14. Hukuk Dairesi 2018/1745 E. , 2018/8672 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 17.05.2011 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 01.07.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Dairemizin 22.01.2018 günlü mahalline iade kararı sonrası dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar vekili, müvekkillerinden ... "ın 08.12.2007 tarihli gayrimenkul alım satım sözleşmesiyle dava dış ... ... Ltd Şti’nden 467 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan B9 No’lu villayı satın aldığını, bedelini ödediğini, ancak yabancılara devir ve tescil prosedürlerinin uzun zaman alması nedeniyle davacı ... ve ortağı olan diğer davacı ... ’ın 03.09.2008 tarihli taahhütname ile bu taşınmazın davalı ... adına tapuya tesciline muvafakat ettiklerini; daha sonra müvekkili ...’ın ihtiyaç nedeniyle kredi kullanmak istediğini, ancak taşınmaz davalı ... adına kayıtlı olduğu için aralarında yaptıkları bir sözleşmeyle taşınmazı teminat olarak göstererek davalı ...’ın davacı ... için kredi çekmesi hususunda ... ile ...’ın anlaştıklarını, bu anlaşmada diğer davac ... ’ın imzasının olmadığını, anlaşma gereği kredi çekildikten sonra paranın büyük kısmının davalı ...’da kaldığını,... ’ın davalıya müracaat ederek kalan kredi borcunu ödemek suretiyle taşınmazın tapusunu istediğinde davalının anlaşmanın 2. ve 6. maddeleri gereğince artık taşınmazla ilgili talepte bulunamayacaklarını söylediğini, müvekkillerinin iyiniyetli olarak sorunun çözümü için uğraştıklarını ancak sonuç alamadıklarını, daha sonra davalı ...’a bu konuda ihtarname çektiklerini, davalının ihtarnameyi tebliğ aldıktan sonra taşınmazı kötüniyetli olarak ve davacıları zarara uğratmak kastıyla diğer davalı ...’e devrettiğini, davalının avukat olduğunu, müvekkillerinin kendisine güvenerek tescil işlemine muvafakat ettiğini, karşılığında da hizmet bedelini ödediklerini ileri sürerek taşınmazın davalı ... adına olan tapu kaydının iptaliyle davacılar adına tapuya kayıt ve tesciline, bunun mümkün olmaması halinde şimdilik 200.000,00TL’nin ihtarname tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte davalılardan alınarak müvekkillerine verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme, tarafların birbirlerini ibra ettikleri gerekçesine dayanarak davanın reddine karar vermiştir.
Hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Bu bilgiler ışığında somut olaya gelince: Dosya içindeki bilgi ve belgelerden, davacılardan ... ile dava dışı ... ... Ltd Şti arasında düzenlenen 08.12.2007 tarihli (harici) gayrimenkul alım satım sözleşmesiyle ... ’ın 467 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan B9 No’lu villayı 265.000 Euro bedelle satın aldığı, satış bedelini ödediği; 03.09.2008 tarihli taahhütname başlıklı belgede davalı ...’ın, davaya konu B9 No’lu villanın mülkiyetini ... ve ... adına ve hesabına, görünürde kendi adına aldığı; her ne kadar tapu kaydı Cihan adına görünse de bunun yabancılara satış işlemlerinin yapılmasındaki süreçte ... ve ... ’ın haklarını korumak için yapıldığının beyan edildiği; dava konusu bağımsız bölümün 08.09.2008 tarihli satış işlemiyle dava dışı ... ... Ltd Şti adına tapuda kayıtlıyken davalı ... adına tapuya kayıt ve tescil edildiği; davalı ... ile davacı ... arasındaki 18.12.2008 tarihli sözleşmede davalı ...’ın dava konusu B9 No’lu villayı teminat göstermek suretiyle ... ’a verilmek üzere 1 yıllık kredi kullanacağı ve parayı bankadan aldığında 5 aylık taksit tutarıyla hizmet bedeli olan 5.000,00TL’yi kendine ayırdıktan sonra kalanını Roman’a vereceği, iş bu anlaşma ile 03.09.2008 tarihli taahhütnamenin geçersiz hale geldiği; bankadan alınıp ... ’a verilen kredi parasının bir taksitinin geciktirilmesi ve/veya ödenmemesi halinde ...’ın B9 No’lu villayı kendi mülkiyetine alabileceği, satabileceği veya krediyi kapatmak için her türlü tasarruf yetkisini kullanabileceği hususlarının düzenlendiği; bunun üzerine davalı ...’ın B9 no’lu taşınmazı teminat göstererek ... Bankası’ndan 50.000 TL tutarında kredi kullandığı; davacıların tapu devredilmesi için davalı ...’a ihtarname çektikleri,... ’ın da ihtarnamenin tebliğinden bir gün sonra 20.04.2011 tarihinde dava konusu bağımsız bölümü diğer davalı ...’e devrettiği, anlaşılmıştır.
Öte yandan, 06.10.2010 tarihli adi yazılı ibraname ile davacı ...’ın B9 No’lu taşınmazın satışı, geri alınışı sebebiyle ayrıca kanundan veya taahhütname sözleşmesinden doğan hiçbir nam ve şekil altında bir alacağının kalmadığını, maddi veya manevi olarak herhangi bir hak talebinde bulunmayacağını, ...’ı geçmişe dönük olarak bütün hakları ve alacakları bakımından koşulsuz şartsız ibra ettiğini belirttiği; ... Noterliğinin 23.12.2010 tarihli, 3554 sayılı belgesiyle davacı ... ’ın Türkiye Cumhuriyetindeki bütün hak ve yükümlülüklerini dava dışı ... ’ye devrettiğini,... ve Av. ... ile birlikte ... , ... ve çevresinde yapılan tüm iş ve işlemlerle ilgili olarak herhangi bir hak talep etmeyeceğini ve şikayette bulunmayacağını garanti ve taahhüt ettiği, ... ve ... ile tüm mali ilişkilerinin sona erdiğini ve tarafların birbirlerine karşı başka bir şikayetlerinin bulunmadığını beyan ettiği anlaşılmıştır.
Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığını, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığını belirlerken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.(Türk Borçlar Kanunu m.74)
Mahkemece, tarafların ibralaştıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, davacıların şikayeti üzerine davaya konu 06.10.2010 tarihli ibranamelerin baskı ve zorla imzalatıldığı iddiasını da içerir şekilde, davalı ... hakkında dolandırıcılık suçundan kamu davası açıldığı ve yargılamanın devam ettiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda ceza davasının sonucunun beklenmesi, ondan sonra işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeplerle temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.12.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.