HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu"nca dilekçe, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440.maddesi gereğince, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
1-Dava alacak istemine ilişkindir.
Mahkemece istemin reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 03.05.2010 gün ve 2009/7412-5365 sayılı kararı ile esastan bozulmuştur.
Bozma üzerine mahkemece ilk kararda direnilmiş; direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz istemi üzerine yapılan inceleme sonunda, Hukuk Genel Kurulu’na ait 01.02.2012 gün 2012/19-60-45 sayılı karar ile yasal temyiz süresi geçtikten sonra ibraz edilen temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiş, davacı vekil karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Temyiz isteminin süresinde yapılıp yapılmadığının tespit edilebilmesi için öncelikle direnme kararının belirli bir yerde meslek icra eden davacı avukatına usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediğinin üzerinde durulması gereklidir.
7201 sayılı Tebligat Kanununun 11., Avukatlık Kanununun 41. ve Hukuk Muhakemeleri Kanununun 73. maddeleri gereğince vekil ile takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması zorunludur.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icrası” başlıklı 17. maddesinde; “belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine… yapılır.” denilmektedir.
Tebliğ tarihi itibariyle yürürlükte olan Tebligat Tüzüğü’nün “Meslek ve sanat erbabına tebligat” başlıklı 23. maddesinde, belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlerin, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğin aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı, Tebligat Rehberinin “Muhatabın Geçici Olarak Başka Yere Gitmesi” başlıklı 59. maddesine göre de; muhatap adına kendilerine tebliğ yapılacağı gösterilen kişilerin, muhatabın geçici olarak başka yere gittiğini belirtmeleri halinde, keyfiyet ve beyanda bulunanın hüviyetinin tebliğ mazbatasına yazılarak altının beyan yapana imzalatırılacağı ve tebliğ evrakının bu kişilere verileceği, bu kişilerin tebliğ evrakını kabule mecbur olduğu, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin geçici olarak başka bir yere gittiğini belirten kimsenin beyanını imzadan kaçınması halinde posta memurunun beyana göre gerekli şerhi vererek imzalayacağı düzenlenmiştir.
Mevcut düzenleme dikkate alındığında belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde bunlara yapılacak tebliğ, o kişinin aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılmalıdır. Bir başka deyişle muhatabın daimi işçisi şeklinde yapılan tebligatın geçerli olabilmesi için, muhatap adına tebligat yapılan kişinin gerçekte muhatabın daimi işçisi olması ve muhatabın bulunamaması halinde ise yukarıda mevzuatta belirtilen şekli işlemlerin yerine getirilerek tebligatın yapılması gereklidir. Aksi takdirde yapılan tebligat usulsüzdür.
25.01.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin “Muhatabın geçici olarak başka yere gitmesi” başlıklı 29. maddesinde de; tebliğ yapılacak olanın geçici olarak başka yere gittiğini belirtmesi halinde, tebliğ memurunun muhatabın hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazacağı, tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalattıracağı ve tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunana vereceği ve bu kişilerin, tebliğ evrakını kabule mecbur olduğu, bu kişilerin beyanlarını imzadan kaçınmaları ve tebliğ evrakını kabul etmemeleri durumunda, tebliğ memurunun bu hususu tutanağa yazarak imzalayacağı ve tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim edeceği ve teslim ettiği kişinin adresini içeren ihbarnameyi gösterilen adresin kapısına yapıştıracağı belirtilmiştir.
Somut olayda; davacı vekili, “… Sivas” adresinde mesleğini icra etmektedir. Direnme kararı Avukat E.’ye, “…Sivas” adresine tebliğe çıkarılmış, “tebliğat evrakı işçisi(üzeri çizilmiş),memur(üzeri çizilmiş), amiri (üzeri çizilmiş) Av. S. imzasına 23.08.2011 tarihinde tebliğ edilmiştir” şekliyle tebliğ edilmiştir.
Dosya kapsamına göre “Av S.” davacı vekili değildir ve yine dosya kapsamına göre aynı binada 501 numaralı işyerine ait vergi kaydı da bulunmaktadır.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler dikkate alındığında tebligat yapılan Av. S’nin 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 17. maddesinde belirtilen “daimi memur veya müstahdem” niteliğinde olmadığına göre 23.08.2011 tarihli tebligat işleminin geçersiz olduğu tartışmasız olup, geçersiz tebligat nedeni ile temyiz süresinin başladığının ve temyiz süresinin kaçırıldığının kabul edilmesi doğru değildir.
Bu nedenle karar düzeltme isteminin kabulü ile Hukuk Genel Kurulu’na ait 01.02.2012 gün 2012/19-60-45 sayılı bozma kararının kaldırılıp işin esasının incelenmesine karar verilmiştir.
2-İşin esasına geçilmeden önce önsorun olarak usulüne uygun bir direnme kararının var olup olmadığı tartışılmıştır.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
HMK’nun 294. maddesinin 3 fıkrasında ise “Hükmün tefhimi herhalde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.
Ayrıca, bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır.
Nitekim Yargıtay"ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulu"nun 19.6.1991 gün 323-391 sayılı; 10.09.1991 gün 281-415 sayılı; 25.9.1991 gün 355-440 sayılı; 05.12.2007 gün 981-936 sayılı; 23.01.2008 gün 29-4 sayılı; 05.10.2011 gün 607-604 kararları).
Somut olaya gelince; mahkemece aslolan kısa kararda yukarıda açıklanan mevzuata uygun hüküm fıkrası oluşturulmamış sadece "direnilmesine " denilerek önceki karara atıf yapılmakla yetinilmiştir.
Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmü de bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.
Şu durumda mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmasıdır.
Mahkemenin, yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan biçimde usulün öngördüğü niteliklere haiz bulunmayan kısa kararı usul ve yasaya uygun değildir.
Direnme kararının bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440.maddesi gereğince yapılan karar düzeltme incelemesi sonunda davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile, Hukuk Genel Kurulu’nun 01.02.2012 tarih ve 2012/19-60 E, 45 K.sayılı kararının kaldırılmasına, direnme kararının yukarıda (2) numaralı bentte gösterilen değişik nedenden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı H.U.M.K."nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, aynı Kanun"un 440/III. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.12.2012 gününde, oybirliği ile karar verildi.