4. Hukuk Dairesi 2016/357 E. , 2016/5136 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve diğerleri aleyhine 25/12/2012 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 03/12/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız şikayet nedeni ile manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı vekili tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı, davalıların hizmet sebebiyle emniyeti suistimal suçunu işlediği ve işyerindeki müşteri senetlerini de alarak habersizce ayrıldığı iddiasıyla savcılığa haksız şikayette bulunduklarını iddia ederek, maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar, anayasal şikayet hakkını kullandıklarını belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK.nun 49. (TBK.58) maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Davaya konu olayda; davalılar, davacının işten ayrılırken müşteri senetlerini de beraberinde götürdüğü iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunmuşlardır. Sonrasında ise emniyetteki ifadelerinde şüphelinin iş yerinden ayrılırken haberleri olmadan müşteri senetlerini de alıp götürdüğünü beyan etmelerine rağmen davacının müşteri senetlerini almasının söz konusu olmadığını, olayın sıcaklığı ile yanlışlıkla o şekilde ifade verdiklerini belirtmişlerdir.
Davacı yönünden ağır sonuçlar doğurabilecek böyle bir iddia ile şikayet hakkının kullanılmasından önce, yeterli ve ciddi olguların varlığının belirlenmesi; acele davranılmaması ve kayıtsızlık da gösterilmemesi gerekir. Dosya kapsamından davalıların yeterli emare bulunmadan davacı hakkında şikayetçi olduğu anlaşılmaktadır. Davacının korunması gereken kişilik hakları ile davalıların şikayet hakkı arasında çatışan yararlar dengesi, davacı yönünden bozulmuş ve davalılar yönünden ise hukuka uygunluk nedeni gerçekleşmemiştir. Davanın ret gerekçesi olarak kabul edilen olgular, tazminat miktarının belirlenmesinde etkili olabilirse de istemin tümden reddini gerektirmez.
Şu durumda; yerel mahkemece, açıklanan olgu ve ilkeler gözetilip davalıların eyleminin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılarak, davacı yararına somut olaya uygun bir miktarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile istemin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 18/04/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.