8. Ceza Dairesi 2016/11950 E. , 2017/4447 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması
HÜKÜM : Hükümlülük
Gereği görüşülüp düşünüldü:
Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında TCK.nun 58. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazların reddine, ancak;
1- Mail-order yöntemiyle yapıldığı iddia ve kabul olunan harcamaların katılana ait karta borç olarak yansıtılıp yansıtılmadığı araştırılmadan ve banka kredi kartı hesap ekstresi denetime olanak verecek şekilde dosya içerisinde bulundurulmadan eksik incelemeye dayanarak yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- TCK.nun 245/1. maddesinde düzenlenen banka veya kredi kartının kötüye kullanılması suçunun mağduru kart sahibi olup, suçtan doğrudan zarar görmeyen Yapı Kredi Bankasının davaya müdahale hakkı bulunmadığı halde, katılan sıfatı ile davaya kabulüne karar verilip lehine vekalet ücreti tayini,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 20.04.2017 gününde 1 nolu bozma yönünden üye ..."nın muhalefeti ve oyçokluğuyla 2 nolu bozma yönünden ise oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI DÜŞÜNCE
Sanık ... hakkında açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda kredi kartını kötüye kullanmak suçundan TCK.nun 245/1. maddesi uyarınca teşdiden 4 yıl hapis ve 2.400 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına dair kararın sayın çoğunluğun bozma gerekçeleri yanında aşağıdaki nedenlerle ve değişik gerekçe ile bozulması görüşündeyim.
Dosyada mevcut bilgi, belge, rapor ve beyanlara göre;
23.02.2012 tarihinde şikayetçi ... adına düzenlenen sahte nüfus cüzdanı ile sanık tarafından işletilen ... Bilgisayar isimli işyerinden yine ... adına verilen kredi kartı ile Mail-order yöntemiyle 3.650 TL tutarında bilgisayar satın aldığı, olaydan önce 10.02.2012 tarihinde telefon bankacılığı üzerinden şikayetçiye ait kart üzerinden ... adına ek kart talep edildiği ve bu kartın teslimi esnasında şikeyetçi ..."in ek kart sözleşmesini ibraz ederek kuryeye teslim ettiği anlaşılmaktadır.
Dosyada, sanığın mahkumiyetini gerektirir derecede delil bulunmayıp eksik ve yetersiz soruşturma sonucu hüküm kurulmuştur.
Sanığa ait işyerinde alışveriş yapılmış olması başlıbaşına mahkumiyeti gerektirir bir durum ve delil olarak değerlendirilmesi hukuken olanaklı değildir.
1) Şikayetçi ... kimliği ile alışveriş yapılan sahte kimlik fotokopisinde tüm bilgiler birebir aynı olup, bu husus şikayetçinin kimlik ve kredi kartının muhtemelen şikayetçiyi tanıyan biri tarafından kullanıldığını göstermekte, ayrıca üzerinde ... nolu GSM numarası bulunmakta olup bu konuda hiç bir araştırma yapılmaması,
2) Yapı Kredi Bankası"nın 13.08.2012 günlü cevabi yazılarında şikayetçiye ait kart üzerinden ... adına ek kart başvurusunun telefon bankacılığı üzerinden yapıldığı ve görüşme kayıtlarının CD ortamında Cumhuriyet Başsavcılığı"na gönderildiği bildirilmiş olması karşısında ses analizi yapılarak sesin sanığa ait olup olmadığı hususunda uzman kuruluşlardan rapor alınmaması,
3) Sanık tarafından satışı gerçekleştirilen bilgisayarların MAC numaralarından bilgisayarı kullanan kişilerin tesbiti ile beyanlarına başvurulmaması,
4) Dosyada mevcut, Dr. ... tarafından düzenlenen 18.11.2013 günlü raporunda, sanığa ait işyerinden yapılan alışveriş sonrası ibraz edilen nüfus cüzdanı fotokopisindeki imzalarında FARKLILIK gösterdiği, ancak sanığın eli ürünü olarak kabul edilmesi gerektiği şeklindeki kanaate ve ihtimale dayalı raporun hükme esas alınması olanaklı olmayıp, daha fazla miktarda ve eski tarihli belgelerde istenilmek suretiyle uzman kuruluşlar veya Adli Tıp Kurumu"ndan rapor alınmadan yetersiz bilirkişi raporuyla hüküm kurulmasından sonra sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.07.2009 tarih ve 2009/8-72 esas, 2009/198 sayılı kararı ile birçok kararında "Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan "in dubio pro reo" yani "kuşkudan sanık yararlanır" kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkumiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilmesinin tek yolu da budur". denilmek suretiyle olasılığa dayanılarak hüküm kurulamayacağına açıkça vurgu yapılmıştır.
Somut olayda da kesin delillere değil olasılığa dayanılarak hüküm kurulmuştur.
Yerel Mahkeme kararının sayın çoğunluğun belirttiği nedenlerin yanısıra yukarıda sayılan eksik soruşturma sebepleriyle de bozulması gerektiği düşüncesindeyim. 20.04.2017