4. Hukuk Dairesi 2015/6267 E. , 2016/5428 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 07/07/2014 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 23/12/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız şikâyet nedeniyle kişilik haklarının ihlaline dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının .... Yönetim Kurulu Başkanı olduğunu, kendisinin 2008-2013 tarihleri arasında aynı sitede denetçi olarak çalıştığını, davalının kendisi hakkında kat maliklerinden aidat olarak toplanan paraları zimmetine geçirdiği ve bu şekilde haksız kazanç sağlayarak siteyi zarara uğrattığı iddiasıyla şikayette bulunduğunu, bu nedenle soruşturma geçirdiğini, hakkında takipsizlik kararı verildiğini belirterek manevi tazminat talep etmiştir.
Davalı, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davalının gerekli araştırmayı yapmadan davacıyı şikayet ettiği, tüm kat maliklerine duyurduğu, davacının şikayet hakkını kötüye kullandığı, bu şikayet üzerine davacı hakkında soruşturma yapıldığı, davacının yaşadığı çevrede küçük düştüğü gerekçesiyle manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK’nın 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikâyet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Edirne Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/10897 esas sayılı soruşturma dosyasında; şüphelilerin davacı ... ve dava dışı .... olduğu, müştekinin ... olduğu, güveni kötüye kullanma ve zimmet suçlarından haklarında soruşturma yapıldığı, soruşturma sırasında alınan 13/01/2014 tarihli bilirkişi raporunda; şüphelilerin görev yaptığı dönemlerle ilgili hesap özetleri çıkarıldığı, görev süresi bitimi olan 2012-2013 hesap dönemi sonucunda 31/05/2013 tarihi itibarıyla kasada bulunan 659,35 TL tutarın yeni seçilen döneme devredilmesi gerektiği, rapor üzerine dava dışı şüpheli ...."in alınan ifadesinde; seçim dönemi olduğu için dava konusu paranın bankaya yatırma olanağı bulunmadığını, 600-700 TL parayı elden ..."a teslim ettiğini, ..."ın da bu durumu alınan ifadesinde kabul ettiği ve teslim aldığına dair herhangi bir belge vermediğini beyan ettiği, şüpheliler hakkında kamu davası açmayı gerektirir yeterlilikte şüphe oluşturacak delil elde edilemediği gerekçesiyle takipsizlik kararı verildiği anlaşılmıştır.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; kasada bulunan paranın eksik olduğu ve şikayet için yeterli emare bulunduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki; dava dışı ...."in beyanına göre seçim dönemi olması nedeniyle bilirkişi raporunda belirtilen miktarın sonradan davalıya elden teslim edildiği hususu takipsizlik kararı içeriğinden de anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle istemin tümden reddi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda gösterilen nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA; bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 21/04/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.