4. Ceza Dairesi 2020/1989 E. , 2020/10532 K.
"İçtihat Metni"Silahla tehdit suçundan sanık ... hakkında yapılan yargılama sonunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 32/1. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına, anılan Kanun"un 57/1. maddesi gereğince sanığın yüksek güvenlikli sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına ilişkin Menemen 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/09/2018 tarihli ve 2017/646 esas, 2018/540 sayılı kararının, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 20/03/2020 gün ve 94660652-105-35-4581-2020-Kyb sayılı kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 07/04/2020 gün ve 2020/40529 sayılı tebliğnamesiyle, dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi:
İstem yazısında;
1-Benzer nitelikte bir olay nedeniyle Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 23/01/2019 tarihli ve 2018/5704 esas, 2019/919 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, sanığın suç tarihi itibariyle akıl hastalığı bulunup bulunmadığının, Adli Tıp Kurumu ile ilgili ihtisas dairesinden veya tam teşekküllü Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanlıklarından alınacak sağlık kurulu raporu ile tespiti gerekirken, 11/08/2017 tarihli Menemen Devlet Hastanesinden alınan tek hekim raporuna göre yazılı şekilde karar verilmesinde,
2-5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 150/2. maddesinde yer alan "Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malûl veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafii görevlendirilir." şeklindeki düzenleme nazara alınarak, Menemen Devlet Hastanesi tarafından verilen 11/08/2017 tarihli rapor uyarınca akıl hastası olduğu anlaşılan sanığa zorunlu müdafii tayin edilerek, müdafii huzurunda savunmasının tespit edilmesi gerektiği gözetilmeden, savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle karar verilmesinde, isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal Değerlendirme:
Bir nolu isteme yönelik incelemede;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 32/1. maddesine göre, akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış bulunan kişiye ceza verilemez; bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur. Hakkında güvenlik tedbirine hükmolunan akıl hastalarının, aynı Yasanın 57/1. maddesi uyarınca yüksek güvenlikli bir sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınması gerekir. Akıl hastalığının ve bunun kişinin davranışlarını yönlendirme yeteneğine etkisinin saptanması ise psikiyatri biliminin verileri çerçevesinde bilirkişi uzman hekim tarafından belirlenecektir.
Sanığın akıl hastası olup olmadığı hususunda mutlaka Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır. Dolayısıyla, sanığın suç tarihi itibariyle TCK"nın 32. maddesi uyarınca aldırılacak raporun Adli Tıp Kurumundan ya da psikiyatri servisi bulunan ve psikiyatri uzmanlarından oluşan sağlık kurulunun bulunduğu tam teşekküllü resmi sağlık kuruluşlarından alınması gerektiği gözetilmeden, Menemen Devlet Hastanesinden alınan 11/08/2017 tarihli psikiyatri uzman olup olmadığı da belirtilmeyen tek hekim imzalı raporuna istinaden ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi hukuka aykırılık oluşturmaktadır.
İki nolu isteme yönelik incelemede;
5271 sayılı CMK"nın "müdafiin görevlendirilmesi" başlıklı 150. maddesinde; "(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumunda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir. (2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık çocuk kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir...." hükümleri yer almaktadır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 150/2. maddesinde düzenlenen zorunlu müdafilik sistemi, kendisini hiç veya yeterli düzeyde savunamayan şüpheli veya sanıklar için öngörülen ve onların haklarının her düzeyde savunulabilmesi için ihdas edilen, isteme bağlı olmayan bir düzenlemedir. Dolayısıyla yargılama safhasında zorunlu müdafi atanmasının unutulduğunu fark eden mahkeme, karar verildikten sonra bu hususu fark ettiğinde, CMK"nın 150/2. maddesi uyarınca sanığa zorunlu müdafi atanması için gerekli yazışmaları yapabilecek ve kanun yoluna başvuru yapılıp yapılmayacağının değerlendirilmesi için gerekçeli kararı atanan zorunlu müdafiye tebliğ edecektir. Ceza Muhakemesi Hukukunda karardan sonra zorunlu müdafi atanamayacağına dair bir düzenleme yer olmadığı gibi, bu kurumun ihdas nedeni, savunma hakkının önemi, adli yargılanma ilkesi ve usul ekonomisi ilkeleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde de bu sonuca ulaşmak hakkaniyete uygun olacaktır.
Karardan sonra atanan zorunlu müdafi hükmü temyiz ettiğinde olağan kanun yolu olan temyiz süreci işleyecek ve hüküm her yönüyle denetlenebilecektir. Zorunlu müdafii atanması yoluna gidilmemiş veya atanan müdafii kararı temyiz etmemiş ise, kesinleşen bu karara karşı ikincil ve olağanüstü nitelikte olan kanun yararına bozma yoluna başvurulması da mümkündür.
Somut olayda zorunlu müdafi atanması için kanun yararına bozma istemi reddedilerek, dosyanın mahalline iadesi düşünülebilir ise de, savunma hakkının kısıtlanmasına ilişkin olan ve CMK"nın 289/1(e,h) maddesine göre, hukuka kesin aykırılık halleri içerisinde yer alan bu husus, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 141/4. maddesinde belirtilen usul ekonomisi de gözetilmek suretiyle, olağan nitelikteki temyiz kanun yolu ile aynı sonuçları doğuracak olan kanun yararına bozma yoluyla incelenebilir kabul edilmiştir.
İnceleme konusu somut olayda; ceza ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilen sanığa, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 150/2.maddesi gereğince, istemi aranmaksızın baro tarafından müdafii görevlendirilmesinin zorunlu olduğu gözetilmeden, sanığın sorgusunun müdafii olmaksızın yapılıp, hüküm kurulması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması hukuka uygun bulunmamıştır.
Sonuç ve Karar:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,
1-Silahla tehdit suçundan sanık ... hakkında, Menemen 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/09/2018 tarihli ve 2017/646 esas, 2018/540 sayılı kararının aleyhe sonuç doğurmamak üzere 5271 sayılı CMK"nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2-CMK"nın 309. maddesinin 4-b maddesi gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, dosyanın Yüksek Adalet Bakanlığına sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"na TEVDİİNE, 05/10/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.