11. Hukuk Dairesi 2015/14213 E. , 2017/1839 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 09/07/2015 tarih ve 2014/274-2015/304 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili şirketin davalı Banka şubesi"nden 2010 ve 2011 yıllarında ticari kredi kullandığını, bu krediler neticesinde banka tarafından 2.350,00 TL"nin komisyon adı altında haksız kesinti yapıldığını ileri sürerek, yapılan kesintinin faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın süresinde açılmadığını, yapılan kesintinin sözleşme ve yasaya uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, toplanılan deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, Borçlar Kanunu’nun 21, 25 ve 26. maddeleri gereğince sözleşme taraflarının kararlaştırılacak miktarları ve oranlarının asgari ve azami hadlerinin açıkça belirlenmesi gerektiği ancak, işbu dava konusu sözleşmede de bu hususların açıkça belirlenmediği, matbu olarak tanzim edildiği, bu durumun kredi kullanan aleyhine ve MK’nın 2. m. uygun olmadığı ve taraflar arasındaki sözleşmenin komisyon ile ilgili maddelerinin açık, net ve hukuki dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile, 2.350,00 TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davacının kullanmış olduğu ticari krediler nedeniyle komisyon adı altında yapılan kesintilerin iadesi istemine ilişkindir. Mahkemece Borçlar Kanunu’nun 21, 25 ve 26. maddeleri gereğince sözleşme taraflarının kararlaştırılacak miktarları ve oranlarının asgari ve azami hadlerinin açıkça belirlenmesi gerektiği ancak işbu davaya konu sözleşmede bu hususun açıkça belirlenmediği, matbu olarak tanzim edildiği, bu durumun kredi kullanan aleyhine ve MK’nın 2. maddesine uygun olmadığı gibi, sözleşmenin komisyon ile ilgili maddelerinin açık, net ve hukuki dayanağının olmadığından bahisle davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, dava konusu kredi sözleşmelerinin tümü 6098 sayılı TBK"nın yürürlük tarihi olan 01/07/2012 tarihinden önce akdedilmiş olup, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 1. maddesinde düzenlenen ""Türk Borçlar Kanunu"nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanunu"nun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir."" hükmü uyarınca; somut uyuşmazlığa sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK"nın ilgili hükümlerinin uygulanması gerekirken 6098 sayılı TBK"nın 21, 25 ve 26. maddeleri uyarınca değerlendirme yapılarak kesintilerin haksız olduğundan bahisle hüküm tesisi cihetine gidilmesi isabetli değildir. Bu bakımdan, mahkemece kredi sözleşmelerinin tümünün ekleri ile birlikte getirtilmek sureti ile taraflar arasında akdedilen kredi sözleşmelerinde komisyon alınmasına dair hüküm bulunup bulunmadığı, var ise miktar ya da oran belirtilip belirtilmediği, miktar ya da oran belirtilmiş ise; anılan hükmün sözleşmenin tarafı olan davacıyı kural olarak bağlayıcı nitelikte olduğu, miktar ya da oran belirtilmemiş ise; kredi sözleşmesi hükümleri, sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu ve ilgili yasal mevzuat çerçevesinde, davalı banka ile diğer bankaların uygulamasına göre, bu tür işlemlere kredi grupları bakımından uygulanan, komisyon adı altında kesilen masraf miktar ya da oranları sorulup, karşılaştırılarak, bankanın kesinti yapmakta haklı olup olmadığı, yapılan kesintilerin sebebi, kesinti miktarının uygun olup olmadığı veya ne miktarda olduğu, davacıya iadesi gereken miktar bulunup bulunmadığı hususlarında değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar vermek gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 28.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.