1. Hukuk Dairesi 2014/2871 E. , 2015/1937 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : KAYSERİ 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/11/2010
NUMARASI : 2010/345-2010/562
Taraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, ortak mirasbırakanlar Salih ve Kerime"den intikal eden terekenin taksimi konusunda davalılar ile şifahen anlaştıklarını ve bu anlaşmaya istinaden bir kısım taşınmazların kendisine bırakılarak üzerine de nakden ödeme yapılmasının kabul edildiğini, taşınmazların ferağının tapuda yapıldığını, ancak davalıların taahhüt ettikleri ödemeyi yapmadıklarını, diğer taraftan yapılan intikal ve taksim işleminde de taraflara verilen taşınmazlar arasında afaki bir fark bulunduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Davalılar, davacıya nakdi ödeme yapılacağı iddiasının yazılı delil ile kanıtlanması gerektiğini, iddiaların doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, hile hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 853 ada 2518 parsel sayılı taşınmazdaki 17 nolu bağımsız bölüm, 907,961,2140,2801,3101,2710,906 ve 113 parsel sayılı taşınmazların tarafların murisi S. A.. adına kayıtlı iken ölümü ile mirasçılarına intikalinden sonra 16.08.2005 tarihli akitle davacıya vekaleten vekili davalı İ.. A.. tarafından yapılan rızai taksim neticesinde 113 ve 2140 parsel sayılı taşınmazların davacı adına tescil edildikleri anlaşılmaktadır.
Dava dilekçesi içeriği ve iddanın ileri sürülüş biçiminden davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı görülmektedir.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1)
Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; mahkemece yukarıdaki ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde ve dava dilekçesinde ileri sürülen iddialar doğrultusunda, davacının vekâletle verdiği yetki dışında vekilin işlem yapıp yapmadığı, davacıyı zararlandırma kastıyla değeri düşük taşınmazların verilip verilmediğinin araştırılması, taraf delillerinin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken hukuki nitelemede yanılgıya düşülerek davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davacının temyiz itirazları bu sebeple yerindedir.Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.