Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/3049
Karar No: 2019/787
Karar Tarihi: 25.06.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/3049 Esas 2019/787 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/3049 E.  ,  2019/787 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi


    Taraflar arasındaki "kadastro tespitine itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Marmaris Kadastro Mahkemesince davanın müdahil davacı yönünden kabulüne, diğer davacıların davasının reddine dair verilen 17.09.2014 tarihli ve 2013/5 E., 2014/105 K. sayılı kararın davacılar vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 30.06.2015 tarihli ve 2015/1445 E., 2015/9396 K. sayılı kararı ile:
    "...Yargıtay bozma ilamında özetle; "dosya içinde mevcut nüfus kayıtları ve veraset ilamından karar tarihinden önce ve yargılama sırasında öldüğü anlaşılan davacı ... ..."nin tüm mirasçılarına tebligat çıkarılmadan ve bu şekilde yöntemince taraf teşkili sağlanmadan karar verilmesinde isabet bulunmadığına" değinilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davacı ... ve müştereklerinin davasının reddi ve müdahiller ... ve müştereklerinin davalarının kabulü ile Hisarönü Köyü çalışma alanında bulunan çekişmeli 221 ada 31 parsel sayılı taşınmazın eşit paylarla müdahiller ..., ..., ..., ... ve ... adına tesciline, çekişmeli taşınmazın 2. derece doğal sit alanında kaldığının beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı ... ve müşterekleri vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Çekişmeli taşınmaz, kadastro tespiti sırasında Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduğundan söz edilerek malik hanesi açık bırakılarak tespit edilmiştir. Davacılar ... ve müşterekleri tarafından davalı ... aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde Mart 1290 tarih 9/18 defter varak sayılı Hisarönü Mevkiindeki 4000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan tarafları; “Mezar Gediği” ve “Kırvasil Beli” ve “Dikilitaş” ve “Löngöz Çiftliği” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/19 defter varak sayılı, Öküz (Löngöz) Çiftliği Mevkiindeki 3000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları; “Mezar Gediği” ve “İnbükü” ve “Dikilitaş” ve “Gülenya Beli” ve “Löngöz Çiftliği” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/20 defter varak sayılı, Gelibolu-Söğüt Çiftliği Mevkili 7000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları “Kocaalan ve Balandağı”, “Taşbük” ve “Löngöz”, “Gökbel”, “Karadağ” ve “Mezar Gediği” ve “Çilecik Gediği” sınırlı tapu kayıtları ile bu kayıtlardan gelme Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 nolu ve Şubat 1962 tarih 1, 2 ve 3 nolu tapu kayıtlarına dayanılarak açılan tapu iptali ve elatmanın önlenmesi davası dava konusu taşınmaz hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. Müdahiller Emine Zeytinoğlu mirasçıları ... ve müşterekleri çekişmeli taşınmazın 20.10.1995 tarihli noter senedi ile miras bırakanları tarafından satın alındığı iddiasına dayanarak davaya katılmıştır. Kadastro Mahkemesinde yapılan yargılama sonunda; verilen önceki karar davacı ... ve müşterekleri vekili taraflarınca temyiz edilmekle Yargıtay Yüksek 7. Hukuk Dairesi’nin yukarıda özetli kararıyla usulden bozulmuştur. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda müdahiller ve öncüllerinin çekişmeli taşınmaz üzerinde Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce 10 yılı aşkın süre ile aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla zilyetliğinin sürdüğü, malik sıfatıyla süren zilyetliklerinin Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonra ve kadastro tespitine kadar kesintisiz olarak devam ettiği, bu suretle Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan ve uygulama yeteneği bulunmayan tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettiği, müdahiller yararına edinme koşullarının oluştuğu kabul edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazın müdahiller adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
    Yukarıda belirtildiği ve dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere; davacı ... ve müşterekleri vekili tarih ve numarası yazılı tapu kayıtlarına dayanmış, davalı taraf ve müdahiller ile öncüllerinin arazi üzerindeki zilyetliklerinin malik sıfatı ile değil, kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ileri sürmüşler, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Arazi Kanunnamesi yürürlükten kalktığı için, Arazi Kanunnamesi"nin 20 ve 78. maddeleri hükümlerinin davalı ve müdahil taraf yararına uygulanma imkanının bulunmadığını iddia etmişlerdir. Davacı ... ve müştereklerinin bu iddialarına karşılık olarak karşı taraf; dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazı kapsamadığını, Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam belirlemesinin kendileri yönünden bağlayıcı olamayacağını, kayıt maliki ile davacılar arasında akdi veya ırsi bir ilişkinin kurulamaması sebebiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, taşınmaz üzerindeki çok uzun süreli zilyetliğin kiracılık değil malik sıfatıyla sürdüğünü, davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtları taşınmaza uysa dahi uzun süreli nizasız kullanma nedeniyle kaydın hukuki kıymetini kaybettiğini, kendileri adına edinme koşullarının oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu iddia ve savunma çerçevesinde yerel mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın yeterli olup olmadığı, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülüp düşülmediği, varılan sonucun usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı konularında yargıya varmadan önce, tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili olarak ileri sürdükleri yukarıda özetlenen tüm vakıa ve delillerin ayrı ayrı tahlillerinin yapılıp buna göre bir sonuca ulaşılması uygun olacaktır. Şöyle ki;
    1- Davacı ... ve müştereklerinin kök kayıt malikinin mirasçısı olup olmadığı: Karşı taraf, kayıt maliki ile davacı ... ve müşterekleri ile murisi Habibe Hanım arasında irs ilişkisi olmadığını ileri sürmüşlerse de; davacı ... ve müştereklerinin Habibe Hanımın mirasçısı oldukları hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Tereddüt, karşı tarafın iddia ettiği gibi Habibe Hanımın tapu maliki Hacı Fevzi’nin kızı olup olmadığı konusundadır. Dosyada Habibe Hanımın nüfus kaydı mevcut olup, bu kayıtta baba adı Mustafa Fevzi’dir. Tapu kayıtlarında ise “Hacı Fevzi kızı” olarak geçmektedir. Ancak ibraz edilen ve Osmanlı arşivleri ile şer’i sicil kayıtları üzerinde yapılan araştırmanın yer aldığı klasör içindeki belgeler arasında yer alan 1303 tarihli vekaletnamede; vekil eden olarak “Muğla, Şeyh Bedrettin Mahallesi sakinlerinden Hacı Fevzi Efendi Zade Şevket Ağa İbn-i Mustafa Fevzi Efendi adı geçmektedir. Şevket Ağanın Habibe Hanımın kardeşi olduğu sabittir. Yine Şer’i sicil defterinde kayıtlı Şevket Ağaya ait bir dilekçede “Hacı Fevzi Efendi Zade Şevket Ağa İbn-i Mustafa Efendi, İbn-i Hacı Osman” ve “kız kardeşim Habibe Hanım İbnetü Mustafa Fevzi Efendi İbn-i Hacı Osman” yazılıdır. Yine aynı belgeler içerisinde yer alan Orman ve Maadin Nezaretinin Sadaret Makamına sunduğu 4 Nisan 1311 tarihli tezkerede “Muğlalı Mütevefta Hacı Fevzi Efendi Kerimesi Habibe Hanımın uhdei tasarrufunda bulunan Gelibolu Erköz “Hisarönü Nam Çiftliklerin” ifadeleri yer almaktadır. Bu ve benzeri kayıtlardan Hacı Fevzi ile Mustafa Fevzi’nin aynı kişi ve Habibe Hanımın Hacı (Mustafa) Fevzi’nin kızı olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla karşı tarafın kayıt maliki ile davacı ... ve müştereklerinin murisi Habibe hanım arasında irs ilişkisi olmadığına ilişkin iddiasında isabet bulunmamaktadır.
    2- Çiftlik tapu kayıtlarının nitelikleri ile Arazi Kanunnamesi"nin uygulanıp uygulanamayacağı: Dosya kapsamına, tapu kayıtlarının cinsine, niteliğine ve bilirkişi raporlarına göre çiftlik tapu kayıtlarının oluşumunda geçen Mihrişah Valide Sultan Vakfı; bir hanedan vakfı olup, bu gibi vakıflar çerçevesinde yapılan tahsisler, bugünkü anlamı ile mülkiyetin (eski tabirle rakabenin) tahsisi değil, miri arazinin gelirinin tahsisi niteliğindedir. Osmanlı İmparatorluğunda ilke olarak Padişah tarafından; arazinin özel mülkiyete geçirilerek vakıf kurulmasına (sahih vakıf) izin verilmemiş, arazinin gelirinin vakıf amacına tahsis edilmesine (gayrisahih vakıf) izin verilmiştir. Yani; dava konusu taşınmazlar miri arazi niteliğindeki arazilerden olup, kurulan vakıf da gayrisahih nitelikli vakıflardandır ve olayda 1858 tarihli Arazi Kanunnamesinin uygulanmasına, tapu kayıtlarının oluşum şekli itibariyle bir engel bulunmamaktadır.
    Yine, Arazi Kanunnamesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığını saptamak amacıyla, davacı ... ve müştereklerinin dayanaklarını oluşturan çiftlik tapu kayıtlarının hukuki değerlerini kaybedip kaybetmedikleri yönünden yapılacak değerlendirmenin her bir taşınmaz yönünden ayrı ayrı yapılması zorunludur. Bir parsel ve zilyet yönünden hukuki değerini koruyan tapu kaydının diğer bir parsel yönünden hukuki değerini kaybetmesi mümkün olup, tapu kayıtlarının tüm parseller yönünden genel geçerli bir değerlendirmeye ve kabule tabi tutulmasında isabet bulunmamaktadır.
    3- 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin tespit ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunup bulunmadığı ve şartları mevcut olduğu takdirde uygulanıp uygulanamayacağı: Medeni Kanun’un 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunup bulunmadığı uzun süre tartışılmıştır. Bazı hukukçular Medeni Kanun"un taşınmaz mal mülkiyetini yeni baştan düzenlediğini, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesi ile Arazi Kanunnamesinin yürürlükten kaldırıldığının kabul edilmesi gerektiği savunmuşlarsa da; tatbikatta Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun"a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunduğu kabul edilmiş, uygulamada istikrarlı olarak bu yönde sürdürülmüştür. Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğunu kabul eden hukukçular; 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “Mecelle” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunnamesi"nin kaldırılan Kanunlar arasında sayılmamasını, Medeni Kanun’un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunnamesi"nin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde diğer maddelerin yürürlükte olduğunun kabul edilmiş bulunduğunu, Yargıtay’ın 27.1.1943 tarih 5/7 ve 9.2.1944 tarih 4 numaralı İçtihadı Birleştirme Kararları ile 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesinin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmasını görüşlerine dayanak yapmışlardır. Dairemiz de Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun’a aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada Arazi Kanunnamesi"nin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunu kabul etmiş ve uygulamasını bu yönde sürdürmüştür. Daha önceki dönemlerde gayrimenkul davalarına bakmakla görevli bulunan Yargıtay Dairelerinin de benzer uygulamalarda bulunmuş oldukları bilinmektedir. Bu durumda davaya konu parselin tespiti ve dava tarihi itibariyle, Medeni Kanun"a aykırı düşmeyen Arazi Kanunnamesinin hükümlerinin bu arada Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğunun kabulü ile olayda anılan yasa hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin araştırılıp tartışılması zorunludur.
    4- Marmaris Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan tapu kaydı kapsamının belirlenmesi işleminin tarafları bağlayıp bağlamayacağı: Söz konusu dosyada davacı ... ve müşterekleri taraf olsa da, karşı tarafın taraf olmaması ve kapsam belirleme işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B ve C maddesinde yazılı ilkelere uyularak yapılmamış bulunması nedeniyle karşı tarafı bağlamayacağı açıktır.
    5- Dayanılan kayıtların kapsamının nasıl belirleneceği: Belirtildiği üzere davacı ... ve müşterekleri çiftlik tapu kayıtlarına dayanmıştır. Dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar hudutları ile değil miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesinde yazılı “harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılır.” hükmü karşısında; arazinin ve sınırlarının yukarıda belirtilen özelliği nazara alındığında kayıtların sınırlarını sabit kabul edip buna göre hüküm kurmak mümkün bulunmamaktadır. Anılan dosyada yapılan kapsam belirlemesinin doğru ve tarafları bağlayıcı olduğu yolundaki iddia bu nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
    6- Taşınmaz üzerindeki karşı tarafın zilyetliğinin niteliği: Davacı ... ve müşterekleri vekili, çekişmeli taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu, malik sıfatıyla kullanmanın söz konusu olmadığını iddia etmişlerse de bu yönde inandırıcı delil ibraz edemedikleri gibi, karşı tarafın arazi üzerindeki zilyetliklerinin kendilerine teb’an ve kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ispat da edememişlerdir.
    7- Taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kaydın hukuki kıymetinin kaybı için yeterli olup olmadığı: Arazi başında yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve zilyet tanıkları çekişmeli taşınmazın öncesinin "hali arazi" niteliğindeki yerlerden iken, her aileye bir parça taşınmaz düşecek şekilde olmak üzere köylülerce parsellenerek kullanılmaya başlandığını bildirmişlerdir. Dosyaya sunulan uzman ziraatçı bilirkişi raporuna göre de çekişmeli taşınmaz, tarım dışı arazi niteliğindeki yerlerdendir. Şu hale göre; karşı tarafın, olayda uygulanması mümkün olan Arazi Kanunnamesinin 20 . ve 78. maddeleri uyarınca davacıların dayanaklarını oluşturan çiftlik tapu kayıtlarının lehlerine hukuki değerini kaybettiğini ispat ettikleri kabul edilemez.
    8- Tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesine gerek olup olmadığı: Yukarıda da belirtildiği üzere davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının uygulanması ve kapsamlarının belirlenmesi yeterli ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Ayrıca, çekişmeli taşınmazın öncesinin hali arazi niteliğindeki yerlerden iken açılarak kullanılmaya başlandığının bildirilmesi karşısında, davalı ve müdahil tarafın zilyetliğinin, davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri uyarınca hukuki kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunduğu kanıtlanamamış bulunmaktadır. Bu durumda; davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının kapsamlarının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde belirtilen ilkeler doğrultusunda tespit edilip, bundan sonraki değerlendirmenin buna göre yapılması zorunludur.
    Dosyanın arz ettiği özelliğe göre, bu işlemler yapılmadan karar verilmesi doğru değildir. Eksik ve yetersiz soruşturmaya dayanılarak karar verilemez. Mahkeme kararında belirtildiği ve Dairemize gelen dosyalardan da anlaşıldığı üzere davacılar ... ve müşterekleri tarafından aynı tapu kayıtlarına dayanılarak İçmeler, Çamlı, Karaca ve Hisarönü Köylerinde tespit gören çok sayıda parsele itiraz edilip dava açılmıştır. Dayanılan bu tapu kayıtlarının kapsamlarının sağlıklı olarak saptanması, yargılamanın kısa zamanda, en az masrafla ve en doğru şekilde sonuçlandırılması ve bir parsel için verilecek kararın diğerlerini etkiler durumda bulunması nedeniyle bu davaların en azından köy (veya tapu kayıtlarında yazılı çiftlik) bazında birleştirilerek yürütülmesi zorunludur. Mahkemece bu zorunluluğa riayet edilmeden yargılamanın ayrı ayrı yürütülüp sonuçlandırılmaya çalışılması doğru değildir. Yukarıda da belirtildiği üzere dayanılan bu kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını çevrelememesi, hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirine düz hatlarla birleştirilmesiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan arazi bölümlerinin bulunması nedeniyle tapu kayıtları gayri sabit hudutludur. Bir diğer ifadeyle, bu kayıtlar 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20/C maddesi uyarınca hudutlarıyla değil miktarıyla geçerli tapu kayıtlarıdır. Bu itibarla tapu kayıtlarının kapsamı belirlenirken yukarıda belirtilen ilkenin gözden uzak tutulmaması gerekir.
    Hal böyle olunca; doğru ve sağlıklı sonuca varılabilmesi için mahkemece öncelikle yapılması gereken iş, aynı çalışma alanında (veya çiftlik hudutları içerisinde) yer alan taşınmazlarla ilgili dava dosyaları birleştirilmeli, aynı tapu kayıtlarına dayanılarak tapu malikleri veya onların halefleri adına tescil edilen, bedeli davacılara ödenmek suretiyle kamulaştırılan veya herhangi bir nedenle bu kayıtların kapsamında kaldığı kabul edilip tescil edilen tüm taşınmazların onaylı tutanak suretleri getirtilip dosyaya konulduktan sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen ve davada menfaati bulunmayan şahıslar arasında seçilecek yerel bilirkişilerle, taraf tanıkları ve teknik bilirkişiler huzuruyla keşif icra edilmelidir. Keşif sırasında bu tapu kayıtlarının miktarıyla geçerli olduğu ve karşı tarafın yokluğunda 1996/11 Esas sayılı dosya üzerinden yapılan kapsam tayininin bağlayıcı olmayacağı nazara alınarak tapu kayıtları ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle okunup kayıtta yazılı hudutlar mahalli bilirkişilere zeminde tek tek göstertilmeli, bilirkişilerce gösterilemeyen hudutların tespiti için taraflara tanık dinletme imkanı sağlanmalı, bilirkişi ve tanıklarca gösterilen hudutlar teknik bilirkişilere haritasında işaret ettirilmeli, kayıtların hudutlarının taşıdığı özellikler ve intikallerdeki değişiklikler konusunda yerel bilirkişi ve tanıklardan bilgi alınmalı, dinlenecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından taşınmazın niteliği, intikali ve tasarrufu sorulup saptanmalı, tespite aykırı sonuca varıldığı takdirde tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilip aykırılığın giderilmesine çalışılmalı, teknik bilirkişilere tapu kayıtlarının miktarlarıyla geçerli olduğu nazara alınarak sabit hudutlardan başlamak üzere her tapu kaydının miktarı kadar araziyi gösterir keşfi takibe imkan verir kroki düzenlettirilmeli, tapu kayıtların sabit hudutlardan başlamak üzere miktarı kadar yer ayırırken davacılar adına tespit edilip kesinleşen taşınmazlarla kamulaştırılan arazi bölümleri dikkate alınmalı ve özellikle dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibariyle davaya konu parseli kapsayıp kapsamadığı kesin olarak belirlenmeye çalışılmalıdır. Bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek; çekişmeli taşınmazın davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Kanun"un 20/C maddesi çerçevesinde miktar itibariyle kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılması halinde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20/B maddesi uyarınca niza gününe kadar kayıt sahibinin kullanımı var ise tapu kaydına değer verilmeli, çekişmeli taşınmazın davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Yasa"nın 20/B ve C maddelerindeki ilkelere göre belirlenecek olan kapsamında kalmadığı sonucuna ulaşılması halinde davalı tarafça sürdürülen zilyetliğin şekli ve süresine göre davalı taraf adına edinme koşulları değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Bu değerlendirme yapılırken, çekişmeli taşınmazın malik hanesinin açık ve davalı olarak tespitinin yapılmış olması nedeniyle, davada 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 30/2 maddesi uyarınca resen araştırma ilkesinin geçerli olacağı gözetilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir…"
    gerekçeleriyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, kadastro tespitine itiraz istemine ilişkindir.
    Davacılar ... ve arkadaşları vekili; davalı ..."a husumet yöneltmek suretiyle Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu dava dilekçesinde; davalının, Marmaris ilçesi Hisarönü köyü Kocakür mevkiinde 1154 m2 miktarındaki doğusu: Duran Tekin ve Salih Çelik, batısı: Ayşe Uysal ve Ali Çetin, kuzeyi: Ayşe Uysal ve Duran Tekin, güneyi: Ali Çetin ve Salih Çelik ile çevrili arazi hakkında açtığı tescil istemli dava neticesinde 08.03.1977 tarihli ve 977/13-20 E-K. sayılı tescil kararı aldığını ve cilt no 40, syf no 20, 7 sıra no"da kaydettirerek mükerrer tapu oluşturduğunu, oysa taşınmazın müvekkilleri adına kayıtlı Mart 1290 tarih 9/18, 9/19 ve 9/20 varak defter sayılı, Eylül 1340 tarih 3, 4, 5 nolu sıra nolu kadim ve sahih tapu kayıtları ile 21.7.1969 tarih 63, 64 sıra , 7.2.1962 tarih, 1-4 sıra geldi kayıtları hudutları içerisinde kaldığını, belgesizden tapu alan bu kişiler yönünden Medeni Kanun’un 931 ve 655. maddelerinin tatbikinin de mümkün olamayacağını ileri sürerek anılan tapu kayıtlarının iptali ile davalının müdahalesinin men’ine karar verilmesini istemiş, davaya konu olan parsel hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır.
    Müdahil davacılar ... ve ... vekili, 1991 ila 1994 yılları arasında düzenlenen gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleriyle müdahillere satışın vaat edildiğini belirterek Ayten Ayfer Şerefli hissesine isabet edecek arazinin ½ oranında müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
    Müdahil davacılar Emine Zeytinoğlu mirasçıları ..., ..., ..., ..., ...; davaya konu taşınmazın ... tarafından 20.10.1995 tarihli gayrimenkul satış vaadi ile kendilerine devredildiğini belirterek asli müdahale taleplerinin kabulü ile taşınmazın adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
    Davalı; davaya konu taşınmazın kendisine ait olduğunu, tapusunun bulunduğunu, davacılar N.M.Şerefli ve arkadaşlarının tutundukları tapu kayıtlarının hukuki kıymetinin bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
    Mahkemece; davacıların miras bırakanı Habibe Hanım’a isabet ettiği bildirilen çiftliklerin paylaşma işleminin 21 Haziran 1885 (1301 H) tarihli başvuru ile yapılmasına karşın, başvuru ile ilgili belgelerin bekletilerek 25 yıl sonra 21 Ağustos 1326 tarihinde yapıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihinde yürürlüğe giren Nizamname hükümlerine göre bu tarihten sonra vakıflarla ilgili olarak her türlü kayıt ve belgelerin tapu idarelerine devredildiği, her türlü tasarruf işlemlerinin devrin yapıldığı tapu idarelerince yapılması gerektiği; miras paylaşımının 1301 tarihinde yapılması nedeni ile tapu maliki Hacı Fevzi Efendinin en geç bu tarihte öldüğünün kabulünün zorunlu olduğu, 1326 tarihine kadar tapu intikalinin yaptırılmayarak beklenildiği ve 1326 da Liva Meclisinde yaptırıldığı; 26 Temmuz 1291 tarihli Nizamname gereği Tapu Memurluğu önünde yapılması gerekirken neden 25 yıl sonra liva meclisinde yaptırıldığının anlaşılamadığı, davacıların dayandıkları bütün tapu kayıtlarının bu kayda dayanan ve bu kayıttan tedavül gören tapu kayıtları olduğu, işlem tarihi itibarı ile uyulması gereken yasal prosedüre uyulmayarak intikal yapılmasının ve bu intikal içinde 25 yıl beklenilmesinin tapunun hukuki kıymetinin kalmadığını gösterdiği, yapıldığı tarihte meri olan yasanın ya da mevzuatın öngördüğü maddi ya da şekli şartları taşımayan işlemlerin hukuki sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, bu durumda tapu kaydının davalı zilyet lehine hukuki kıymetini kaybettiği, davacı ... ve arkadaşlarının tutunduğu tapu kaydının gayri sabit sınırlı olup, dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelemesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dere, dağ, ırmak, tepe, orman, kayalık-taşlık alan gibi yerlerin bulunması, dış hat ya da sınır olarak belirlenen geometrik şeklin tarafları bağlayıcı addedilmesinin olanaksız olduğu, zira tapu kaydını sınırları itibarı ile geçerli bir tapu kaydı saymanın olanaklı olmadığı, tapu kaydının sabit kabul edilebilecek bir sınırı olmadığı için tapu kaydında yazılı miktarın nereden ölçüleceğini tespit etmenin mümkün olmadığı, kadastro çalışması sırasında tespit gören ve özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte olan arazilerin çevresi dağ, tepe, orman, taşlık kayalık ve benzeri arazilerle çevrili küçük sayılabilecek alanlardan oluştuğu, sınırların birleştirilmesi ile oluşan geometrik şeklin içinde kalan arazi yapısı içerisinde miktar itibarı ile uygulama yaparak davacıların tutundukları tapu kapsamında taşınmaz belirlenemeyeceği, tapu kaydının miktarı itibarı ile de uygulanamayacağı, bu açıdan da tapu kaydının hukuki sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı, davacının ise, davalı tarafın taşınmazı kendilerine teb’an ve kiracı sıfatıyla kullandığını kanıtlayamadığı, eski tapu kaydının davacıların zilyetliği ile birleşmediği, mülkiyet iktisabı için zilyetliklerinin bulunmadığı, kaldı ki, tapu kayıtlarının miktar itibarı ile geçerli tapu kaydı olduğu varsayılsa bile; tapu kaydında kayden yazılı taşınmaz miktarı, tapu kaydında malik görünen kişi sayısı, kaydın oluşturulduğu ve tedavül gördüğü zamanın tarımsal üretim metot ve tekniği, toprak işlemenin hayvan ve insan gücü ile yapılması, bir insanın da işleyeceği alanın çok kısıtlı olması hususları nazara alındığında davacıların tutundukları tapu kaydında belirtilen miktarı işlemelerinin, aynı şekilde miras bırakanlarının da işlemesinin mümkün olmadığı, bu boyutta bir arazinin kiracılara verme usulü ile işlenmesi halinde bu durumun yöre halkının gözünden kaçmasının, şahit olan insan bulunamamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tapuda malik görünenlerin davaya konu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapunun hüküm doğurmasının mümkün olmadığı; öte yandan pilot dosya olarak kabul edilen 1996/11 Esas nolu dosyada 3 gün boyunca yapılan keşfin yeterli olmadığı kabul edilse bile, dava konusu taşınmazın Medeni Kanun’un 1926 yılındaki yürürlük tarihinden önceki 10 yıldan fazla süre ile davalı tarafça zilyet edildiği, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un kabulünden sonra kadastro tespitinin yapıldığı tarihe kadar devam ettiği bu nedenle Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesindeki koşulların davalı zilyet lehine gerçekleştiğinden tapunun kıymetini kaybettiği, bu nedenle tapu kaydına kapsam belirlenmesinde yarar olmadığı, kaldı ki taşınmazın bulunduğu mevkide yer alan taşınmazların hali arazi iken 1960"lı yıllarda köylüler tarafından taksim edilerek zirai amaçlı kullanılmaya başlandığı, daha önceden zirai amaçlı kullanılmadığı anlaşılan davaya konu taşınmaz ve komşu taşınmazların-davacıların tutunduğu gayri sabit sınırlı miktar itibarı ile zilyetlik varsa geçerli olan tapu kapsamında kalmadığı ve kalmasının da mümkün olmadığının sabit olduğu, davalının ve müdahil davacı ... ve dava arkadaşları tutunduğu mahkeme kararına istinaden alınan krokili, sabit sınırlı tapu kaydının davaya konu taşınmaza sınırlar ve miktar itibarı ile uyduğu, önceki tarihli olan tapu kaydı hukuki geçerlilik şartlarını taşımadığı için sonradan mahkeme kararı ile alınan davalının ve onun vesilesi ile taşınmazı ondan alan müdahilin tutunduğu tapu kaydının hukuken geçerli olduğu, bir an için davalının ve onun vesilesi ile taşınmazı ondan alan müdahilin tutunduğu tapu kaydının olmadığı varsayılsa bile; yukarıda izah edilen sebeplerle davaya konu taşınmazda bir insan ömrünü aşan eklemeli zilyetliğe istinaden mülkiyeti iktisap koşullarının davalının ve onun vesilesi ile taşınmazı ondan alan müdahilin lehine tahakkuk ettiği gerekçeleriyle diğer davacıların davalarının reddine, müdahil davacılar ... ve müştereklerinin davalarının kabulü ile Hisarönü köyü çalışma alanında bulunan çekişmeli 221 ada 31 parsel sayılı taşınmazın eşit paylarla müdahiller ..., ..., ..., ... ve ... adına tesciline, çekişmeli taşınmazın 2. derece doğal sit alanında kaldığının beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verilmiştir.
    Davacılar ... ve arkadaşları vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece; davacı ... ..."nin mirasçıları davaya dahil edilmeden karar verildiği anlaşıldığından davacı ... ..."nin tüm mirasçılarına tebligat çıkarılarak davaya dahil edilmeleri ile bu şekilde yöntemince taraf teşkili sağlandıktan sonra bir karar verilmesi gereğine işaret edilmek üzere bozulmuş, bozma kararına uyulmak suretiyle yapılan yargılama neticesinde yukarıda belirtilen gerekçelerle davacı ..., ... ve ... ile müdahil davacılar ... ve ..."a yönelik hüküm kesinleştiğinden davalarına yönelik yeniden karar verilmesine yer olmadığına, davacılar ... ve arkadaşlarının davalarının reddine, müdahil davacılar ... ve müştereklerinin davalarının kabulü ile Hisarönü köyü çalışma alanında bulunan çekişmeli 221 ada 31 parsel sayılı taşınmazın eşit paylarla müdahiller ..., ..., ..., ... ve ... adına tesciline, çekişmeli taşınmazın 2. derece doğal sit alanında kaldığının beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verilmiştir.
    Davacılar ... ve arkadaşları vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel Mahkeme önceki gerekçelere ek olarak; tapu kaydına tutunanların bu taşınmazların tamamına yönelik olarak dava açtıkları, Karaca köyü ve İçmeler’de bulunan taşınmazlara yönelik olarak açılan davaların tamamına yakınının neticelendiği, tapu kaydına tutunanlar lehine verilen tek kararın olmadığı, aynı şekilde Hisarönü köyünde bulunan taşınmazlara yönelik davaların %90’ının neticelendiği, tapu kaydına tutunanlar lehine neticelenen tek bir kararın dahi olmadığı, yine Çamlı köyünde tapu kaydına tutunanlar lehine sonuçlanan kararların tarafların uzlaşması ile tesis edildiği, bu köyde tespit gören taşınmazların toplam alanın ¼’ini oluşturan parsellere yönelik davaların tapu kaydına tutunanlar aleyhine neticelenerek Yargıtay 20. Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği, davacıların AİHM’den aldığı tazminatın, makul sürede yargılanma hakkının ihlalinden dolayı verildiği, davacılar tarafından dayanılan tapu kaydındaki hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde benzer evveliyata sahip başka şahıslara ait tapu kayıtlarının da olduğu; bu tapu kayıtlarına dayalı bir çok parselin tespit edildiği belirtilerek sonuç olarak tapu kaydının hukuken geçerli olmadığı, uygulanabilir olmadığı, davacı yanın sunduğu delillerin asıllarının sunulamadığı, ilgili kurumlarca da tanzim edildiklerinin doğrulanmadığı, istimlak edildiği iddia edilen yerlerle ilgili resmi belge olmadığı, istimlak edildiği iddia edilen yerlere ilişkin görülen davaların aleyhlerine neticelendiği, tapu kaydına tutunan davacıların tek tanığı sayılabilecek Mestan Ölmez hakkında yalan tanıklık nedeniyle yapılan yargılama neticesinde mahkûmiyet kararı verildiği, beyanlarına itibar etmenin mümkün olmadığı, Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesindeki koşulların davalı ve ondan satın alan müdahiller lehine gerçekleştiğinden tapunun hukuki kıymetinin kalmadığı, bu nedenle tapu uygulamasına yer olmadığı, önceki tarihli olan tapu kaydı hukuki geçerlilik şartlarını taşımadığı için sonradan mahkeme kararı ile alınan davalının ve onun vesilesi ile taşınmazı ondan alan müdahilin tutunduğu tapu kaydının hukuken geçerli olduğu gerekçeleriyle önceki kararda direnilmiştir.
    Direnme kararı davacı ... ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacıların (davacı Şerefliler) tutunduğu tapu kayıtlarının hukuken geçerli kayıtlar olup olmadığı, davalı tarafın zilyetliğinin Arazi Kanunnamesi’nde (20 ve 78.md.ler) düzenlenen şekilde tapu kaydının hukuki kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunup bulunmadığı, davacı tarafın (davacı Şerefliler) tutunduğu tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekip gerekmediği, sonucuna göre de, mahkemece tapu kayıtlarına kapsam tayini yönünden bozma kararında belirtilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu Marmaris ilçesi, Hisarönü köyünde kain 221 ada 31 parsel sayılı taşınmazın 04.10.2007 tarihinde yapılan kadastro çalışmalarında; 1156,53m2 yüzölçümünde, tarla vasfında, 19.08.1977 tarih 7 sıra tapu kaydı ile ... adına kayıtlı olduğu, hâlen de fiili zilyetliğinde bulunduğu, Marmaris 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1995/273 Esas sayılı dosyasında davalı olduğu belirtilerek mülkiyet hanesi boş ve davalı olarak tespit edildiği, revizyon gören tapu kaydının ... tarafından Hazine ve Hisarönü köyü tüzelkişiliğine husumet yöneltmek suretiyle tescil istemiyle açtığı Marmaris Sulh Hukuk Mahkemesinin 1977/13-30 E.K. sayılı karar neticesinde oluştuğu anlaşılmaktadır.
    Davacılar ... ve arkadaşları vekili, Mihrişah Valide Sultan Vakfı’na ait olan Mart 1290 Safer 1291 tarih, 18 nolu (4000 dönüm); 19 nolu (3000 dönüm) ve 20 nolu (7000 dönüm), maliki Hacı Fevzi Efendi adına kayıtlı tapu kayıtlarına dayandıkları, anılan tapu kayıtlarının kızı Habibe Hanım’a intikal ederek Ağustos 1326 tarih 2-3 ve 4 nolu tapulara gittiği, Habibe Hanım’ın da çocukları Kamil Bey, Celal, Mahmut, Necip’e ölünceye dek bakıp gözetmeleri karşılığında verildiği ve Eylül 1340 tarih 3-4-5 nolu kayıtların oluştuğu; bu kayıtların da 7.2.1962 tarih, 1-4 ve 5 nolu tapulara gittiği; 18 nolu tapu kaydının 23.05.1969 tarih 10 ve 11 nolu tapulara; oradan da 21.07.1969 tarih 63 ve 64 nolu tapulara gittiği, bu kayıtların da Hisarönü köyü 1 ila 169 nolu parsellere revizyon gördüğü; 19 nolu tapu kaydının ise revizyon görmediği; 20 nolu tapu kaydının da Çamlı köyü 373 ila 633 nolu parsellere revizyon gördüğünün belirtildiği, ancak tespitlere itiraz edildiği; tapu kayıtlarının Hisarönü Çiftliği"ne ait Hisarönü köyü 1 ila 169 sayılı parsellere revizyon gören sınırlarının; D: Mezar Gediği, B: Dikili Taş, K: Löngöz, G: Kırvasil Beli ve bu yerden müfrez çiftlik; Gelibolu-Söğüt Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 1 sıra numarada 639 hektar 5240 m2 yüzölçümündeki (7000 dönüm) kadastro sırasında Çamlı Köyü 373 ila 633 sayılı parsellere revizyon gören sınırları; D: Kocalan ve Balan Dağı, B: Taşbük ve Löngöz, K: Çilecik Gediği, G: Gökbel ve Karadağ ve Mezar Gediği ile çevrili olan ve Örköz (Ergöz) Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 4 sıra numarada 275 hektar 7907 m2 (3000 dönüm) yüzölçümündeki ve kadastro sırasında hiç bir parsele revizyon görmeyen sınırları; D: Mezar Gediği, B: İnbükü ve Dikilitaş K. Löngöz, G: Gölenya Beli sınırlı kayıtlar olduğu ve bu kayıtların doğru temele dayanan, intikalleri düzenli yapılan tapu kaydı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
    Davacı ... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtları, hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar sabit hudutlu tapu kayıtları olmadığından hudutları ile değil, miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır.
    Hukuk Genel Kurulunda görüşmeler sırasında, davacı tapu maliklerinin dayandığı Mart 1290 Safer 1291 tarih 18-19 ve 20 nolu kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların Marmaris Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda da belirtildiği gibi, gayrisahih (tahsisat kabilinden, irsadi ) vakıf taşınmazı olarak Mihrişah Valide Sultan Vakfına ait olan ve geliri vakfedilen miri araziler olduğunun aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak açılan Yargıtaydan geçen ve kesinleşen bir çok dava sonucunda saptandığı belirtilmiştir.
    Öte yandan miri arazilerde uygulanan 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddesinin yürürlükte olduğu da tartışmasızdır. Dava konusu edilen taşınmazda da koşulları varsa bu hükümler uygulanacaktır. Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinin uygulanmasında öncelikle dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olması gerekir. Diğer iktisap şartları da şöyle sıralanmaktadır:
    1) Davacının kesintisiz 10 yıl boyunca araziye malik sıfatıyla zilyet olması
    2) Davacının süre boyunca küçük veya gayri mümeyyiz olmaması
    3) Davacının araziye kaba güçle el koymuş olmaması
    4) Arazinin ulaşması çok uzun sürecek uzak bir yerde olmaması (Sahibinin yaşadığı yer açısından)
    5)Davacının araziyi geçerli bir sebep olmaksızın ele geçirip kullandığını süre içinde ikrar ve itiraf etmiş olmaması.
    Şu hâlde, 10 yıl boyunca malik sıfatıyla zilyet olma, Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesine göre hak kazanmanın temel şartıdır. 20. maddenin aradığı maddi vakıaların ve kanuni şartların Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihine dek tamamlanmış olması gerekir. Buna göre, miri arazi niteliğindeki tapulu taşınmaz zilyedi tarafından malik sıfatıyla 04.10.1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun’dan geriye doğru yani en az 1916 yılından 1926 yılına kadar kullanılıyorsa ve anılan maddedeki diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde zilyet lehine tescil kararı verilebilecektir. Bunun yanı sıra edinim koşullarının oluşup oluşmadığının, her parsel yönünden ayrı ayrı irdelenmesi, parsel bazında tapu kaydının hukuki kıymetini koruyup korumadığının değerlendirilmesi gerekir. Tapu kaydının dava konusu edilen bir taşınmaz yönünden Arazi Kanunnamesi’nde belirtilen hükümler gözetilerek hukuki kıymetini yitirmiş olması, o tapu kaydının tamamen hukuki kıymetini yitirdiği anlamına gelmeyip, sadece dava konusu edilen ilgili taşınmaz yönünden hukuki kıymetini kaybettiğini gösterir. Başka bir taşınmaz yönünden aynı tapu kaydı, Arazi Kanunnamesi’ndeki koşullar oluşmamışsa hukuki kıymetini koruyacaktır.
    Mahkemece dikkate alınması gereken husus, dava konusu edilen taşınmaz kadim tarım arazisi ise zilyedi lehine 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20.maddesinde düzenlenen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasıdır. Taşınmaz kadim tarım arazisi olmayıp, hali arazi gibi zilyet edilmesi olanaklı bir yer değilse, en az 1916-1926 yılları arası 10 yıl zilyet olma koşulu gerçekleşmiş olmayacağından ve tapu hukuki kıymetini kaybetmeyeceğinden tapu kaydının kapsamının belirlenmesi ve hak sahibi olacak kişinin belirlenen bu kapsamdaki yeri kullanıyor olması gerekir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; mahkemece yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar; davaya konusu taşınmazların bulunduğu mevkiin öncesinde hali arazi iken 1960-1970"li yıllarda her haneye bir parça düşecek şekilde köylüler tarafından taksim edilerek kullanılmaya başlanıldığını, davaya konu taşınmazın taksimde Yaşar Gökgöz"e düştüğünü onun da Emine Zeytinoğlu"na sattığını, müdahil davacılar tarafından dayanılan tapu kaydının dava konusu yere uyduğunu beyan etmişlerdir. Dosyaya sunulan ziraatçı bilirkişi raporunda, dava konusu taşınmazın imar ihyasının tamamlanamadığını, bataklık karakterde tarım dışı arazi olduğunu belirtmiştir. Bu durumda, davalı/müdahil davacıların davaya konu taşınmaz üzerinde zilyetliğinin (1916-1926 yılları arası, Arazi Kanunnamesi, madde 20) kanıtlanamamış olması nazara alındığında tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettikleri kabul edilemeyeceğine göre, bu kayıtların mahalline doğru şekilde uygulanıp 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. (B-C) maddesinde öngörülen şekilde tapu kayıtlarına kapsam tayin edilmesi gerekir.
    Dayanılan tapu kayıtlarına kapsam tayin edilmesinde izlenecek yöntem ise; öncelikle yukarıda bahsedildiği üzere tapu kayıtlarının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesi uyarınca miktarı ile geçerli tapu kayıtları olduğu gözetilerek kapsamının belirlenmesidir. Dava konusu taşınmaz belirlenen bu kapsam içerisinde kalıyorsa 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesinde düzenlenen; “Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılır.” hükmü de göz önünde bulundurularak, kayıt kapsamında kalan bu yerler dava tarihi itibariyle kayıt sahibi tarafından kullanılıyor ise tapu kaydına değer verilmelidir.
    O hâlde mahkemece yapılacak iş; bozma ilamında belirtildiği gibi aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak aynı çalışma alanında (veya çiftlik hudutları içerisinde) yer alan taşınmazlarla ilgili dava dosyaları birleştirilmeli, aynı tapu kayıtlarına dayanılarak tapu malikleri veya onların halefleri adına tescil edilen, bedeli davacılara ödenmek suretiyle kamulaştırılan veya herhangi bir nedenle bu kayıtların kapsamında kaldığı kabul edilip tescil edilen tüm taşınmazların onaylı tutanak suretleri getirtilip dosyaya konulduktan sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen ve davada menfaati bulunmayan şahıslar arasında seçilecek yerel bilirkişilerle, taraf tanıkları ve teknik bilirkişiler huzuruyla keşif icra edilmelidir. Keşif sırasında tapu kayıtlarının miktarıyla geçerli olduğu ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesine uygun yapılmadığı için Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam tayininin bağlayıcı olmayacağı nazara alınarak tapu kayıtları ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle okunup kayıtta yazılı hudutlar mahalli bilirkişilere zeminde tek tek göstertilmeli, bilirkişilerce gösterilemeyen hudutların tespiti için taraflara tanık dinletme olanağı sağlanmalı, bilirkişi ve tanıklarca gösterilen hudutlar teknik bilirkişilere haritasında işaret ettirilmeli, kayıtların hudutlarının taşıdığı özellikler ve intikallerdeki değişiklikler konusunda yerel bilirkişi ve tanıklardan bilgi alınmalı, dinlenecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından taşınmazların niteliği, intikali ve tasarrufu sorulup saptanmalı, tespite aykırı sonuca varıldığı takdirde tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilip aykırılığın giderilmesine çalışılmalı, teknik bilirkişilere tapu kayıtlarının miktarlarıyla geçerli olduğu nazara alınarak sabit hudutlardan başlamak üzere her tapu kaydının miktarı kadar araziyi gösterir keşfi takibe imkan verir kroki düzenlettirilmeli, tapu kayıtlarına sabit hudutlardan başlamak üzere miktarı kadar yer ayırırken davacılar adına tespit edilip kesinleşen taşınmazlarla kamulaştırılan arazi bölümleri de dikkate alınarak, dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibariyle davaya konu taşınmazları kapsayıp kapsamadığı kesin olarak saptanmaya çalışılmalı, aynı şekilde karşı tarafın dayanağını oluşturan kayıtlar da oluşum belgeleri ile yerel bilirkişi ve tanıkların yardımı ve uzman bilirkişi aracılığı ile mahalline uygulanıp kapsamları belirlenmeye çalışılmalıdır. Bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek; çifte tapu durumunun doğması halinde eski tarihli ve sahih esasa dayanan kayda değer verilerek; karşı tarafın dayanağını oluşturan ve tescil ilamları ile oluşmuş tapu kayıtları yönünden tescil ilamlarının taraf olan kişiler ile Hazineyi bağlayacağı ve aralarında kesin hüküm oluşturacağı, çekişmeli taşınmazın malik hanesinin hukuken açık ve davalı olması nedeniyle, davada 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 30/2. maddesi uyarınca resen araştırma ilkesinin geçerli olacağı hususları gözetilerek ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, hudutları itibariyle çok geniş alanı kapsayan (Mart 1280 tarih 18, 19 ve 20 nolu) tapu kapsamında kalacak taşınmazlara ilişkin dava dosyalarının birleştirilmesine gerek olmadığı, bunun yerine tapu kapsamında kalan aynı köy, aynı ada içerisindeki yerlerle ilgili kılavuz dosya seçilerek bu dosya üzerinden tapu uygulaması yapılarak miktarı ile geçerli olan eski tapu kayıtlarının kapsamının belirlenebileceği, tapu kayıtlarının revizyon gördüğü kesinleşen veya davalı olduğu belirlenen tüm parsel tutanakları ve kamulaştırma yapılan alanlar göz önünde bulundurularak, bu kayıtların yüzölçümlerinin toplanması ile tapu malikleri adlarına tescil edilen miktarın tespit edilebileceği, TMK"nın (1926) yürürlük tarihinden önceki zilyetliği bilebilecek yerel bilirkişi ve tanık bulmanın imkansız olduğu da düşünüldüğünde bu yolla daha kısa şekilde çözüme ulaşılabileceği belirtilerek hükmün bu değişik gerekçelerle bozulması gerektiği görüşleri ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
    Açıklanan nedenlerle Özel Daire bozma kararında belirtilen gerekçelerle direnme kararı usul ve yasaya aykırı olup bozulmalıdır.
    SONUÇ: Davacılar ... ve arkadaşları vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.06.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi