21. Hukuk Dairesi 2017/1446 E. , 2017/10743 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonuucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılardan ... Elektrik İnş. Tic. San. Ltd. Şti, ... Müh. İnş. San. Tic. Ltd. Şti, ... İnş. Müh. Müd. Aş ve ... Ltd. Şti. vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğraması nedeniyle sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davalı ... aleyhine açılan davanın tümüyle reddine, diğer davalılar yönünden ise 164.256,61TL maddi, 30.000,00TL manevi tazminattan davacıya karşı müteselsilen sorumlu sayılmalarına karar verilmiştir.
Dosya kapsamına göre iş kazasının 10.05.2012 günü gerçekleştiği; dava dilekçesinde 1.000,00TL maddi 30.000,00TL manevi tazminat talebinde bulunulduğu; alınan raporlar kapsamında davacı işçinin %29 oranında malul kaldığı ve olayda %30 müterafik kusurunun bulunduğu; davacı vekilin 30.09.2015 tarihli 6. celsede ıslah için süre istediği, yargılamada gelinen aşama gerekçesi ile davacı vekilinin süre talebinin Mahkemece reddedildiği, bu defa davacı vekilinin duruşmada maddi tazminat talebini 163.256,61TL artırmak istediğine ilişkin beyanda bulunduğu, söz konusu celsede hiçbir davalının hazır olmadığı ve davalılara duruşma zabtının tebliğ edilmediği, aynı celsede karar verildiği anlaşılmaktadır.
1-Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 181. maddesinde "Kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir. Bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir." düzenlemesine yer verilmiştir. Yine HMK"nın 177. maddesi kapsamında ıslah talebini içeren dilekçenin veya tutanağın davalılara bildirimi zorunlu tutulmuştur. 177. maddenin gerekçesinde "...Hukuki dinlenilme hakkının bir sonucu olarak, karşı tarafı ıslahtan haberdar etmek amacıyla tutanağın veya ıslah dilekçesinin bir örneği ona tebliğ edilmelidir..." ifadelerine yer verilmiştir.
Bu kapsamda davacının ıslah için talep ettiği sürenin verilmemesi ve davalıların savunma haklarının kısıtlanması ile hüküm tesisi hatalı olmuştur.
2-4857 sayılı Kanun"un 2. maddesine göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.
İş Kanunu"nun 2.maddesinin 7.fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
5510 sayılı Kanun"un 12/6. maddesi ile de asıl işveren, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumlu tutulmuştur.
4857 sayılı Kanun"un 2/7.maddesi ile işçilerin İş Kanunu"ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları, 5510 sayılı Kanun"un 12/6.maddesi ile de Kurumun alacakları ve işçinin sosyal güvenlik hakkı daha geniş koruma-güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 veya 5510 sayılı Kanun"dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kaçmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün olurdu.
Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte 4857 sayılı İş Kanunu"nun 2. maddesinin 6. fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.
Alt işverenden söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından sorumlu tutabilmek için bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır.
İş yerinde işçi çalıştıran bir asıl işveren bulunmalıdır. Sigortalı çalıştırmayan “işveren” sıfatını kazanamayacağı için, bu durumdaki kişilerden iş alanlar da aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk doğmayacaktır.
b) Bir başka işveren, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş almalı ve sigortalı çalıştırmalıdır.
c) İşverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi bulunmamaktadır.
d) İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte olmamalıdır, aksi halde iş alan kimse aracı değil, bağımsız işveren niteliğinde bulunacaktır.
e) İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, iş anahtar teslimi verildiğinde veya işveren kendi iştigal konusu olmayan bir işi kendisi sigortalı çalıştırmaksızın bölerek ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır.
f) Alt işverenin aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi yada yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Asıl işverenden alınan iş, onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa, işi alan kimse alt işveren değil, bağımsız işveren sayılacaktır. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İş yerindeki üretimle ilgili olmayan ve asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, alt işverenden söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.1995 gün ve 1995/9-273-548 sayılı kararı da aynı yöndedir.)
Davalı ..., kendi asıl vazifeleri arasında yer alan yol yapım işini bütünü ile davalı alt işverene devrettiğini iddia etmiştir. Yukarıda asıl işveren-alt işveren konusunun açıklanmasında ayrıntılı olarak belirtildiği üzere, böylesi bir devirin, asıl vazifeleri arasında yol yapım işi de bulunan davalı ... sorumluluktan kurtarmayacağı açıktır. Bu kapsamda davalı ... anılan iş kazasında asıl işveren olarak sorumludur.
Kaldı ki somut olayda, yol yapım işini ihale ile davalı alt yüklenicilere veren idarenin dosyadaki sözleşme ve şartnamelere göre denetim ve karar sürecinde etkili olduğu ve yetkilerini koruduğu açıktır.
Buna göre ... bakımından hatalı değerlendirme ile verilen davanın reddi kararı doğru olmamıştır.
O halde, davalı şirketlerin ortak vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
Yapılacak iş, davacı vekiline ıslah talebinde bulunması amacıyla usule uygun olarak süre verilmesi, ıslah dilekçesinin davalılara tebliğ edilmesi, bu sayede hukuki dinlenilme ve savunma haklarının korunması; davalı ..."nün asıl işveren olarak sorumlu sayılması ile birlikte karar verilmesinden ibarettir.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı şirketler vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmeksizin BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalılara iadesine, 18.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.