10. Ceza Dairesi 2018/3849 E. , 2018/6379 K.
"İçtihat Metni"İtirazla İlgili Mahkeme Kararı :Sulh Ceza Mahkemesi"nin19/03/2013 tarihli ve 2013/12 esas, 2013/216 sayılı kararı Suç : Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma
Suç tarihleri : 25/04/2010 - 29/04/2010
İtiraz yazısı ile dava dosyası incelendi.
A) KONUYLA İLGİLİ BİLGİLER:
1- Sanığın 25/04/2010 tarihinde işlediği iddia edilen kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçu nedeniyle düzenlenen 18/05/2010 tarihli iddianame üzerine yapılan yargılama sonucunda, sanığın savunması alınmadan İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesi"nin 07/12/2010 tarihli ve 2010/1369 esas, 2010/1845 sayılı kararı ile TCK’nın 191/2. maddesi uyarınca tedavi ve denetimli serbestlik kararı verildiği,
Bu kararın infazı sırasında, tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin ihlal edildiğinin bildirilmesi üzerine, mahkemece yargılamaya devam edilerek, yine sanığın savunması alınmadan İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 15/05/2013 tarihli ve 2013/9 esas, 2013/459 sayılı kararı ile sanığın TCK’nın 191/1, 62/1, 50 ve 52. maddeleri uyarınca 6.000 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ve hükmün yasa yolu incelemesinden geçmeksizin kesinleştiği,
2- Aynı sanığın 29/04/2010 tarihinde işlediği iddia edilen kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçu nedeniyle düzenlenen 05/08/2010 tarihli iddianame üzerine yapılan yargılama sonucunda, İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesi"nin 14/10/2010 tarihli ve 2010/1675 esas, 2010/1559 sayılı kararı ile TCK’nın 191/2. maddesi uyarınca tedavi ve denetimli serbestlik kararı verildiği,
Bu kararın infazı sırasında, tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin ihlal edildiğinin bildirilmesi üzerine, mahkemece yargılamaya devam edildiği; ancak sanığın 27/04/2012 tarihli mahkeme huzurunda alınan savunmasında ileri sürdüğü mazeretleri yerinde görülerek İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesi"nin 27/04/2012 tarihli ve 2011/1572 esas, 2012/799 sayılı kararı ile tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin devamına karar verildiği,
Sanığın daha sonra tekrar tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine aykırı davrandığının bildirilmesi üzerine, mahkemece yargılamaya devam edildiği ve İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesi"nin 19/03/2013 tarihli ve 2013/12 esas, 2013/216 sayılı kararı ile sanığın TCK’nın 191/1, 62/1, 50 ve 52. maddeleri uyarınca 6.000 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün yasa yolu incelemesinden geçmeksizin kesinleştiği,
3- Adalet Bakanlığı"nın 17/04/2018 tarihli yazısı ile “her iki suçun da ilk iddianamenin düzenlenme tarihinden önce işlendiği ve hukuki kesinti olmadığı, anılan iki dosyada da sanığın üzerine atılı eylemlerin aynı mahiyette olduğu dikkate alınarak, bu eylemlerin bir suç işleme kararı icrası kapsamında işlendiği anlaşıldığından, dosyaların birleştirilmesi ve 5237 sayılı Kanunun 43. maddesinde öngörülen zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp cezanın arttırılarak tayini gerektiği” gerekçesi ile her iki mahkeme kararına karşı da kanun yararına bozma yoluna başvurulması üzerine,
Dairemizce 07/06/2018 tarihli ve 2018/2588 esas, 2018/4947 sayılı karar ile "...aralarında hukuki kesinti oluşmadan işlenen her iki suça ilişkin olarak zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi için her iki dosyanın birleştirilmesi gerektiği iddiası ileri sürülerek her iki karara karşı kanun yararına bozma ihbarında bulunmuş ise de, mahkeme tarafından hüküm tarihinde bilinmeyen ve sonradan ortaya çıkan bu durumun ilk kez kanun yararına bozma yolu ile incelenmesi mümkün olmayıp, yasaya aykırı olduğu iddia edilen mahkeme kararlarına karşı başvurulacak diğer kanun yolları tükenmediğinden, yargılama sona erdikten sonra ortaya çıkan bu durumun CMK’nın 311 ve devamı maddelerinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kapsamında değerlendirilebileceği cihetle, kanun yararına bozma talebinin reddine" karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nca, Dairemizin bu kararına itiraz edildiği,
Anlaşılmıştır.
B) İTİRAZ NEDENLERİ:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın itiraz yazısında; "İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık;
Sanığın, bir suç işleme icrası kapsamında 25/04/2010 ve 29/04/2010 tarihlerinde işlediği iddia olunan kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurmak ve kullanmak eylemlerinden dolayı, hukuki kesinti olmadan aynı mahkemeye farklı tarihlerde açılan davaların, 5237 sayılı TCK"nın 43. maddesinde öngörülen zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tayini amacıyla dosyaların birleştirilip, karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, dört gün arayla işlenen her bir eylem için ayrı ayrı cezalandırılmasının usul ve yasaya aykırı olduğu hususunun, kanun yararına bozma yasa yoluna mı, yoksa CMK"nın 311 ve devamı maddelerinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi yoluna mı tabi olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. ve 310.maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu; hakim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur.
5271 sayılı Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
Düzenlemede; kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, öncelikle ‘karar’ ve ‘hüküm’ ayrımı gözetilmiş ayrıca mahkumiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
5271 sayılı CMK"nın "Yargılamanın Yenilenmesi" üst başlığı altında yer alan "Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri" başlıklı 311. maddesi;
"... (1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:
a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.
b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.
c) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.
d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.
e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.
f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.
(2) Birinci fıkranın (f) bendi hükümleri, 4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile, 4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır..." şeklinde yargılamanın yenilenmesi sebeplerini sınırlı sayıda belirtmiştir.
Uyuşmazlığa konu dosyalar incelendiğinde;
Sanık hakkında kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurmak suçundan İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/9 esas sayılı dosyasına açılan kamu davasının suç tarihinin 25/04/2010 olup, bu suça ilişkin iddianame düzenleme tarihinin ise 18/05/2010 olduğu, aynı sanık hakkında kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurmak suçundan İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/12 esas sayılı dosyasına açılan kamu davasının suç tarihinin 29/04/2010 olup, bu suça ilişkin iddianame düzenleme tarihinin ise 05/08/2010 olduğu, her iki suçun da ilk iddianamenin düzenlenme tarihinden önce işlendiğinden hukuki kesinti olmadığı, her iki dosyada da sanığa isnat edilen eylemlerin aynı mahiyette olduğu dikkate alınarak, sanığa isnat edilen eylemlerin bir suç işleme kararı icrası kapsamında işlendiği anlaşıldığından, dosyaların birleştirilerek 5237 sayılı TCK"nın 43. maddesinde öngörülen zincirleme suç hükümlerinin uygulanarak cezanın artırılarak tayini gerektiği anlaşılmıştır.
Her iki dosyadaki suç tarihleri arasında dört günlük sürenin bulunması, her iki suçun da ilk iddianamenin düzenlenme tarihinden önce işlenmesi nedeniyle hukuki kesinti olmadığı, her iki suça ilişkin kamu davasının aynı mahkemeye açılmış olması nedeniyle, bu durumun sonradan ortaya çıkan bir durum olarak nitelendirilemeyeceği ve bu durumun mahkeme tarafından bilinmemesinin söz konusu olamayacağı gözetildiğinde, olayın CMK"nın 311 ve devamı maddelerinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kapsamında değerlendirilemeyeceği cihetle, kanun yararına bozma talebinin kabulü yerine, dairenizce kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmesinin isabetli olmadığı kanaatine varılmıştır.” denilerek Dairemizin ret kararının kaldırılması ve kanun yararına bozma talebinin kabulüne karar verilmesi istenilmiştir.
C) İTİRAZIN VE KONUNUN İRDELENMESİ
İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık, sanığın farklı tarihlerdeki iki eylemine ilişkin ayrı dosyalarda yapılan yargılama sonucu verilen iki mahkûmiyet hükmü kesinleştikten sonra infaz aşamasında, esasen her iki suçun da ilk iddianame tarihinden önce işlenmiş olduğunun fark edilmesi üzerine, aralarında hukuki kesinti bulunmayan iki suç bakımından zincirleme suç hükümleri uygulanması gerektiği düşüncesine dayanan yasaya aykırılık iddiasının kanun yararına bozma yolu ile incelenmesinin gerekip gerekmediğine ilişkindir.
Ceza Genel Kurulu"nun birçok kararında da belirtildiği üzere, kanun yararına bozma yasa yolu, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yolu olup, amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Olağanüstü ve istisnai bir kanun yolu olmasından dolayı, delillerin değerlendirilmesi ve mahkemenin takdirine ilişkin hususlar ise kanun yararına bozma yoluna konu olamayacaktır.
İnceleme konusu dosyada da, esasen sanığın her iki dosyaya konu olan eylemlerinin zincirleme suç oluşturup oluşturmayacağı hususu mahkemenin takdirine ve delillerin değerlendirilmesine taalluk etmektedir. Zira iki suç arasında hukuki kesinti bulunmayışı tek başına bunların zincirleme suç çatısı altında işlendikleri sonucunu doğurmaz. İki suç arasında fiili kesinti oluşup oluşmadığı, suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, her iki suçla ilgili suç işleme kararlarının ne zaman verildiği, birlikte verilip verilmediği hususlarının açıklığa kavuşturulup delillerin etraflıca tartışılarak bir sonuca ulaşılması gerekmektedir. Kanun yararına bozma talebi ile ilgili bir karar verilebilmesi için, Dairemizin dahi delil değerlendirmesi yapmak zorunda kalacağı düşünülürse, bu hususun değerlendirilmesi mahkemenin takdirine bırakılmalı ve kanun yararına bozma talebine konu edilmemelidir. Kaldı ki, somut olayda zincirleme suç olması gerektiği ileri sürülen her iki dosya kapsamında mahkemenin hüküm kesinleşmeden önce sanığın farklı eylemlerine ilişkin bilgisi olduğuna dair delil bulunmamaktadır. Ayrıca, sanığın 25/04/2010 tarihli eylemi nedeni ile yargılama yapılan 2013/9 esas sayılı dosyada, soruşturma aşamasındaki ifadesi dışında sanığın mahkemece savunması alınmadan karar verilmiş olduğu, ancak bu hususta kanun yararına bozma talebi bulunmadığı da gözetildiğinde, mahkemece hüküm kesinleşmeden önce bilinmeyen ve sonradan tespit edilen "sanığın ilk iddianame tarihinden önce iki farklı eylemi bulunduğu" hususunun CMK"nın 311. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendi kapsamında "yeni olay ve yeni delil" olarak kabul edilip, mahallinde sanığın savunmasına da başvurularak farklı tarihlerdeki eylemlerinin zincirleme suç oluşturup oluşturmayacağına, yargılamanın yenilenmesi yolu ile mahkemece deliller değerlendirilip takdir edilerek karar verilmesi gerekmektedir. Bu şekildeki bir yasaya aykırılığın kanun yararına bozma yolu ile çözülmesi CMK"nın 309. maddesinde yer alan düzenlemenin maksadına uygun düşmediği gibi, hüküm tarihinde bilinmeyip sonradan ortaya çıkan bu durumun ilk kez kanun yararına bozma yolu ile incelenmesi de yasal olarak mümkün değildir. Bu nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın itirazı yerinde görülmediğinden,
İtirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu"na gönderilmesine karar vermek gerekmektedir.
D) KARAR: Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın itirazının yerinde görülmediğine,
2- 5271 sayılı CMK"nın 308. maddesinin 2. fıkrası uyarınca itirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu"na GÖNDERİLMESİNE,
24/09/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.