10. Hukuk Dairesi 2018/1745 E. , 2019/9833 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Mersin 6. İş Mahkemesi
Dava, prime esas kazancın tespiti istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı vekili ile feri müdahil Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı, 14/04/2008-14/03/2011 tarihleri arasında davalı şirkette çalıştığını, çalıştığı dönem içerisinde sigorta primlerinin tüm hizmet süresi boyunca gerçeğe aykırı olarak asgari ücret üzerinden bildirildiğini beyanla eksik bildirilen prime esas kazançlarının tespitini istemiştir.
II-CEVAP
Davalı işveren vekili cevap dilekçesinde özet olarak; davalı olarak SGK İl Müdürlüğünün husumet ehliyeti olmadığı halde davalı olarak gösterilmesinin isabetsiz olduğunu, davacının talep etmiş olduğu hususların zamanaşımına uğradığını, davacının taleplerinden, aylık ücretinin tespitini talep etmesinin isabetsiz olduğunu, ne kadar ücret aldığını bilmesi ve dilekçede de bu hususu belirtmesi gerektiğini, davacının çalışma süresi, meslekteki uzmanlığı, almış olduğu eğitimler ve mezun olduğu okul hep birlikte değerlendirildiğinde, davacının asgari ücretin üzerinde ücret almasının hayatın olağan akışına uygun düşmediğini, davalı şirket sahipleri ile davacının arasında gelişen dostluk ve verilen söz uyarınca davacıya ibranamede belirtilen ücret ve tazminatların ihtiyari olarak ödendiğini, bu ücret ve tazminatların hiçbir şekilde davacının almış olduğu ücretlerin bir karşılığı ve yansıması olmadığını, davacıya gönül rızası ile fazla tazminat ödenmesinin, daha sonra gelişen olaylar çerçevesinde koz olarak kullanıldığını ve haksız menfaat sağlamaya çalışıldığını bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Feri müdahil vekili cevap dilekçesinde özetle; 5 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan davanın sukut-u hak yönünden reddi gerektiğini, davacının davasına dayanak bu iddiasını yazılı delil ile ispat etmesi gerektiğini, hizmet tespitine yönelik davalarda sigortasız geçen hizmetlerin tespiti amacıyla sigortalılar tarafından kurum ile işveren aleyhine çalışıldığı iddia edilen hizmet sürelerinin tespiti amacıyla açılan davalarda öncelikle, çalışıldığı iddia edilen hizmete ilişkin belgelerin işveren tarafından verilip verilmediğinin, hizmetin geçtiği iddia edilen yıllarda işyerinin gerçekten var olup olmadığı, 506 sayılı Kanun kapsamına alınacak nitelikte olup olmadığı, çalışma konusu işin niteliği, devamlılık gösterip göstermediği, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konusundaki tanık beyanlarının, işyeri kapsam, kapasite ve niteliği dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini belirterek bu nedenle haksız açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Mahkemece “davanın kısmen kabulü ile 14/08/2008 - 14/02/2011 tarihleri arasında geçen çalışmalar yönünden davanın reddine, 14/02/2011 - 14/03/2011 tarihleri arasında geçen çalışmalar yönünden kabulü ile, bu dönemde davacının asgari ücretin 4.57 katı ücretle çalıştığının tespitine” karar verilmiştir.
B-BAM KARARI
Davacı ile davalı ve feri müdahil vekillerinin istinaf başvurularının HMK"nın 353/1-b maddesinin 1. alt bendi gereğince ESASTAN REDDİNE,
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf sebepleri ile kararı temyiz etmiştir.
Feri Müdahil Kurum vekili İstinaf sebepleri ile kararı temyiz etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun; 288. maddesinde, bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri belir bir tutarı geçtiği takdirde senetle kanıtlanması gerektiği, bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri, ödeme veya borçtan kurtarma (ibra) gibi herhangi bir sebeple belir bir tutardan aşağı düşse bile senetsiz kanıtlanamayacağı bildirilmiş, 289. maddesinde, 288. madde uyarınca senetle kanıtlanması gereken konularda yukarıdaki hükümler hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati durumunda tanık dinlenebileceği, 292. maddesinde de, senetle kanıtlanması zorunlu konularda yazılı bir delil başlangıcı varsa tanık dinlenebileceği açıklanarak delil başlangıcının, dava konusunun tamamen kanıtlanmasına yeterli olmamakla birlikte, bunun var olduğunu gösteren ve aleyhine sunulmuş olan tarafça verilen kağıt ve belgeler olduğu belirtilmiştir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 200 ve 202. maddelerinde de bu düzenlemeler korunmuştur.
Kuruma ödenmesi gereken sigorta primlerinin hesabında gerçek ücretin/kazancın esas alınması gerekmekte olup hizmet tespiti davalarının kamusal niteliği gereği, çalışma olgusu her türlü kanıtla ispatlanabilmesine karşın ücret konusunda aynı genişlikte ispat serbestliği söz konusu değildir ve değinilen maddelerde yazılı sınırları aşan ücret alma iddialarının yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır. Ücret tutarı maddede belirtilen sınırları aştığı takdirde, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe sahip olarak düzenlenmiş bulunmaları kaydıyla, sigortalının imzasını içeren aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle kanıtlanması olanaklıdır. Yazılı delille ispat sınırının altında kalan miktar için tanık dinlenebileceği gibi, tespiti istenen miktar sınırı aşsa dahi varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgeler bulunuyorsa tanık dinlenmesi mümkündür. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.10.2010 gün ve 2010/10-480 Esas - 2010/523 Karar, 20.10.2010 gün ve 2010/10-481 Esas - 2010/524 Karar, 20.10.2010 gün ve 2010/10-482 Esas - 2010/525 Karar, 19.10.2011 gün ve 2011/10-608 Esas - 2011/649 Karar, 19.06.2013 gün ve 2012/10-1617 Esas - 2013/850 Karar sayılı ilamlarında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir.
Diğer taraftan davanın diğer yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanunun “Prime esas kazançlar” başlığını taşıyan 80. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, 4/1(a) maddesi kapsamındaki sigortalıların prime esas kazançlarının hesabında; idare veya yargı mercilerince verilen karar gereğince yukarıdaki (1) ve (2) numaralı alt bentlerde belirtilen kazançlar niteliğinde olmak üzere sigortalılara o ay içinde yapılan ödemelerin, brüt toplamının esas alınacağı öngörülmüştür.
Buna göre, maddenin 1/(b) bendinde sayılan istisnalara girmemesi koşuluyla hizmet akdi karşılığı elde edilen gelirlerden sigorta primi kesilmesi asıldır. Anılan Kanunun 3. maddesinde ücret, 4. maddenin birinci fıkrasının (a) ve (c) bendi kapsamında sigortalı sayılanlara saatlik, günlük, haftalık, aylık veya yıllık olarak para ile ödenen ve süreklilik niteliği taşıyan brüt tutar olarak tanımlanmış, 4857 sayılı İş Kanununun 32. maddesinde de genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tarif edilmiştir. 5510 sayılı Kanunun 80. maddesinin 1. fıkrasının (a)/(1) alt bendindeki “ücretler” kavramı içine asıl ücretle birlikte fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri gibi unsurlar da girmektedir. (3) numaralı alt bend gereğince, idare veya yargı makamları tarafından belirlenen ücretlerin prim hesabına esas alınabilmesi için bu tür kazançlara hak kazanmak yeterli olmamakta, işçilik alacaklarına ilişkin taraflar arasında çıkan uyuşmazlıkta mahkemece verilen karar sonrasında işçiye (sigortalıya) ödeme yapılmış olması aranmakta, bu durumda, yargı kararı ile hak kazanılan ücret niteliğindeki kazançların primlerinin sigortalı payının infaz sırasında sigortalıya yapılan ödemeden düşülmesi işverenin Kuruma karşı prim yükümlülüğünü kaldırmadığı da dikkate alınmak suretiyle, ödemenin yapıldığı ayın prime esas kazanç matrahına dâhil edilmesi, hizmet akdi daha önceki bir tarihte sona erdiği takdirde ise yapılan ödemelerin çalışmanın geçtiği son ayın prime esas kazancında gözetilmesi gerekmektedir.
Mahkemece, dava konusu dönem, hem 506 sayılı Yasanın 77. maddesi hem de 5510 sayılı Yasanın 80. maddesini de kapsamakla kısmen kabule konu ödemelerin anılan maddeler kapsamında olup olmadığı, miktar ve dönemleri belirlenmeksizin yazılı şekilde kısmen kabul kararı verilmesi yine talep edilen tüm dönemler bakımından yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında araştırma ve inceleme yapılmaksızın eksik inceleme ile hüküm kurulması bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekili ile feri müdahil Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Antalyal Bölge Adliye Mahkemesi 10.Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararının HMK"nın 373/1 maddesi gereğince kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 12/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.