Esas No: 1999/54
Karar No: 2000/12
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 1999/54 Esas 2000/12 Karar Sayılı İlamı
Hukuk Bölümü 1999/54 E., 2000/12 K.
"İçtihat Metni"
OLAY : Davalı Fon Başkanlığında sözleşmeli personel statüsünde çalışmakta olan davacı, kendi isteğiyle 15.3.1996 tarihinde emekliye ayrılmış; çalıştığı sürelere ilişkin kıdem tazminatının ödenmesi yolundaki isteğinin adı geçen Fon Kurulunun 25.3.1996 gün ve 1297 sayılı kararıyla reddedilmesi üzerine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 1.6.1987 ile 15.3.1996 tarihleri arasını kapsayan çalıştığı sürelere ilişkin olarak hak kazandığı 309,249,000.- TL. tutarındaki kıdem tazminatı alacağının, 15.3.1996 tarihinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek banka faizi ve ihbar tazminatı ile birlikte tahsili istemiyle, 9.4.1996 gününde adli yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA 1. İŞ MAHKEMESİ; davanın kısmen kabulü (kıdem tazminatına ilişkin istemin 309,141,413.- liralık kısmının 15.3.1996 tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine) ve kıdem tazminatı isteminin fazlaya ilişkin kısmı ile ihbar tazminatı istemi yönünden kısmen reddi yolundaki 21.11.1996 gün ve E: 1996/698, K: 1996/1873 sayılı kararının, davalı tarafından temyiz edilmesi ve YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ"nce "... taraflar arasındaki ilişkinin hizmet sözleşmesi şeklinde nitelendirilmesi olanağı yoktur. Gerçekten davacı 11.8.1983 tarih ve 2874 sayılı Tasfiye Halindeki Bankerlerin Tasfiyelerinin Hızlandırılması Hakkında Kanun ve bu Kanun uyarınca çıkarılan 14.4.1986 tarihli 86/10600 sayılı Yönetmelik uyarınca işe alınmış olup sözleşmeli personel statüsünde çalıştırıldığı, adı geçen Yasanın 3 üncü ve Yönetmeliğin 1 ve 16 ncı maddelerinin incelenmesinden anlaşılmaktadır. Böyle olunca, aradaki ilişkinin hizmet akdine değil, idare hukukuna dayandığı kabul edilmelidir. Bu durumda, uyuşmazlığın çözümlenmesi idari yargı yerinin görevine girdiğinden görev yönünden dava dilekçesinin reddine karar vermek gerekir." yolundaki 4.2.1997 gün ve E: 1996/23044, K: 1997/1754 sayılı kararla bozulması üzerine, bu bozma kararına uymak suretiyle, 9.4.1997 gün ve E: 1997/620, K: 1997/794 sayı ile görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı, bu kez, 309,141,143.- TL. kıdem tazminatı alacağının, emekliye ayrıldığı 15.3.1997 tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte davalı idarece ödenmesi istemiyle, 25.4.1997 gününde idari yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA 4. İDARE MAHKEMESİ; 21.5.1998 gün ve E: 1997/420, K: 1998/503 sayı ile, davacının 309,141,143.- TL. kıdem tazminatı alacağının, davalı idarenin temerrüde düştüğü 2.4.1996 tarihinden itibaren banka mevduatına uygulanan en yüksek faiziyle birlikte tazmini isteminin kabulüne karar vermiştir.
Davalı idare, anılan kararı temyiz etmiş ve mahkeme kararının yürütülmesinin durdurulmasını istemiştir.
DANIŞTAY ONUNCU DAİRESİ; (9.7.1998 gününde, davalı idarenin istemini kabul ederek İdare Mahkemesi kararının yürütülmesinin durdurulmasına; 14.10.1998 gününde ise, yürütmenin durdurulması kararının kaldırılması yolundaki davacı isteminin reddine karar verdikten sonra) 24.6.1999 gün ve E: 1998/4372 sayı ile "... Tasarrufları Koruma Fonu Başkanlığı 2874 sayılı Yasayla kurulan ve 86/10600 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan Tasarrufları Koruma Fonu Yönetmeliği hükümlerine göre faaliyette bulunan bir kamu kurumudur.
Davacı, davalı kurumda hizmet akdi ile çalışmakta iken, sözleşmesini feshetmek suretiyle işten ayrılmış ve kendisine 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu uyarınca emeklilik maaşı bağlanmıştır.
Davacının işçi statüsünde bulunmadığı açık olmakla birlikte, davanın esası 1475 sayılı İş Kanunu hükümlerine göre istediği kıdem tazminatının ödenip ödenmeyeceğine ilişkin bulunmaktadır. Bu duruma göre anlaşmazlığın çözümünde davacının statüsü değil, alacağın niteliği önem taşımaktadır.
1475 sayılı İş Kanununa 5.5.1981 gün ve 2457 sayılı Yasayla eklenen hükümde, Kamu kuruluşlarında sözleşmeli olarak istihdam edilenlere, mevzuat veya sözleşmelerine göre, kıdem tazminatı niteliğinde yapılan ödemelerin kıdem tazminatı sayılacağı ve bu tazminatın bu Kanunun 14. maddesindeki esaslara ve miktara göre hesaplanacağı ve ödeneceği öngörülmektedir.
Öte yandan, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1. maddesinde, İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların İş Mahkemelerince çözümleneceği belirtilmiştir.
Ayrıca davalı idare tarafından, davacı ile yapılan sözleşmenin bir hizmet akdi olduğu ve kıdem tazminatı alacağının ödenip ödenmeyeceğinin genel hükümlere (Borçlar Kanunu) göre belirleneceği ileri sürülmektedir.
Bu durumda davacının kıdem tazminatının İş Kanunu ve Borçlar Kanunu hükümlerine göre çözümlenecek olması karşısında, görüm ve çözümü görevi adli yargı yerine ait bulunmaktadır.
Davayla ilgili olarak daha önce Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 4.2.1997 gün ve E: 1996/23044, K: 1997/1754 sayılı bozma kararı üzerine Ankara 1. İş Mahkemesinin 9.4.1997 gün ve E: 1997/620, K: 1997/794 sayılı kararıyla görevsizlik kararı verilmiş olması nedeniyle, görevli yargı yerinin belirlenmesi istemiyle 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 20. Maddesi uyarınca Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulmasına ve temyiz incelemesinin Uyuşmazlık Mahkemesi kararı sonucuna kadar ertelenmesine..." karar vermiştir.
Anılan başvuru kararı ekinde, adli yargı dosyasını da içeren idari yargı dosyası Uyuşmazlık Mahkemesi"ne gönderilmiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa"nın 21. maddesi delaletiyle aynı Yasa"nın 16. maddesine göre, ilgili Başsavcıların yazılı düşünceleri istenilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISININ DÜŞÜNCESİNİN ÖZETİ: Uyuşmazlığın çözümü için Tasarrufları Koruma Fonu Başkanlığının hukuki durumu ile hizmet sözleşmesinin niteliğinin irdelenerek açıklığa kavuşturulmasının gerektiği; Tasarrufları Koruma Fonu, 2847 sayılı Tasfiye Halindeki Bankerlerin Tasfiyelerinin Hızlandırılması Hakkındaki Kanunun 3. maddesi uyarınca oluşturulmuş tüzel kişiliği haiz bir kuruluş olup, Fon"un yönetim ve denetim esasları, görev ve yetkileri, personelin statüsü ve ücretleri ile tabi olacağı diğer esasların 86/10600 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan Tasarrufları Koruma Fonu Yönetmeliği ile belirlendiği; 2874 sayılı Yasa"nın 9. maddesinde, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 35 sayılı KHK. ile ek ve değişiklikleri ve genel hükümlerin uygulanacağının vurgulandığı; 35 sayılı KHK."nin 4. maddesinde ise, gerekli görülecek araştırma ve incelemelerin yapılması ve diğer işlerin görülmesi için Bakanlıklar ve kamu iktisadi teşebbüslerince yeter sayıda personelin görevlendirileceğinin hükme bağlandığı; öte yandan, Fon Yönetmeliğinin 2. maddesinde, Fon"un kamu tüzel kişiliğini haiz bir kuruluş olduğunun belirtildiği ve 11. maddesinde sayılan fon kaynaklarının niteliği ile de Fon"un kamu kurumu niteliği ağır basan bir kuruluş olduğunun ayrıca ortaya konulduğu; anılan Yönetmeliğin 15. maddesi uyarınca Fon"da devamlı statüde görevlendirilen davacı ile imzalanan hizmet sözleşmesinin ise, 6.6.1978 günlü 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslardaki hükümler dikkate alınarak düzenlendiği; nitekim, sözkonusu sözleşmenin süresi, çalışma yeri ve süresi ile çalışma saatleri, ücret ve ödeme şekli, sözleşme feshi halleri hususlarının tümüyle anılan Esaslara uygun biçimde düzenlendiği ve diğer hususlarda ise genel olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa atıf yapıldığı; belirtilen durum karşısında, anılan sözleşmeyi Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Esaslarda sayılan nitelikleri haiz bir hizmet sözleşmesi olarak kabul etmek gerektiği; diğer taraftan sözleşmenin 7. maddesinde 506. sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olarak çalışacağının belirtilmiş olması, sözleşmenin niteliğini değiştiremeyeceği gibi, sözkonusu hükmün adıgeçenin işçi statüsünde olduğunu da göstermediği; anılan hükmün, salt ilgilinin bağlı olacağı sosyal güvenlik kuruluşunu belirlemek amacıyla getirilmiş olup tek başına sözleşmenin niteliğini belirleyemeyeceği ve sözleşmedeki diğer hükümlerle birlikte değerlendirilerek bir sonuca varılması gerektiğinin kuşkusuz olduğu; kamu kurumu niteliği ağırlıklı bir kuruluşta Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Esaslara göre aktedilen hizmet sözleşmesinden doğan ve kıdem tazminatı adı verilmiş olsa dahi bu tür bir tazminatın ödenmesine ilişkin uyuşmazlığın idare hukuku kurallarına göre idari yargı yerlerince çözümlenmesi gerektiğinin açık bulunduğu; belirtilen nedenlerle, Danıştay Onuncu Dairesince yapılan başvurunun reddi gerektiği yolundadır.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISININ DÜŞÜNCESİNİN ÖZETİ: Konunun çözümü için davalı idarenin hukuki niteliğinin ve davacı ile davalı idare arasında bulunan hizmet sözleşmesinin incelenmesi gerektiği; 2874 sayılı Yasa"nın 3. maddesi gereğince kurulmuş tüzel kişiliği haiz bir kurum olan Fon"un yönetim ve denetim esasları, görev ve yetkileri, personelin statüsü ve ücretleri ile tabi olacağı diğer esasların Bakanlar Kurulunun 86/10600 sayılı kararı ile yürürlüğe konulan Tasarrufları Koruma Fonu Yönetmeliğinde gösterildiği; bu Yönetmeliğin 2. maddesinde, Fon"un kamu tüzel kişiliğini haiz bir kuruluş olduğunun belirtilmesi nedeniyle davalı idarenin bir kamu kuruluşu olduğunun anlaşıldığı; 15. maddesinde ise, Fon işlerinin devamlı statüde veya geçici personel eliyle yürütüleceğinin belirtildiği; Fon"da devamlı statüde görevlendirildiği anlaşılan davacı ile davalı Fon arasında, 6.6.1978 gün ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğe uygun olarak hizmet sözleşmesi düzenlendiği ve bu sözleşmede 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa atıf yapıldığı; sözleşmede davacının 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olarak çalıştırılacağı belirtilmiş ise de, sırf sosyal güvenlik açısından SSK ile ilişkilendirilmesinin sözleşmenin niteliğini değiştirmeyeceği; kamu kurum ve kuruluşlarında, SSK ile ilişkilendirilmiş fakat kamu hukuku kurallarına tabi sözleşmeli personel çalıştırılmasının olanaklı bulunduğu; nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun E: 95/1, K: 96/1 sayılı ilke kararının da bu yönde olduğu; bu nedenle, Danıştay Onuncu Dairesi"nin 2247 sayılı Yasa"nın 20. maddesine göre yaptığı başvurunun reddi gerektiği yolundadır.
İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü"nün, Ali HÜNER"in Başkanlığında, Üyeler: Mahir Ersin GERMEÇ, Dr. Mustafa KILIÇOĞLU, Bekir AKSOYLU, Sabriye KÖPRÜLÜ, Ertuğrul TAKA VE Turgut ARIBAL"ın katılımlarıyla yapılan 12.6.2000 günlü toplantısında, Raportör-Hakim İsa YEĞENOĞLU"nun davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile Danıştay Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının davada idari yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki belgeler okunduktan, ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet ÖZDEVECİ ile Danıştay Savcısı O. Cem ERBÜK"ün yazılı düşünceler doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
USULE İLİŞKİN İNCELEME:
2247 sayılı Yasa"nın 27. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan incelemeye göre, Danıştay Onuncu Dairesi"nce anılan Yasa"nın 20. maddesinde öngörülen şekilde görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık görülmemiş, esas inceleme yapılmasına oybirliği ile karar verilmiştir.
ESASA İLİŞKİN İNCELEME: Dava, davalı Fon Başkanlığında sözleşmeli statüde çalışmakta iken kendi isteğiyle emekliye ayrılan davacının, kıdem tazminatı ödenmesi yolundaki isteğinin Fon Kurulunca reddi üzerine, adıgeçen Kuruluşta çalıştığı sürelere ilişkin tazminat haklarının faiziyle birlikte davalı idarece kendisine ödenmesine hükmedilmesi isteminden ibarettir.
Dosyanın incelenmesinden, özel hukuk hükümlerine tabi bir kuruluş olan RAYBANK T.A.Ş. Genel Müdürlüğünde sigortalı hukuk müşaviri olarak çalışmakta olan davacının, adıgeçen Bankanın tasfiyeye tabi tutulması ve bundan sorumlu olan Fon Başkanlığınca (T. Emlak Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü) hizmetine ihtiyaç duyulması nedeniyle Fon Teşkilatında 2.1.1984 tarihinde geçici olarak görevlendirildiği; tasfiye işlemlerinin tamamlanması üzerine bu geçici görevlendirmenin sona erdiği; Tasarrufları Koruma Fonu Kurulunun 25.6.1987 gün ve 269 sayılı kararı ile, 23.9.1986 tarihli 86/11028 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının Eki Kararın 1/e. maddesine dayanılarak hukukçu personel görevini yürütmek üzere naklen ve 1.6.1987 tarihinden geçerli olmak üzere düzenlenen bir yıl süreli hizmet sözleşmesiyle "sözleşmeli personel" statüsünde çalışmaya başladığı ve bu görevini, kendi isteğiyle emekliye ayrıldığı 15.3.1996 tarihine kadar her yıl yenilenen sözleşmelerle sürdürdüğü anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için: davalı Fon"un hukuki yapısının ve davacı ile Fon arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinin incelenmesi gerekmektedir.
11.8.1983 tarih ve 2874 sayılı Tasfiye Halindeki Bankerlerin Tasfiyelerinin Hızlandırılması Hakkında Kanun"un 3. maddesi ile, tasfiye halindeki bankerlere para yatırmış olan tasarruf sahiplerinin haklarını korumak ve takip etmek üzere tüzelkişiliği haiz bir "Tasarruf ları Koruma Fonu" teşkil olunmuş; Fon"un yönetim ve denetim esasları, görev ve yetkileri, personelinin statüsü ve ücretleri ile tabi olacağı diğer esasların Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulacak olan yönetmelikte gösterileceğine işaret edilmiş olup, bu yasa hükmü gereğince Bakanlar Kurulunun 14.4.1986 tarih ve 86/10600 sayılı kararı ekinde yayımlanarak yürürlüğe konulan Tasarrufları Koruma Fonu Yönetmeliği"nin 2. maddesinde de, Fon"un "Kamu tüzel kişiliğini haiz bir kuruluş" olduğu belirtilmiştir.
Anılan yasal düzenlemeye göre, Tasarrufları Koruma Fonu"nun, tüzel kişiliğe sahip ve özel görevli olarak kanunla kurulmuş bir kamu kurumu olduğunda kuşkuya yer bulunmamaktadır.
Tasarrufları Koruma Fonu Yönetmeliği"nin "Fon Teşkilatı" başlıklı IV.
Bölümünde yer alan 15. maddesinde, Fon işlerinin, devamlı veya geçici personel eliyle yürütüleceği belirtilmiş; 16. maddesinde, Fon Kurulu Başkan ve üyeleri, Tasfiye Kurulu Başkan ve üyeleri ile Fon"da veya tasfiye kurullarında çalıştırılacak personele ödenecek ücretlerin, Fon Kurulunun teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca tespit olunacağı kurala bağlanmış ve bu maddenin verdiği yetkiye dayanılarak Fon Kurulu Başkanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca, 23.9.1986 tarih ve 86/11028 sayılı Kararnamenin Eki Kararın 1/e. maddesine göre, Fon birimlerinde sözleşmeli olarak çalıştırılacak personele, Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulunca (= Yüksek Planlama Kurulu) sözleşmeli personel için tespit edilen tavan aylık brüt ücretin 2/3"sini geçmemek kaydıyla Fon Kurulunun tespit ettiği brüt aylık ücretin ödeneceği öngörülmüş olup; anılan 2874 sayılı Yasa, Fon Yönetmeliği ve 86/11028 sayılı Kararname Eki Karar hükümleri ile belirlenen esaslara göre, Fon Başkanlığı ile davacı arasın da, ilk olarak 25.6.1987 tarihinde ve 1.6.1987 tarihinden geçerli olmak üzere, bir yıl süreli hizmet sözleşmesi imzalanmıştır.
Taraflarından biri kamu tüzel kişisi olan, konusu kamu hizmeti ile ilgili bulunan, düzenleme biçimi ve yürütme yöntemine ilişkin kuralları özel hukuktan çok kamu hukuku kuralları olan ve yönetime üstün hak ve yetkiler tanıyan sözleşmelerin "idari sözleşme" olduğu yerleşik yargısal içtihatlarda kabul görmüş bulunmaktadır.
Davacının emekliye ayrıldığı 1996 yılına kadar her yıl yenilenen sözleşmesinde, çalışma saatlerinin Bakanlar Kurulunca Devlet memurları için tespit edilen çalışma saat ve süreleriyle aynı olduğu belirtilmiş; harcırah ödemesi ile disiplin suçları ve uygulanacak disiplin cezaları yönünden 657 sayılı Yasa"ya tabi Devlet memurları hakkındaki hükümlerin geçerli olduğuna işaret edilmiş; sözleşmenin 7. maddesi ile, sosyal güvenlik bakımından 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu"na tabi kılınmış; "Sözleşmenin Feshi" başlıklı 12. maddesinde, "Sözleşmeli personel, bu sözleşmede yazılı hususlara uymadığı, verim ve çalışması bakımından yeterli görülmediği takdirde veya sözleşmeli personel alınması şartlarından birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya görevde iken bu şartlardan birini kaybetmesi hallerinde Fon sözleşmeyi tek taraflı olarak herhangi bir ihbarda bulunmaksızın feshe yetkilidir.
Sözleşmeli personel, bir ay önceden Fon"u haberdar etmek şartıyla taahhüdünden vazgeçebilir. Bu takdirde kendisine herhangi bir ödeme yapılmadan sözleşme feshedilir.
Her ne sebeple olursa olsun sözleşmenin feshi veya yenilenmemesi durumunda hiçbir suretle tazminat veya sair ad altında bir ödeme yapılmaz." denilmiş; görevin sona ermesi hallerini düzenleyen 14. maddesinde de, "a) Sözleşmenin süre sonunda yenilenmemesi,
b) Süre sona ermeden sözleşmenin feshi,
c) Emeklilik hallerinde sözleşmeli personelin görevi sona erer ve Fon ile ilişkisi kesilir. "hükmüne yer verilmiştir.
Belirtilen sözleşme hükümlerinden; taraflardan birinin kamu tüzel kişisi olduğu; sözleşmenin konusunun bir kamu hizmetinin yürütülmesiyle ilgili bulunduğu ve devamlı personel hakkında düzenlendiği; düzenleme biçimi ve yürütme yöntemine ilişkin kuralların idare hukuku alanını ilgilendirdiği ve yönetime üstün hak ve yetkiler tanıdığı anlaşılmaktadır.
Buna göre, Fon ile davacı arasında düzenlenen sözkonusu sözleşmenin "idari sözleşme" niteliğini taşıdığı ve sözleşmeli personel statüsünde olan davacının da "kamu personeli"nden ayrı düşünülemeyeceği; bu durum karşısında ise, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin, idare hukuku ilkelerine dayanan ve idare hukuku kurallarıyla düzenlenen bir kamu hukuku ilişkisi olduğu açıktır.
Hernekadar, sözleşmenin 7. maddesi ile, davacı Sosyal Sigortalar Kanunu"na tabi kılınmış ise de, personelin bağlı olacağı sosyal güvenlik kurumunu belirleyen bu hüküm, taraflar arasındaki kamu hukuku ilişkisini değiştiremez ve ortadan kaldıramaz.
Fon personelinin statüsü ve ücretleri ile tabi olduğu diğer esaslara ilişkin mevzuatta kıdem tazminatı hakkında bir düzenlemeye yer verilmemesi karşısında, uyuşmazlığa konu edilen davada kıdem tazminatı talep edilmiş olması görevli yargı yerini belirleyen bir ölçüt olmadığı gibi, gerek yukarıda belirtilen yasal düzenlemelerde gerekse hizmet sözleşmesinde, personel ödenecek ücretler veya sair parasal haklar ile görevin sona ermesi halinde yapılacak ödemeler bakımından, ilgiliyi 1475 sayılı İş Kanunu kapsamına dahil edecek herhangi bir hükme yer verilmemiş ve anılan Yasa ile ilişkilendirecek herhangi bir atıf da yapılmamıştır. Dolayısıyla, Fon sözleşmeli personelinin emekliye ayrılması nedeniyle, kamu iktisadi teşebbüsleri personel rejimine tabi olarak çalışıp emekliye ayrılanlara özel mevzuatları gereğince ödenen işsonu tazminatı gibi bir parasal hak talebiyle dava açıldığının kabulü gerekir.
Öte yandan, 2874 sayılı Yasa"nın 9. maddesinde yer alan "Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, 35 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ek ve değişiklikleri ve genel hükümler uygulanır." hükmü, Yasa Tasarısında kapsama ilişkin 2. maddenin üçüncü fıkrası olarak yer almış ve gerekçede aynen "Maddenin 3. üncü fıkrası, Tasarıda hüküm bulunmayan hallerde uygulanacak hükümleri düzenlemektedir. Buna göre, tasfiyelerde Tasarıda hüküm bulunmayan hallerde 35 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ek ve değişiklikleri uygulanacak, burada hüküm bulunmadığı takdirde genel hükümler tatbik olunacaktır." denilmiş olup, TBMM Mali İşler Komisyonunca "uygulanacak diğer hükümler" başlığı altında aynen benimsenen ve Yasa"nın 9. maddesi olarak kabul edilen bu hükmün, Yasa"nın kapsamına uygun olarak tasfiye işlemlerine ilişkin hükümlerle ilgili olduğu, dolayısıyla Fon Teşkilatı ve personelin statüsü ile ilgisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Aksine düşünülse dahi, incelenen uyuşmazlık bakımından "genel hükümler" ibaresinden, idari sözleşmelerin tabi olduğu idare hukuku ilke ve kurallarının anlaşılması gerekeceği kuşkusuzdur.
Tüm bu açıklamalara göre, bir kamu kurumu olduğu çekişmesiz bulunan Fon ile sözleşmeli personeli arasındaki ilişkinin, idari sözleşmeye dayanan bir kamu hukuku ilişkisi olduğunda kuşkuya yer bulunmayıp; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu"nun 2/1-c. maddesinde, genel hizmetlerden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaların idari dava türleri arasında sayılmış olması karşısında, sözleşmeli personel statüsünde çalışan davacının emekli olması nedeniyle kendisine tazminat ödenmesi isteminden doğan davanın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu açıktır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Onuncu Dairesi"nce 2247 sayılı Yasa"nın 20. maddesine göre yapılan başvurunun reddi gerekmektedir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Onuncu Dairesi"nce yapılan başvurunun REDDİNE, 12.6.2000 gününde KESİN OLARAK OYBİRLİĞİ ile karar verildi.