20. Hukuk Dairesi 2016/9555 E. , 2017/4455 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sırasında kurulan hükmün duruşmalı olarak Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 16/05/2017 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. ... ve Av. ..., Av. ..... ve davalı Hazine vekili Av. ..... geldiler, açık duruşmaya başlandı, süresinde olan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
K A R A R
Davacı vekili, 03/10/2012 tarihli dilekçesiyle, davacıya ait Hersek köyü 638 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydına 1. Derece Doğal Sit Alanı şerhi konulduğunu belirterek, kararın alındığı tarih olan 05/11/2004 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000.-TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 26/02/2014 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini 50.000.000,00.-TL"ye çıkararak aynı tarihten itibaren faiz talep etmiş, mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 638 parselin 65.493,75 m2 kısmının üzerindeki müştemilatı ile beraber bedeli olan 16.907.255,00.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte kamulaştırmasız el atma nedeniyle davalı Hazineden tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, taşınmazın tapu kaydının iptaline, Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmekle bozulmuştur.
Hükmüne uyulan Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 23/06/2015 gün ve 2014/26727-2015/13767 sayılı bozma kararı özetle; " 65.493,75 m2 yüzölçümlü 638 parsel sayılı taşınmazın 1.Derece Doğal Sit alanında ve kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı, 46.503,75 m2 kısmının suyla kaplı olup geri kalan kısmının kuru olduğu, Lagün Gölü kıyısında, kısmen su içerisinde kalan taşınmazın kalıntı suyun ortasında yer aldığı, etrafının kim tarafından çekildiği belli olmayan telle çevrili olduğu, taşınmaz üzerinde bulunan suyun "su terazisi" özelliğini göstermesi nedeniyle tapu kaydına 14/02/2015 tarihinde korunması gerekli kültür varlığı olduğuna dair şerh konulduğu ancak davalı idare tarafından taşınmaza fiili olarak el atılmadığı anlaşılmıştır.
Taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı Altınova Belediye Başkanlığının 23/11/2012 tarihli yazısı ile mahkemeye bildirilmiştir.
Bilindiği üzere kıyılar, Anayasanın 43.maddesi uyarınca Devletin hüküm ve tasarrufunda olup, bu yerlerin özel mülkiyete konu olma imkanı yoktur.
Bu durumda, mahkemece, dava konusu taşınmazın kesinleşen kıyı kenar çizgisi içerisinde kalıp kalmadığının tespiti için kıyı çizgisini gösteren paftalar getirtilip, mahallinde uzman bilirkişi kurulu eşliğinde yeniden keşif yapılması, kıyı kenar çizgisi içerisinde kalıp kalmadığı, kalıyor ise ne
kadarlık bölümünün kaldığı belirlendikten sonra, bu bölüm ile ilgili olarak, davacının Anayasanın 35.maddesi ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının verdiği yetkileri kullanma imkanının ortadan kalktığı ve tapu kaydının da hukuki değerini yitirdiği gözetilip, taşınmazın aynına ilişkin olan bu davanın görülme yerinin adli yargı olduğu da dikkate alınarak, kesinleşen kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan bölümlerinin bedeline hükmedilmesi ve kaynağını 4721 sayılı TMK"nın 1007.maddesinden alan bu davada mahkemece hukuki nitelendirmenin ve değerlendirmenin de bu husus gözetilerek yapılması;
Kabule göre de; dava konusu taşınmaza 20/04/2012 tarihinde malik olan davacının, ancak ve ancak kayıt maliki olduğu tarihten dava tarihine kadar geçen süre için ecrimisil isteyebileceği düşünülmeden, davacının malik olmasından önceki dönemi ve dava açıldıktan sonraki tarihi kapsar şekilde ecrimisile hükmedilmesi doğru görülmemiştir." şeklindedir.
Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra, davalı Hazinenin davacıya karşı tapu iptali tescil davası açmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK 1007. maddesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece bozma kararına uyulmasına rağmen, bozmanın gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Oysa bozma kararına uyulmakla, taraflar lehine usulü kazanılmış hak ve mahkemeye de karar gereklerini yerine getirme yükümlülüğü doğar.
Şöyle ki; Yargıtay 5. Hukuk Dairesi tarafından davanın TMK"nın 1007. maddesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olduğu kabul edilerek, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalan bölümleri yönünden mülkiyet hakkını kullanma olanağı kalmadığı olgusundan hareketle bu bölümlerin değerinin belirlenmesi gereğine değinilmiş, mahkemece de bozma kararına uyulmakla birlikte Hazine tarafından, davacılar aleyhine tapu iptali davası açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa mülkiyet hakkının kaybından sözedebilmek için önceden tapunun iptaline karar verilmesinin şart olmadığı; tasarruf imkanının kısıtlanması veya ortadan kalkmasının yeterli olduğu, kaldı ki; bozma kararına konu edilen ilk hükümle birlikte tapu kaydının iptaline de karar verildiği ve bu hususun bozmanın kapsamı dışında bırakıldığı açıktır.
Ne var ki; tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davalar nisbi harca tabi davalardandır.
492 sayılı Harçlar Kanununun 32. maddesinin birinci cümlesinde “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
Harçlar Kanununda, harç alınması veya tamamlanması yanların isteğine bırakılmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re"sen) gözetilmesi hükme bağlanmış ve yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmıştır. Nitekim bu ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 12.10.2011 gün ve E: 2011/3-629, K: 2011/613 ile 23.10.2013 gün ve E: 2013/7-31, K: 2013/1481 , 24.12.2013 gün ve 2013/21- 445 E. - 2013/1625 K. sayılı ilâmlarında da benimsenmiştir.
Yargılama aşamasında taraflardan her biri, yapmış olduğu usûl işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Kural olarak ıslah işlemi harca tâbi bir işlem olup; ıslah edilen husus, değer artırımı ise nispi tarifeye göre hesaplanmalı, değilse maktu harç yatırılmalıdır. Davacı taraf, 492 sayılı Kanun kapsamında kendisi harçtan muaf olmadığı gibi, işlemi de yargı harçlarından müstesna değildir. Davacının yargı harçlarını ödeme yükümü altında olduğu anlaşıldığına göre, ıslah edilen dava değeri üzerinden nispi tarifeye göre ıslah harcı ödenmedikçe eldeki davaya devam etme olanağı bulunmamaktadır. Davalı taraf harçtan muaf olsa dahi ıslah harcının alınması gerekir. Islah edilen miktar yönünden bakiye nispi karar ve ilâm harcı ödenmeksizin sonraki işlemlerin yapılmasına olanak bulunmamaktadır.
Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde 5.000,00.-TL olarak açıkladığı tazminat talebini, 26/02/2014 tarihli dilekçe ile 50.000,00.- TL’ye yükseltmiş ise de, ıslah tamamlama harcının yatırılmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla mahkemece, yukarıda belirtilen kanunî düzenleme gereğince, ıslah harcının nispi tarifeye göre tamamlanması için davacılara süre verilip, harç tamamlanırsa ıslah edilen değer üzerinden; aksi halde dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden ve bozma kararında işaret edilen araştırma yapıldıktan sonra hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması ve kabule göre de; harcı tamamlanmamış değer üzerinden Hazine vekili lehine nispi vekalet ücreti hesaplanmış olması doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 1480.-TL vekalet ücretinin davalı Hazineden alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davacıya verilmesine, temyiz harcının istek halinde iadesine 16/05/2017 günü oybirliği ile karar verildi.