Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 14.İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.02.2010 gün ve 2008/1267 E. 2010/57 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 11.10.2011 gün ve 2010/4614 E. 2011/7915 K. sayılı ilamı ile;
(...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava zararlandırıcı sigorta olayı sonucu zarara uğrayan sigortalının manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Davacı, davalı işverenin işçisi olarak çalışırken 08.02.2006 tarihinde gerçekleşen iş kazası nedeniyle yaralandığını ileri sürerek 50,00- TL maddi, 25.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsilini istemiş, davalı yanca davanın reddi savunulmuştur.
Mahkemece maddi tazminat isteminin reddi ile 7.000,00.- TL manevi tazminatın 08.02.2006 kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiline, fazla istemin reddine karar verilmiş, karar davalı vekillerince temyiz edilmiştir.
Zararlandırıcı sigorta olayı sonucu 08.02.2006-18.07.2006 tarihleri arasında iş ve gücünden kalacak şekilde yaralandığı, Davacının, iş kazasında % 50 ve davalıların ise % 50 oranında kusurlu olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. B.K.’nun 47.maddesinde, bedensel bütünlüğün bozulması halinde, Hakimin, olayın özelliklerini göz önünde bulundurarak zarar görene adalete uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar vereceği öngörülmüştür. Bedensel bütünlük, eş değişle vücut bütünlüğü kavramının fiziksel bütünlük yanında ruhsal bütünlüğü ve sağlığı da kapsadığı tartışmasızdır. Olayın özelliklerinin neler olduğu 22.06.1966 gün 1966/7-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nda açıklanmıştır. Bunlar her olayda değişebildiğinden Hakimin, kararında bu özellikleri, objektif ölçülere göre göstermesi gerekir.
Öte yandan manevi tazminatın tutarını belirleme görevi, Hakimin taktirine bırakılmış ise de, hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı ve duyulan üzüntüyü hafifletecek nitelikte olması gerekir. Hakimin bu konudaki taktir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, işçinin sürekli iş göremezlik oranı, yaşı ve olay tarihi gibi durumları göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yaratması yanında caydırıcı nitelikte de olması gerektiği söz götürmez.
Olayın oluş şekline, müterafık kusur oranlarına, husule gelen elem ve ızdırabın derecesine, tarafların sosyal ve ekonomik durumuna, paranın kaza tarihindeki alım gücüne, özellikle 26.06.1966 gün ve 1966/7-7 sayılı İçtihadı Birleştirme kararının içeriğine ve öngördüğü koşulların somut olayda gerçekleşme biçimine, hak ve nesafet kurallarına göre hükmedilen manevi tazminatın fazla miktarda olduğu açıkça belli olmaktadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının davalıya ait işyerinde çalışmakta iken meydana gelen iş kazası nedeniyle cismani zarara uğradığını belirterek maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı TCDD vekili cevap dilekçesinde özetle, iş kazasının davacının dikkatsizliğinden meydana geldiğini, olayda işverene izafe edilebilecek bir kusur bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, davacının iş kazasından dolayı malûliyeti bulunmaması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine ancak geçirdiği ameliyatlar, oluşan yara izi ve iş kazası sonucunda çektiği sıkıntı ve üzüntü nedeniyle manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne dair verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, Mahkemece önceki gerekçe genişletilmek suretiyle manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne dair kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, Yerel Mahkemece hükmedilen 7.000 TL manevi tazminat miktarının somut olayın gerçekleşme biçimine, hak ve nesafet kurallarına göre, uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Manevi tazminat isteminin temelinde davalıların haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere, haksız eylemin unsurları zarar, zarar ile fiil arasında illiyet bağı, fiilin hukuka aykırı olmasından ibarettir.
Öte yandan, Mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 47. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.) maddesinde düzenlenen manevi tazminatta kusurun gerekmediği, ancak takdirde etkili olabileceği 22.6.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bu kararın gerekçesinde taktir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda taktir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Yine BK 47 (TBK 56). maddesi hükmüne göre hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği tutar adalete uygun olmalıdır. Bu para tutarı aslında ne tazminat nede cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. 0 halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Taktir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Manevi tazminat, beden gücü kaybı nedeniyle bozulan ruh huzurunun, duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabın kısmen ve imkan nisbetinde iadesini amaçladığından hâkim, M.K.nun 4. maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak, manevi tazminat miktarını tesbit etmelidir.
Hâkim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, maluliyet oranını, beden gücü kaybı nedeniyle duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 28.05.2003 gün 2033/21-368-355 ve 23.06.2004 gün 2004/13-291-370 sayılı kararları).
Somut olayın incelenmesinde, 08.02.2006 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu davacının sol dizi ve bacağından ameliyat geçirdiği ve 08.02.2006-18.07.2006 tarihleri arasında sağlık kurulu raporu ile istirahatli olduğu, olay sonrasında emekliye ayrılarak yaşlılık aylığı almaya başladığı, iş kazası nedeniyle maluliyeti bulunmadığı, işgöremezlik derecesinin %0 olarak belirlendiği hususlarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında davacının olay nedeniyle beş ay on gün süre ile çalışamayacak derecede zarar görmesi ve hükme esas alınan bilirkişi raporunda olayın meydana gelmesinde işverene %50 oranında kusur verilmesi karşısında Mahkemece hükmedilen miktarın isabetli olduğu görüşü dile getirilmiş ise de çoğunluk tarafından bu görüşe iştirak edilmemiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle iş kazası sonucunda davacıda herhangi bir maluliyetin oluşmaması; olayın meydana gelmesinde davacının da %50 gibi bir oranda kusurunun bulunması ve olayın meydana geldiği tarihdeki paranın alım gücü dikkate alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olduğunun anlaşılmasına göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3.fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 21.11.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi.