11. Hukuk Dairesi 2016/8745 E. , 2017/1831 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... ... 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 22/10/2015 tarih ve 2014/1191-2015/868 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 28/03/2017 günü hazır bulunan davacı vekili Av. ... ile davalı Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalının borcuna karşılık müvekkiline toplam 71.950 TL"lik iki adet çek verdiğini, çeklerin karşılıksız çıkması nedeniyle takibe konulduğunu, davalının icra dosyasında borcu kabul ile teminatın iadesine muvafakat ettiğini ve ödeme için sözlü taahhütte bulunduğunu, ancak davalı tarafından herhangi bir ödemede bulunulmadığını ileri sürerek, 71.950 TL"nin çek tarihlerinden itibaren mevduaat uygulanan en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsilini ve % 20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davaya konu çeklerle ilgili her türlü dava haklarının zamanaşımına uğradığını, çeklerin müvekkili tarafından davacıya hatır amaçlı verildiğini, bu çekler karşılığında müvekkilinin davacı yandan ne bir hizmet ne de bir mal satın aldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, çekin bir ödeme aracı olması nedeniyle bunun aksini, olayda hatır çeki olarak verildiğini ispat etme yükümlülüğünün davalı borçluda olduğu, ancak davalı tarafça iddiaların ispatına yönelik herhangi bir belge ve delil sunulamadığı gibi, çeklerin ödendiğinin de kanıtlanmadığı, iki adet çek bedelinin sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince davalıdan tahsili gerektiği, alacak davasında kötü niyet tazminatına hükmedilemeyeceği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, 71.950,00 TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davacının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, 6102 sayılı TTK"nın 732"nci (mülga 6762 sayılı TTK"nın 644"üncü ) maddesi uyarınca sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak istemine ilişkindir. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 133. maddesine göre icra takibi sırasındaki alacaklının alacağına kavuşmak amacıyla yaptığı her takip işlemi zamanaşımını keser. İcra hukuk mahkemesi kararında da belirtildiği üzere ilk takip tarihinden itibaren 06.07.2012 tarihine kadar zamanaşımını kesen hiçbir takip işlemi yapılmamıştır. Bu durumda davaya konu çeklerden 20.05.2008 keşide tarihli 30.250 TL bedelli çek 21.04.2009 tarihinde, 26.03.2008 keşide tarihli 41.700,00TL bedelli çek ise 23.03.2009 tarihinde zamanaşımına uğramış olup işbu sebepsiz zenginleşme davasının 6102 sayılı TTK"nın 732.(6762 sayılı TTK m.644) maddesi uyarınca çeklerin zamanaşımına uğradığı tarihten itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresi içinde açılması gerekirken 19.02.2014 tarihinde açılmakla zamanaşımı nedeniyle davanın reddi gerekirken, zamanaşımı def"inin reddi doğru olmamış, kararın bu nedenle davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.480,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 28/03/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(M)
KARŞI OY
Somut uyuşmazlıkta;
Davacı davalıya ödünç verdiğini, karşılığında davalının 26/03/2008 ve 20/05/2008 tarihli çekleri keşide ettiğini, takip süreci içerisinde çeklerin zamanaşımına uğradığını, alacağını tahsil edemediğini bildirerek aralarındaki temel ilişki (karz) nedeniyle alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Yargılama sırasında da mahkemece, davanın hukuki nedeni davacıya açıklattırılmış, davacı çeşitli dilekçe ve beyanlarında davanın borç ilişkisinden kaynaklandığını, çeklerin zamanaşımına uğradığını beyanla alacağının tahsilini istemiştir.
Mahkemece, taraflar arasındaki temel ilişki nedeniyle zamanaşımına uğrayan çeklerin yazılı delil başlangıcı teşkil ettiği, tanık anlatımları ile davacı iddiasının doğrulandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekilince temyizi üzerine sayın çoğunluk görüşü doğrultusunda "6102 sayılı TTK 732/son maddesinde öngörülen 1 yıllık zamanaşımının gerçekleştiği gerekçesiyle" yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyorum.
Zira, davacı gerek dava dilekçesinde gerekse yargılamanın hiçbir aşamasında TTK 732 maddesine dayanmamış olup açıkca "davalıya verdiği borç nedeniyle davalının keşide ettiği çekleri zamanaşımına uğramış olduğundan temel ilişki nedeniyle alacağın tahsilini talep etmiştir.
Mahkeme de davayı, temel ilişkiye dayalı alacak davası olarak nitelendirmiştir.
Gerekçeli kararda sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince davanın kabulüne karar verildiğinin açıklanması, mahkemenin salt TKK 732 maddesi hükmüne göre hüküm tesis ettiği anlamına gelmemektedir. Tüm dosya içeriğine göre, kararda sözü edilen "sebepsiz zenginleşme" davacının verdiği borcu davalıdan tahsil edememesi nedeniyle genel hükümlere göre davalının verilen borç kadar sebepsiz zenginleştiğine ilişkindir.
Yerel mahkeme gerekçesinin bu şekilde yorumlanması davacının iradesine uygun olduğu kadar yargılama safahatına da uygundur.
Kaldı ki davacı hiçbir dilekçe ve beyanında TTK 732 maddesine dayanmadığı gibi, mahkeme de hüküm tesisinde TTK 732 maddesini esas almamıştır.
Sonuç itibariyle;
Eldeki dava yerel mahkemenin de kabulünde olduğu üzere temel ilişkiye dayalı alacak davası olup 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 146. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımına tabidir.
Çeklerin keşide tarihi ve dava tarihi itabarı ile yasada öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi henüz geçmemiştir.
Usul ve yasaya uygun yerel mahkeme kararının onanması gerekirken yazılı şekilde bozulmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım. (Yargıtay 11. HD. 12.11.2014 gün ve 2014/11023-17399 sayı vb.)