![Abaküs Yazılım](/3.png)
Esas No: 2012/12-1068
Karar No: 2012/1220
Karar Tarihi: 19.12.2012
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/12-1068 Esas 2012/1220 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
ESAS NO : 2012/12-1068
KARAR NO : 2012/1220
MAHKEMESİ : Yargıtay 12.Hukuk Dairesi (İlk Derece)
TARİHİ : 13/04/2012
NUMARASI : 2011/1-2012/1
Taraflar arsındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla
Yargıtay 12. Hukuk Dairesince;
“Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul 27. İcra Müdürlüğü"nün 2006/12870 sayılı dosyası ile kambiyo takibi yaptıklarını, borçluların şikâyeti üzerine 16. İcra Hukuk Mahkemesi"nce takibin iptaline karar verildiğini, kararın Yargıtay"ca onandığını, borçluların talebi üzerine İstanbul 27. İcra Müdürlüğünün 2006/12870 Esas sayılı dosyasından müvekkiline muhtıra gönderildiğini, müvekkilinin şikâyeti üzerine İstanbul 15. İcra Hukuk Mahkemesi Hâkimi C.Y. H."nun 2010/111 Esas sayılı dosya üzerinden "85.921,00 TL"nin 19.01.2010 tarihinden itibaren yasal faizi ile borçlulara ödenmesine" karar verdiğini, kararı temyiz etmiş olmalarına rağmen kesin olduğundan bahisle temyiz dilekçesinin reddine karar verildiğini, borçluların İstanbul 27. İcra Müdürlüğü dosyasına toplam 85.921,00 TL yatırdıkları halde müvekkilinin kesintiler yapıldıktan sonra 2.235,80 TL tahsil ettiğini, dolayısıyla iade edilmesi gereken paranın icra dairesi tarafından alacaklıya ödenen para olduğunu, oysa hâkimin, borçluların dosyaya ödemiş oldukları paranın tahsiline karar verdiğini beyanla, hâkimin kanuna ve adalete aykırı olarak verdiği karar nedeniyle müvekkilinin uğradığı 3.685,20 TL zararın 19.1.2010 tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsilini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA;
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının borçlu aleyhine kambiyo takibi başlattığını, ancak borçlunun şikâyeti üzerine İstanbul 16. İcra Hukuk Mahkemesi kararı ile takibin iptal edildiğini, onama üzerine kesinleştiğini, borçlunun yaptığı ödemenin sebebinin ortadan kalktığını, hâkimin BK"nun 61. maddesi uyarınca ödemenin aynen iadesine kararı verdiğini, davacının İİK"na aykırı yolla icra takibi başlatması nedeniyle zarara kendi fiilinin yol açtığını, hâkimin kasıtlı bir davranışı ve ağır ihmali bulunmadığını, HMK"nun 46. maddesi koşullarının da oluşmadığını savunarak davanın reddine ve HMK 49. maddesi gereği davacı aleyhine para cezasına karar verilmesini talep etmiştir.
İHBAR OLUNANIN SAVUNMASI:
Dava konusu olan mahkeme kararının usul ve kanuna uygun olduğunu, dava dilekçesinde söz edilen kambiyo takibine dayanak yapılan senedin kambiyo senedi şartlarını taşımadığından iptaline karar verildiğini, kararın kesinleştiğini, icranın iadesine konu olan paranın takip dosyasına yatırılan para olduğunu, bu takibin iptalinde alacaklı kusurlu olduğundan, icra harçlarından da sorumlu olduğunu, Medeni Usul Hukukunda olduğu gibi, takip hukukunda da harç ve giderlerin sonuçta haksız çıkan tarafa yükletileceğini, iptal edilen takipte alacaklı kusurlu olduğundan, takip giderlerinden de sorumlu olduğunu, davada ileri sürülen hususların, hâkimin hukuki sorumluluğunu düzenleyen 6100 sayılı HMK"nun 46. maddesindeki hallerden hiçbirine uymadığını, kayırma, kin veya düşmanlık sebebiyle böyle bir karar verilmediği gibi, kanunda öngörülen diğer hiçbir sebebin asla söz konusu olmadığını, mahkeme kararının usule, kanuna, hakkaniyete, vicdana ve adalete uygun olduğunu beyanla davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 46. maddesi uyarınca hakimin kararından dolayı hazine aleyhine açılan tazminat istemine ilişkindir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununu ek ve değişiklikleri ile birlikte tümüyle yürürlükten kaldıran, 12.01.2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 01 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ve "Hâkimin Hukuki Sorumluluğu" başlığı altında yer verilen düzenlemeyle, 46 ila 49. maddelerinde sorumluluk sebepleri, yargılamada görevli mercii, dava dilekçesine dair özel yöntem ve davanın reddi halinde verilecek cezaya dair özel hükümler getirmiş, hâkimlerin hukukî sorumluluğuna ilişkin yeni bir sistem benimsemiştir.
Ayrıca 6110 sayılı Kanunun 12.maddesiyle 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa 93/A maddesi eklenmiştir. Bu maddede: "Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle:
Ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği, kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamayacağı, hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle: Devlet aleyhine açılacak tazminat davası ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan; soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya kamu davası açılmış ise kovuşturma sonucunda verilen hükmün, dava sonunda verilen hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabileceği düzenlemesine yer verilmiştir.
GÖREV: Görevli yargı merciine ilişkin olarak HMK"nun 47. maddesinde, "Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde... açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür" denilmektedir. Bu maddeye göre dava, karar temyiz edilse idi, temyiz incelemesi Yargıtay"ın hangi Hukuk Dairesinde yapılacak idiyse o Hukuk Dairesinde açılacaktır. İcra Hukuk Mahkemesi Hâkiminin fiil ve kararlarından dolayı tazminat davası açılmış olmakla ve bu mahkemenin temyiz mercii de dairemiz olduğundan, dairemiz ilk derece mahkemesi sıfatıyla görevli bulunmaktadır.
SÜRE: 2802 sayılı Kanunun 93/A maddesinin 2. fıkrasında; "Devlet aleyhine açılacak tazminat davası ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan... hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabilir""" denilmektedir. Burada öngörülen bir yıllık süre, "hak düşürücü" nitelikte olup, mahkemece re"sen nazara alınması gerekmektedir. Tazminat davasının dayanağı olan hüküm, dairemizin 04.07.2011 tarihli "temyiz dilekçesinin reddine" dair kararı ile birlikte kesinleşmiş olup, dava ise bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde 21.09.2011 tarihinde açılmıştır.
HUSUMET: 2802 sayılı Kanunun 93/A maddesinde; "Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle: a) Ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir" denilmekte, 6100 sayılı HMK"nun 46. maddesinin 1. fıkrasında da; "Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir" hükmü yer almaktadır. Bu hükümlere göre hâkimlerin yargısal faaliyetlerinden kaynaklanan zararlardan dolayı ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecektir. Davacı da davasını yukarıdaki hükümlere uygun olarak devlete karşı açmıştır.
İHBAR: 6100 sayılı kanunun 48. maddesinin 2. fıkrasında "Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder" emredici hükmü gereği, dava, kararı veren hâkim C.Y.H."na resen ihbar edilmiştir.
HARÇ VE GİDER AVANSI: Davacı HMK"nun 120. maddesine uygun olarak yargılama harçlarını dava açarken yatırmış, dava tarihinde 6100 sayılı kanun yürürlükte olmadığından gider avansını yatırmamış, tensip ara kararı gereği davacıya tarifede belirlenen gider avansını yatırması için HMK"nun 120. maddesi uyarınca iki hafta kesin süre verilmiş, davacı, verilen kesin süre içerisinde gider avansını da yatırmıştır.
ÖZEL VEKÂLETNAME: HMK"nun 74. maddesi uyarınca, vekilin iş bu tazminat davasını açabilmesi için, vekâletnamesinde açık yetki bulunması gerektiğinden, davacı vekiline "hâkimin fiili sebebiyle Devlet aleyhine tazminat davası açma" yetkisini içeren vekâletname sunması hususunda muhtıra tebliğ edilmiş, muhtıranın tebliği tarihinden itibaren iki hafta kesin süre verilmiş, verilen sürede özel vekâletname sunulmuştur.
ÖN İNCELEME: Dava dilekçesi davalıya tebliğ edilmiş, davalı vekilinin cevap dilekçesi davacı vekiline, davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesi de davalı vekiline tebliğ edilmiş, davalı ikinci cevap dilekçesi vermemiş, dava dilekçesi resen ilgili hâkime ihbar edilmiş, HMK"nun 137 ve devamı maddeleri uyarınca ön inceleme aşaması tamamlanmıştır. Davalı vekili sulh olmayacaklarını ve delil bildirmeyeceklerini beyan ettiğinden ve tarafların sulh olmayacakları anlaşıldığından sulh için yeni bir duruşma günü belirlenmemiş, davacı vekili de yargılamanın yokluğunda yapılmasına dair dilekçe en, bu yöndeki mazereti kabul edilerek tahkikata geçilmiştir
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 46/1. maddesinde, Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği vurgulandıktan sonra, dava sebepleri:
Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması, sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması, farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması, duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması, duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması, hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması şeklinde tahdidi olarak gösterilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 15.07.2011 gün ve 2011/4 Esas 2011/4 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Hâkimlerin görevlerini yaparken yargısal faaliyetleri sebebiyle, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olmalan durumunda, vermiş oldukları zararlar için HMK 46. maddesinde sayılan hallerde haklarında tazminat davası açılabilecektir. Açıklanan hükümler, Hâkimin vicdani kanaatindeki bağımsızlığını, yargı erkinin herhangi bir etki altında kalmamasını ve adalete güven duygusunun sarsılmamasını temin amacıyla Yasa"ya konulmuştur.
HMK"nun 46, 2802 sayılı kanunun 93/A ve mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573 ve devamı maddelerine göre, hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet ve kararlan nedeniyle ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecek olup; kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamayacağı her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.
T.C. Anayasasının 138/1-2 maddesi gereğince; "Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasa, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, mercii veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz." Hâkimlerin Anayasa güvencesi altına alınan bağımsızlığı, ilke olarak yargı fonksiyonunun ifa edilmesi dolayısıyladır. Yargı yetkisinin özellikleri, hâkimlerin kişisel sorumluluğunda özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten, hâkimlerin diğer Devlet Memurlarının tabi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları, yaptıkları her işlemin aleyhlerine bir tazminat davasına yol açabileceğini düşünmelerine ve bunun sonucu olarak tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir.
Tabiidir ki; adaletin gerçekleşmesi hâkim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Ancak, hâkimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi, hâkimin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir.
Hâkimlerin verdikleri kararlarından dolayı ilke olarak sorumlu tutulmayacakları esas olmakla beraber Hukuk Muhakemeleri Kanunumuz hâkimin bağımsızlığı kadar tarafsızlığını da güvence altına almak amacıyla onun hukuki sorumluluğunu sınırlı olarak kabul etmiş ve aynı zamanda sorumluluğun tespitini özel bir usule tabi tutmuştur.
2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu"nun 93/A maddesi halen yürürlükte olup, hâkimin sorumluluğu hususunda öncelikle anılan 93/A maddesinde öngörülen ilkelerin aranması; sorumluluk sebepleri ve yargılama usulü yönünden ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 46 ve evamı maddelerinin uygulanması gerektiği tartışmasızdır.
Hâkimin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi için HMK"nun 46. maddesinde tahdidi olarak yazılı bulunan sebeplerin bir ya da bir kaçının gerçekleşmesi, Hâkimin görevini yaparken davacıya karşı düşmanlığı veya karşı tarafla dostluğu nedeniyle, davacı aleyhine, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olması, kasten adalete ve yasalara aykırı karar verdiğinin tevil ve tefsire ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olması, davacının karardan dolayı zarar görmesi ve hâkimin davranışı ile zarar arasında illiyet bağının olması, bu hususları davacının kanıtlaması gerekir.
2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa 93/A maddesini ekleyen 6110 sayılı Kanunun 12.maddesi gerekçesinde; "Hâkimler, Anayasanın 138 inci, 139 uncu ve 140 ıncı maddeleri uyarınca, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev yaparlar. Mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı genel olarak, hâkimin hiçbir etki ve baskı altında kalmadan, objektif kararlar verebilmesini sağlamaya dönük müesseselerdir.
Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile bunların gerçekleştirilmesine yönelik teminatlar, hukuk devletinin bir gereği olmakla birlikte, hiçbir zaman hâkimlerin keyfî davranabilecekleri, istedikleri şekilde karar verebilecekleri ve bu kararlardan da sorumlu olmayacakları anlamına gelmemektedir. Öte yandan, millet adına yetki kullanılarak yapılan her faaliyetin, yargı denetimine açık olması, hukuk devleti olmanın da bir gereğidir. Hâkimler yargı yetkisini Türk Milleti adına kullanmaktadır. Bu sebeple hâkimlerin yargısal faaliyet yaptıkları sıradaki fiillerinden dolayı sorumluluk yolunun açık olması gerekir. Ancak, sorumluluk usul ve esaslarının çok dikkatli bir şekilde düzenlenmesi, hem keyfiliğin ve sorumsuzca tutum ve davranışların önüne geçilmesi ve hem de tutuk ve çekingen bir hâkim sınıfının oluşmasına yol açılmaması bakımından çok önemlidir. Aksi takdirde, vargının bağımsızlığı ve hâkimlik teminatının anlamı kalmaz" denilmektedir.
Anılan bu yasal düzenlemeye göre; dava konusu somut olaya bakıldığında, ihbar olunan hâkimin kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar vermiş olduğunu, sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar vermiş olduğunu, farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm vermiş olduğunu, duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm vermiş olduğunu, duruşma tutanakları ile hüküm veya kararları değiştirmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözü hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi göstermiş ve buna dayanılarak hüküm vermiş olduğunu, hakkın yerine getirilmesinden kaçınmış olduğunu, kasıtlı hareketle veya ağır ihmal sonucu, yasaya ve adalete aykırı karar verdiğini veya memuriyet görevini savsadığını kabule yeterli delil bulunmadığından davanın esastan reddine karar verilmiştir.
Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile bunların gerçekleştirilmesine yönelik teminatlar hâkimlerin keyfî davranabilecekleri, istedikleri şekilde karar verebilecekleri ve bu kararlardan da sorumlu olmayacakları anlamına gelmemekle birlikte, somut olayda, yukarıda detaylıca açıklandığı üzere HMK"nun 46. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisi mevcut olmadığı halde, hâkim hakkında tazminat davası açılmış olması nedeniyle, işbu davanın esastan reddiyle, HMK.nun 49. maddesi hükmü uyarınca davacı şikayetçi aleyhine takdiren 2.500,00 TL disiplin para cezasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlere, kararın dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, dosyadaki kanıtlara ve kurulun takdirine göre;
1.Davanın reddine,
2.HMK"nun 49. maddesi uyarınca davacının takdiren 2.500,00 TL disiplin para cezası ile cezalandırılmasına,
3.492 Sayılı Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 21,15 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 55,00 TL harçtan mahsubu ile arta kalan 33,85 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
4.Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
5.HMK"nun 333. maddesi gereği, hükmün kesinleşmesinden sonra, davacı tarafından yatırılan 453,00 TL gider avansından kullanılmayan kısım kalması halinde iadesine karar verilerek, tebliğ gideri avanstan karşılanmak suretiyle davacıya tebliğine,
6.Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davalı yararına hesaplanan 2.400,00 TL maktu vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,”dair oybirliği ile verilen 13.04.2012 gün ve 2011/1-1 sayılı kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile 12. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilamı harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.12.2012 gününde oybirliği ile karar verildi
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.