23. Hukuk Dairesi 2014/6139 E. , 2015/4654 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki iflas davasında yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hüküm süresi içinde davacı asıl tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmiştir.
Temyize konu karar niteliği gereği duruşmaya tabi olmadığından duruşma isteminin reddiyle incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Davacı, davalı kurum nezdindeki üç adet Euro hesabı, bir adet ABD Doları hesabı olmak üzere dört adet münferit hesap sahibi olup doğal hissedar devir ve temlik nedeniyle alacaklı olduğunu, davalı anonim şirketin borca batık ve iflas etmiş olduğundan tasfiyenin İİK hükümlerine göre yapılması gerektiğini, davalı kurumun pasiflerinin aktiflerinden fazla olduğunu, borca batık müflis şirket olduğunu, tasfiyenin 14 yıldır bitmediğini, şirketin 2001 yılında büyük zarar ettiğini, ödemelerin 2001 yılından itibaren tamamen durdurduğunu, bu nedenle dahi doğrudan iflasına karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek, davalı şirketin iflasına karar verilmesini, şirket tasfiyesinin İİK hükümlerine göre yapılmasını, alacaklarının muacceliyetinin, ödenmesi gerektiğinin ve işlemiş faizlerin ödenmesinin hüküm altına alınmasını, zamanaşımı süresinin ve hak kaybının kesilmesini, maddi manevi tazminat ve munzam zarar haklarının saklı tutulmasını talep ve dava etmiş, 26.09.2012 havale tarihli dilekçesi ile; davanın, TTK"nın 446. ve İİK"nın 179.vd. maddeleri uyarınca davalı şirketin pasiflerinin aktiflerinden fazla olması nedeniyle iflas davası olduğunu belirtmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; şirketin pasiflerinin aktiflerinden fazla olması nedeni ile iflasına karar verilmesine dair davada öncelikle davacının alacaklı olmasının zorunlu olduğu, doğrudan doğruya iflas davalarında, iflasın açılmasından önce iflas yolu ile icra takibi yapılması söz konusu olmadığından davacının alacaklı sıfatının kanıtlanmasının zorunlu olduğu, bu durumda borca batık olduğu ileri sürülen şirketin iflasını, şirket yetkilisi ve tasfiye memurları dışında alacaklı isteyebilir ise de belirtildiği üzere iflas isteyen kişinin öncelikle alacaklı olup olmadığının tespit edilmesi gerektiği, ...2. Asliye Ticaret Mahkemesi"nin 2001/508 E., 2003/105 K. sayılı Yargıtay aşamasından geçerek kesinleşen kararına göre, davacının o dava tarihi olan 13.03.2001 tarihi itibari ile alacaklı olmadığı, zira şirketin tasfiye işlemlerinin sonuçlanmadığı, bu nedenle davasının reddedildiği, gerek işbu iflas davasının açıldığı 26.08.2013 tarih itibariyle gerekse yargılama sırasında tasfiyenin halen devam ettiği, davacıya henüz ödeme sırasının gelmediği, ancak davacının hesabının izlendiği, bu suretle tasfiyenin sonuçlanmadığının anlaşıldığı, davacının bu şartlar altında kanunda belirtilen şekilde ve mevcut durum itibari ile ve halihazırda hukuken alacaklı konumunda bulunmadığı sabit iken iflas davası açmasının olanaklı bulunmadığı, aksi düşünce kabul edildiği takdirde, davacı ve benzer durumda olan birçok kişinin davalı şirkete yönelik olarak açmış olduğu ve yine aynı gerekçeler ile ret olunan ve kesinleşen davalar ile hukukun kendisine mevcut durum itibari ile alacaklı sıfatını tanımadığı kişi veya kişilerin, doğrudan iflas davası açmak sureti ile kanun dairesinde ve Bakanlık denetiminde yürütülen tasfiye işlemlerinin bütün olarak geçersiz sayılmasına, iflas hükümlerini kullanmak sureti ile alacaklarına kavuşması için bir yol açmak anlamına geleceği, bu durumun 4389 sayılı Yasa hükümlerinin, bu çerçevede mahkemelerce verilen ve Yargıtay onamasından geçerek kesinleşen mahkeme kararlarının başka yollarla etkisiz konuma girmesine yol açacağı, açıkça kanuna karşı hile olduğu, davacının adı geçen yöntemlerle elde etmesine kanunun imkân vermediği bir hakkı iflas yolu ile elde etmesinin kabul edilemeyeceği, davacının davalı şirketin pasiflerinin aktiflerinden fazla olması nedeni ile şirketin iflasına karar verilmesine yönelik açmış olduğu davanın sübut bulmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı temyiz etmiştir.
Dava, 6762 sayılı TTK"nın 446/2 ve İİK"nın 179. madde hükümleri uyarınca doğrudan iflas istemine ilişkindir.
Mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu"nun 20/6-d maddesi, “Bu Kanun"un 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre faaliyet izni kaldırılan özel finans kurumunun yönetim ve denetimi, Birlik tarafından atanan ve beş kişiden oluşan Tasfiye Kuruluna intikal eder. Faaliyet izninin kaldırılmasına ilişkin Kurul kararının Resmî Gazete"de yayımlandığı tarihten itibaren özel finans kurumu hakkındaki ihtiyati tedbir dahil her türlü icra ve iflas takibatı durur. Faaliyet izninin kaldırıldığı tarihten itibaren özel finans kurumunun alacaklıları, alacaklarını temlik edemez veya bu sonucu doğuracak işlemleri yapamazlar. Tasfiye Kurulu özel finans kurumunu genel hükümlere göre tasfiye eder. Özel finans kurumlarının tasfiye işlemlerinde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümleri uygulanmaz.” hükmünü içermektedir.
Bilindiği üzere, mülga 4389 sayılı Kanunu"nun 14 /3 ve 4. numaralı fıkralarındaki şartların oluştuğu tespit edilen (davalı) ,,, Kurumu A.Ş."nin faaliyet izni, aynı Kanun"un 20/6. madde hükmü uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu"nun 10.02.2001 tarih ve 171 sayılı kararına istinaden kaldırılmıştır.
Öte yandan, 23.06.1999 tarihinde yürürlüğe giren mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu, ilk olarak 23911 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 19.12.1999 tarihli 4491 sayılı Kanunla, daha sonra da 29.05.2001 tarih ve 24416 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4672 sayılı Kanunla değiştirilmiştir. 4672 sayılı Kanunla değiştirilen mülga 4389 sayılı Bankalar Kanununda özel finans kurumlarının tasfiyesine ilişkin yeni hükümler getirilmiş olmakla birlikte aynı Kanun"un geçici 2/a maddesinin, "Bu Kanunun yayımı tarihinden önce faaliyet izni kaldırılan özel finans kurumları hakkında bu Kanunla özel finans kurumlarının tasfiyesine ilişkin olarak getirilen hükümler uygulanmaz" hükmü uyarınca, bu hükümlerin tasfiye süreci daha önce başlayan ve devam eden finans kurumlarına uygulanmayacağı hükme bağlanmıştır.
Bu çerçevede, tasfiye halindeki şirketin faaliyet izni 10.02.2001 tarihinde kaldırılmış bulunduğundan, davalı şirket hakkında 4672 sayılı Kanunla değişik mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu"nun tasfiyeye ilişkin hükümleri uygulanmayacaktır. Dolayısıyla, ,,, Kurumu A.Ş."nin tasfiye süreci 4491 sayılı Kanunla değişik mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu"na tabi kılınmıştır. 4491 sayılı Kanunla değişik mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu"nun 20 /6 - a bendinde, özel finans kurumlarının faaliyet izninin kaldırılması için gerekli olan şartlar ile özel finans kurumlarına Bankalar Kanunu hükümlerinden hangilerinin uygulanmayacağı hükme bağlanmıştır. Anılan maddede bankaların faaliyet izinlerinin kaldırılmasının sonuçlarını düzenleyen 16. maddenin özel finans kurumları için uygulanmayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu durumda, davalı şirketin 16. madde hükmüne dayanılarak mevduat sahipleri yerine Fon"ca iflası istenemeyecektir. Nitekim, aynı Yasa"nın 2. maddesi, "bu Kanunda açıklık olmayan hallerde genel hükümler uygulanır." hükmünü içermektedir. Bu bağlamda 4491 sayılı Kanunla değişik 4389 sayılı Bankalar Kanunu özel finans kurumlarının faaliyet izninin kaldırılmasının sonuçlarını genel hükümlere tâbi kılmıştır.
Özel finans kurumlarının anonim şirket şeklinde ortaklık yapısına sahip olmaları nedeniyle uygulanacak genel hükümler Türk Ticaret Kanunu"nun anonim şirketlere ilişkin hükümleridir. Faaliyet izni kaldırılan şirket, 6762 sayılı TTK"nın 434/1 numaralı fıkrasının 2. bendine istinaden amacı imkânsız hale geldiği için münfesih olmuş ve tüzel kişiliği devam etmekle birlikte tasfiye sürecine girmiştir. Şirketin tasfiyesi ile ilgili işlemler tamamen Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca yerine getirilmekte olup, tasfiye işlemlerinin denetlenmesi yetkisi de BDDK"na değil, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı"na aittir.
Diğer taraftan, 01.11.2005 tarih ve 25983 mükerrer sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunu"nun geçici 2. maddesi "12.05.2001 tarih ve 4672 sayılı Kanunun geçici 2/a maddesi hükümleri saklıdır." hükmünü içerdiğinden şirketin tasfiye sürecinde herhangi bir yasal değişikliğe gidilmemesi öngörülmüştür. İzni kaldırılan bir özel finans kurumu hakkında da icra ve iflas takipleri durmakta ve alacaklılar alacaklarını temlik edememektedirler. İzni kaldırılan kuruluşun yönetim ve denetimi Tasfiye Kurulu"na geçmektedir. Tasfiye Kurulu, özel finans kurumunun iflasını isteyememekte ve bu kuruluşu Türk Ticaret Kanunu"nun anonim şirketlerin tasfiyesine ilişkin hükümlerine göre tasfiye etmektedir. Bu nedenle özel finans kurumlarının iflası istenemez.
Buna göre davalı şirketin anonim şirketin tasfiyesi sürecine tâbi olduğu, 4389 sayılı Bankalar Kanunu"na dayalı olarak iflasının istenemeyeceği, tasfiye işlemlerinde İİK uygulanamayacağından 6762 sayılı TTK"nın 446/2. maddesi uyarınca tasfiye memurlarınca iflasının da istenemeyeceği, İİK"nın 179. maddesine dayalı olarak alacaklı sıfatı bulunduğundan bahisle mevduat sahibi davacının da İİK hükümlerine göre iflası sağlamayı amaçlayan doğrudan iflas isteminin de reddi gerekeceği, davacının tasfiye sürecinin sonuçlanmasını beklemek ve buna razı olmak zorunda olduğu gözetildiğinde, mahkemece, davalı şirketin doğrudan iflasının istenemeyeceğinin kabulü doğru olmuştur. Yargıtay 19. H.D"nin 11.06.2002 tarih ve 4231 E., 4542 K; 29.09.2005 tarih ve 5343 E., 9338 K; 25.09.2008 tarih ve 6809 E., 8835 K. sayılı ilamları da bu yöndedir.
Bu açıklamalara ve dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacının temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,17.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.