında, dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadır. Ancak duruşmaya gelmiş olan dava arkadaşlarının yapmış oldukları usul işlemleri, usulüne uygun olarak davaet edildiği halde duruşmaya gelmemiş olan dava arkadaşları bakımından da hüküm ifade eder.” demektedir.
....... sayfasında “ Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığında dava arkadaşları, birlikte hareket etmek zorunda olduklarından, hükmü de ancak birlikte kanun yoluna götürebilirler...”
Pekcanıtez Medeni Usul Hukuku 15. Bası 1.cilt 713. sayfada “ ...Mecburi dava arkadaşlığında, özellikle maddi hukuktan kaynaklanan mecburi dava arkadaşlığında, mahkeme dava arkadaşları bakımından aynı kararı verir, dava arkadaşları da hükme karşı birlikte istinaf ya da temyiz yoluna başvurabilirler.” demektedir.
Kararın temyizi halinde ,temyiz dilekçesinin de bir dava dilekçesi olup söz konusu davanın adının da temyiz davası olduğu gerek öğretide gerekse uygulamada kabul edilmektedir. Bu nedenle temyiz dilekçesinde bulunması gereken unsurlar aynı dava dilekçesinde olduğu gibi HMK 364. maddesinde ayrıntılı sayılmış, yine aynı dava dilekçesi gibi, harçlandırmadan temyiz mümkün görülmemiştir.
Bu durumda somut davanın davalıları olan altı kişi dava açacak olsalardı birlikte hareket etmek zorundaydılar. Bunun aksini ileri süren yoktur. Aynen bunun gibi temyiz davasını da birlikte açmak zorundadırlar. Bunun istisnası, bir kısım ortakların dava açması halinde, ya diğer ortakların muvafakatlarını almalılar, ya da terekeye temsilci atanmalıdır.
HMK nın 60. maddesinde bahsi geçen “duruşmaya gelme” hali ancak, duruşma sırasında yapılan usulü muamelelere ilişkindir. Eğer somut dosyada davalılar hep birlikte temyiz etseler, ancak temyiz duruşmasına bir kısım temyiz edenler gelmeseydi, o zaman gelmeyen temyiz edenler açısından da duruşma yapılmasına engel bir hal bulunmayacaktı. 60.maddedeki istisnanın bu şekilde anlaşılması gerektiği düşüncesindeyim.
Anlatılan bu nedenlerle, öncelikle bu usulü eksikliğin tamamlanması, temyiz eden iştirak halindeki davalılara, diğer ortakların izinlerini almaları veya terekeye temsilci atanmasını sağlamaları bakımından süre verilmeli bunun sonucuna göre temyiz incelemesi yapılmalıdır.
.../....
Bu usulü eksikliğin aşılması halinde işin esasına gelince;
Muris muvazaasının tespitinde uygulanacak ilkeler hususunda sayın çoğunluk ile aramızda bir farklılık bulunmamaktadır. Bu nedenle çoğunluk görüşünde yazılan ilkelerin tekrar yazılmasına ihtiyaç duyulmamıştır. Ne var ki bu ilkeler somut olaya uygulandığında ulaşılanan sonuç bakımından sayın çoğunluğa katılmak mümkün değildir.
Somut olaya döndüğümüzde, davacı murisin kızı, Davalı ise .... olma torunlarıdır. .... dava konusu taşınmazını oğlu ...... temlik etmiş, Hıfzı bir müddet sonra ara malik dava dışı .....devretmiş, ondan da yaklaşık bir yıl sonra tekrar geri almıştır.. Murisin tasarruf tarihinde taşınmaz satmasını gerektirecek her hangi bir ekonomik sıkıntısı bulunmamaktadır. Davalılar taşınmazın muristen satın alındığını savunmamışlar, aksine muris alırken bedelinin büyük kısmının Hıfzı tarafından ödendiğini savunmuşlar ancak bu savunmalarını destekleyen bir delil ortaya koyamamışlardır.
Şüphesiz ki muris muvazaası davalarında ispat külfeti davacıya düşmektedir. Ne var ki bu ilke, dosya kapsamında bulunan diğer delillerin davacı lehine değerlendirmeyeceği anlamına gelmemektedir. Dinlenen tanık beyanları ile, murisin mal satmaya ihtiyacı bulunmamaktadır. Murisin davacı kızı ile davalıların babası olan oğlundan başka mirasçısı yoktur. Muris oğlu ile birlikte yaşamaktadır. Ayrıca ..... taşınmazı hiç gereği yokken ara malik.....devredip kısa bir süre sonra tekrar geri alması da muvazaa olgusunu güçlendirmektedir.
Yine bu tür davalarda hak düşürücü süre veya zamanaşımının söz konusu olmayacağı 01.04.1974 tarihli ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğidir.
Sonuç itibariyle; öncelikle usulü eksiklik tamamlanmalı, bunun mümkün olmaması halinde temyiz talebi reddedilmeli, eğer usulü eksiklik tamamlanırsa yukarıda açıkladığım gerekçelerle karar onanmalıdır.
Bu gerekçelerle sayın çoğunluğun sonuçta bozma görüşüne katılmakla birlikte bozma gerekçesine katılmıyorum.