Taraflar arasındaki “imzaya itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 9:İcra Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 17.6.2010 gün ve 2010/545-954 sayılı kararın incelenmesi davacı/borçlu tarafından tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 9.3.2010 gün ve 2009/23469 E.2010/5510 K.sayılı ilamı ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı-alacaklı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava takibin durdurulması ve tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, mahkemece “açılan davanın kabulü ile takibin İİK 170 maddesi gereğince durdurulmasına, tazminat isteminin reddine” dair verilen ilk karar Özel Dairece yukarıda esas ve karar numarası belirtilen karar ile bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararının davacı-borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Hukuk Genel Kurulu’nun 29.09.2010 gün ve 2010/12-537,424 sayılı ilamıyla;
“Öncelikle belirtelim ki, yerel mahkemelerin direnme kararları (HUMK.’nun 429/II md) bir davayı sona erdiren (nihai) temyizi mümkün olan son kararlardandır. Direnme kararı ile mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Bu aşamada yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararı direnme doğrultusunda mahkemenin yazmasından ibarettir. Bu bakımdan direnme kararından dönme (Rücu) mümkün değildir. Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması Kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardandır. Nitekim bu kurala kanun koyucu 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 381. ve 388.maddeleriyle hayatiyet kazandırmıştır.
Gerçektende, HUMK.’nun 381. ve 388.maddeleri emredici hükümlerden olup Kamu düzeni amacı ile vazedilmişlerdir. Bu maddeler hükmünce kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Davanın tamamen reddine veya kabulüne dair karar tefhim edildikten sonra bundan dönülerek farklı bir hüküm kurulamaz. Aksinin kabulü mahkemelere güveni sarsacağı için hiç bir suretle üstün görülemez.
Mahkeme herhangi bir ayrıma girmeksizin ve kısmen direndiğine ilişkin bir açıklık getirmeksizin önceki kararında direnme yönünde karar vermişse direnme kararında yer alacak hüküm fıkrası direnilen ilk karardan farklı olamaz. Zira, direnilmekle bir taraf lehine gerçekleşen usulü kazanılmış hakkı ortadan kaldıracak nitelikte hüküm kurmak olanaklı değildir.
Somut olayda da; yukarıda açıklandığı üzere önceki kararda direnildiği ifade edilmiş ise de ilk karardan farklı olarak sadece “tazminat isteminin reddine” karar verilmiş; kararın “davanın kabulü ile takibin İİK.nun 170.maddesi gereğince durdurulmasına” bölümüne ise kararda yer verilmediği gibi neden yer verilmediği de hüküm fıkrasında açıklanmamıştır. Mahkeme ilk kararında direnmekle önceki hükmünü aynen oluşturmak zorundadır. Hükmün bütünlüğü de nazara alındığında, ilk hükme uygun oluşturulmayan direnme kararı usulen eksiktir.
Mahkemenin bu kararı yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya aykırı olup; direnilen ilk karardaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmak üzere kararın bozulması gerekmiş; bozma nedenine göre diğer temyiz itirazları incelenmemiştir.”
Gerekçesiyle usulden bozulmuş; bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Mahkemece Hukuk Genel Kurulu’na ait 29.09.2010 tarihli bozma kararı üzerine yapılan yargılama sırasında bozma ilamına uyulmasına karar verilmesine karşın Hukuk Genel Kurulu’na ait 29.09.2010 tarihli kararın gereğini yerine getirmemiş, 05.05.2011 tarihli kararıyla direndiği önceki kararının aksine “davacı yararına inkara uğrayan asıl alacağın %20 si oranındaki tazminata hükmedilmesine ve bu miktarın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye tazminat isteğinin reddine” karar verilmiştir.
Bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 24.12.2012 gün ve 2011/17915 Esas ve 2012/1612 Karar sayılı ilam ile mahkeme kararını onamış, karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 24.01.2012 gün ve 2012/10394 Esas ve 2012/23847 Karar sayılı ilam ile karar düzeltme istemi kabul edilerek, onama ilamı kaldırılmış, direnme kararına karşı ileri sürülen temyiz nedenleri incelenmek üzere dosyanın Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmesine karar verilmiştir.
Öncelikle, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunun görevi içinde olduğuna karar verildikten sonra diğer yönlerin incelenmesine geçilmiştir.
Uyuşmazlık; az yukarıda açıklandığı üzere yerel mahkemenin “direnme kararının” Yargıtay Hukuku Genel Kurulu tarafından, HUMK.nun 381. ve 388.maddelerine aykırılık gerekçesiyle bozulmasından sonra, mahkemece Hukuk Genel Kurulu’na ait bozma doğrultusunda usulünce direnme hükmü oluşturulması gerekirken, direnme kararından farklı bir karar vermesinin hukuken mümkün olup olmadığının belirlenmesinde toplanmaktadır.
Öncelikle belirtelim ki, yerel mahkemelerin direnme kararları (HUMK. Md. 429/II) bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Direnme kararı ile mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Bu aşamada yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararın direnme doğrultusunda yazılmasından ibarettir. Bu bakımdan direnme kararından dönme (rücu) mümkün değildir. Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardandır. Nitekim bu kurala yasa koyucu 6100 sayılı HMK 297ve 294 (HUMK. Md. 381. ve 388.) maddeleriyle hayatiyet kazandırmıştır.
Bunların yanında Mahkemece direnme kararı verilmekle taraflar yönünden usulü kazanılmış hakkın doğduğunda kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Bu karardan dönülerek daire bozmasına uyulması yasal olmadığı gibi, 6217 sayılı Kanun’un 30 maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı HUMK.nun 429/son maddesi gereğince mahkemeleri bağlayıcı nitelikte bulunan Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma ilamına aykırı karar verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle, Hukuk Genel Kurulu’nun 29.09.2010 günlü bozması doğrultusunda işlem yapılmak ve direnme olarak açıklanmış olan 17.06.2010 gün, 2010/545 Esas ve 2010/954 Karar sayılı hüküm de gözetilerek 6100 sayılı HMK 297-294 maddelerine uygun karar yazılmak üzere yerel mahkemenin 04.05.2011gün ve 2010/1575-516 sayılı kararının bozulması gerekir.
S O N U Ç : Davalı-alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30 maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. madde atfıyla aynı Kanun’un 366/III. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.