
Esas No: 2018/2198
Karar No: 2018/8565
Karar Tarihi: 04.12.2018
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2018/2198 Esas 2018/8565 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 30.10.2001 gününde verilen dilekçe ile önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil talebi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 15.02.2011 tarihli, 2010/106 Esas - 2011/1370 Karar sayılı bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 21.10.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, önalım hakkından kaynaklanan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin 71 parsel sayılı taşınmazda paydaş olduğunu, önceki paydaş ... tarafından 06.09.2001 tarihinde dava konusu taşınmazın 3/20 payının davalıya satıldığını ileri sürerek önalım hakkı gereği davalı adına kayıtlı payın iptali ile davacı adına tescilini istemiştir.
Dava konusu taşınmazda pay sahibi ... ve ... vekilinin, 26.12.2001 havale tarihli dilekçesi ile harcını yatırarak önalım hakkı gereği davalı adına kayıtlı payın iptali ile müvekkilleri adına tescilini istemiştir.
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilerek dava konusu taşınmazdaki davalı adına kayıtlı 3/20 payın iptali ile davacı ve müdahil davacılar ... ve ... adına eşit oranda tapuya tesciline dair verilen kararın davalı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 15.02.2011 tarihli, 2010/106 Esas - 2011/1370 Karar sayılı ilamı ile 14.08.2002 tarihli celsede müdahil davacılar ya da vekilleri tarafından; 09.10.2002 tarihli celsede ise davacı ya da vekili tarafından dava takip edilmediğinden dosyanın HUMK"nun 409. maddesi gereğince, işlemden kaldırılmasına karar verilmesi gerektiğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, davanın kabulü ile dava konusu taşınmazdaki davalı adına kayıtlı 3/20 payın iptali ile davacı ve müdahil davacılar ... ve ... adına eşit oranda tapuya tesciline dair kardar verilmiştir.
Hükmü, davalı temyiz etmiştir.
Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiye satması halinde diğer paydaşlara bu satılan payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve satışın yapılmasıyla kullanılabilir hale gelir.
1086 sayılı HUMK’nun 409/1, 3, 5, 6.maddesinde: "Oturuma çağrılmış olan tarafların hiçbiri gelmediği veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dava yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.
Yukarıdaki fıkralar hükmü gereğince dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurması üzerine yenilenebilir.
İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar açılmamış sayılır ve mahkemece bu hususta kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır.
Birinci ve ikinci fıkralar gereğince işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi halde beşinci fıkra hükmü uygulanır" düzenlemesi yer almaktadır.
Anılan madde kapsamında ilk defa işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava (bu) ilk yenilemeden sonra birden fazla takipsiz bırakılamaz. Bir diğer anlatımla 1086 sayılı HUMK’nun yürürlükte olduğu dönemde bir dava en fazla iki kez takipsiz bırakılabilir.
6100 sayılı HMK’nin 320/4. maddeside ise: “…(4) Basit yargılama usulüne tabi davalarda, işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan dosya, yenilenmesinden sonra takipsiz bırakılırsa, dava açılmamış sayılır." düzenlemesi yer almaktadır. Böylece yeni HMK ile basit yargılama usulüne tabi davalarda davanın müracaata bırakılması sayısını kısıtlayan bir düzenleme getirilmiştir.
Sulh Hukuk Mahkemesinde açılarak görülen eldeki dava da, genel hükümler dâhilinde basit yargılama usulüne tabidir.
Bu nedenle somut olayda tapu iptali ve tescil davası eski Kanun zamanında açılması karşısında 6100 sayılı HMK’nin 320/4. maddesinin uygulanıp uygulanamayacağı üzerinde durulmalıdır.
Bunun için de konu ile ilgili hukukun temel ilkelerinden yola çıkılarak bir değerlendirme yapılması uygun olacaktır.
Bu sırada dikkate alınması gereken ilk ilke hukuki güvenlik ilkesidir. Türk hukukunda belirli bir maddede düzenlenmemiş olmakla birlikte genel olarak Anayasa’nın tamamında egemen olan bir ilke olduğu söylenebilir. Nitekim hem öğretide hem de birçok yargı kararında hukuk devletinin unsurlarından birisi olarak da kabul görmektedir. Genel olarak hukuk kurallarında sık sık yapılan değişikliklerle hukuki istikrarı ortadan kaldıran kuralların getirilemeyeceğine ilişkindir. Geriye yürümezlik ilkesinin istisnası oluşturan hallerde, yani geriye yürüyen kuralların uygulanması sırasında kazanılmış haklara dokunulmamasını, böylece temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını amaçlamaktadır.
Kanunların geriye yürümesi veya yürümemesi konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ne var ki hukuki güvenlik ilkesinin bir gereği olarak hem öğretide ve hem de yargı kararlarında özel hukuk ve kamu hukuku alanında kural olarak her Kanunun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonra meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanacağı kabul edilmektedir. İstisnai olarak ileride kazanılacağı umulan hakların, kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kuralların ve yargılama hukukunu düzenleyen kanunların geçmişe etkili olması gerektiği belirtilmektedir. (Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, sh: 193–194; HGK 13.10.2004 T., 2004/10-528 E., 2004/533 K.)
Ne var ki; geriye yürümezlik ilkesinin istisnalarının uygulanabilmesi için de hukukun bir diğer genel ilkesi olan kazanılmış haklara saygı ilkesine uyulması gerekmektedir.
Kazanılmış hakkın tanımı, bu konudaki yargı kararlarına ve öğretideki açıklamalara göre “kişinin bulunduğu statüden doğan, kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel niteliğe dönüşmüş hak” olarak belirtilebilir. 1086 sayılı HUMK’nun 578. maddesinde bu konuda açık bir düzenlemeye yer verilerek, kazanılmış hakları ihlal etmemek kaydı ile bu kanun hükümlerinin geriye yönelik uygulanabileceği açıkça belirtilmiştir. 6100 sayılı HMK’nda bu konu ile ilgili düzenleme 448. maddesinde yer almaktadır ve bununla, yeni kanun hükümlerinin tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydı ile derhal uygulanacağı öngörülmüştür.
Somut olaya gelince; dava, 30.10.2001 tarihinde, 1086 sayılı HUMK’nun yürürlükte olduğu dönemde açılmıştır. Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, eski HUMK zamanında açılan davalarda davacı sıfatının kazanılması ile birlikte davayı iki kez müracaata bırakabilme konusunda usuli kazanılmış bir hakkın da doğduğunu, böylece müracaata bırakma süresini kısıtlayan yeni düzenlemenin geriye uygulanamayacağını kabul etmek gerekir. Bu sonuç, Anayasa’nın 36. maddesi ile teminat altına alınan ve 18.05.1954 tarihinde ana metnini imzalayıp, 25.09.1989 tarih, 89/14563 sayılı kararnameyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bağlayıcı yetkisini tanıyan Ülkemizde de geçerlilik kazanmış bulunan AİHS’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına da uygun olacaktır. Mahkemece, bozma ilamına uyularak 28.09.2011 tarihli celsede, davacı ve müdahil davacı tarafça takip edilmeyen davanın HUMK"nun 409. maddesi uyarınca yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına karar verilmiş, davacı vekili 31.10.2011 tarihli dilekçesi ile yenileme harcını yatırarak davanın yenilenmesi talebinde bulunmuş ve yargılamaya devam edilmiştir. Ne var ki, 28.09.2011 tarihli celsede davanın müdahil davacılar yönünden de işlemden kaldırılmasına karar verildiği halde müdahil davacılar tarafından yenileme dilekçesi sunulmadığı, duruşmaların müdahil davacılar vekilince takip edilmiş ise de harç yatırılmadığı anlaşıldığından, müdahil davacılar yönünden HUMK"nun 409. maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan davacı vekilinin 16.07.2014 tarihli celseye ilişkin mazeret dilekçesi sunduğu, mahkemece duruşmanın 08.10.2014 gününe ertelenerek bilirkişi raporu ekli duruşma gününü bildirir tebligatın davacı vekiline 18.07.2014 tarihinde bizzat tebliğ edilmiş olmasına rağmen 08.10.2014 tarihli celseye davacı ya da vekilinin katılmadığı, mazeret de sunmadığı anlaşıldığından bu celse itibariyle HUMK"nun 409. maddesi uyarınca dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken mahkemece, bu hususlar gözetilmeksizin davaya devam olunarak yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 04.12.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.