21. Hukuk Dairesi 2016/19459 E. , 2016/15586 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacılar, davalı işyerindeki çalışmalarına ilişkin tasarruf teşvik primi kesintilerinin dönem ve miktarlarının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava,davacıların her biri için ayrı ayrı olmak üzere davalı işyerinde çalışmalarına ilişkin tasarrufu teşvik primi kesintilerinin dönem ve miktarlarının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden ,... İşletmeleri AŞ işyerinde çalışan işçilerin tasarruf teşvik alacaklarının davalı şirketten Sosyal Güvenlik Kurumunca haciz yoluyla tahsil edilerek toplu olarak .... Bankasına yatırıldığı, ancak davalı işverenin 3 aylık icmal cetvellerini düzenlenmediği gerekçesiyle .... Bankası tarafından davacılara ödeme yapılamadığı anlaşılmaktadır.
Tasarruf kesintisi, kurum katkısı ve nemaların tahsili istemiyle, idareye karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, idari yargı yerinin görevli olduğuna dair Uyuşmazlık Mahkemesinin 06.12.2010 tarih ve 2010/186-256 E-K sayılı kararında uyuşmazlığın idari yargı yerinde görülmesi gerektiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.01.2013 tarihli 2012/22-1657 Esas ve 2013/1 Karar sayılı ilamı ve 23.01.2013 tarihli 2012/22-1795 Esas, 2013/125 Karar sayılı ilamlarında ise, kamu çalışanları tarafından tasarruf kesintisi, işveren katkısı ve nema alacağının tahsili istemiyle, İdareye karşı açılan davalarda, idari yargı yerinin görevli olduğunun kabul edileceği belirtilmektedir.
Somut olayda, ....AŞ nin özel hukuk hükümlerine göre kurulmuş şirket olduğu, bu nedenle bu davalı hakkında açılan davanın İş Mahkemesinde sonuçlandırılması gerektiği açıktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.07.2009 tarihli, 2009/21-286 Esas ve 2009/328 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; Bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için, aynı tarafta yer alanlar arasında hukuksal bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda, bu bağlantı, karşılığını, dava arkadaşlığı kurumunda bulmaktadır. Dava arkadaşlığı, zorunlu ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında ve zorunlu dava arkadaşlığı da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmektedir.
Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da, bu hukuki ilişki hakkında, mahkemece, bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hallerde, dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın, birden fazla kişi tarafından, birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hallerde, bu hak dava konusu edildiği zaman, o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Dava arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda, zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaşlığında, dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır.
Bazı hallerde ise, birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde, kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez.
Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı halleri dışında ise, dava arkadaşlığı ihtiyaridir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57. maddesinde; “Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Şu durumda; maddede açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğmuş olması hallerinde, birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.
Davanın, birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğması haline gelince; aynı sebepten maksat, yalnız hukuki sebep olmayıp, bir olaya, yani aynı vakıaya ve fakat farklı hukuki sebeplere dayanılarak da birden fazla kişinin dava açması veya dava edilmesi olanaklıdır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 166. maddesinin 4. fıkrasında “Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır.”, 2. fıkrada da; “Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır.” denilmektedir.
Somut olayda, davacılar arasında mecburi veya ihtiyari dava arkadaşlığı koşulları bulunmadığından ayrı ayrı açılıp görülmeleri gerekli bu tür davaların birlikte görülmeleri doğru görülmemiştir.
Mahkemece, yapılacak iş ,davaya bakmaya adli yargı mahkemelerinin görevli olduğu gözetilerek, davacılar arasında hukuki ve fiili irtibat bulunmadığından HMK" nın 167. maddesi gereğince davaların ayrılmasına karar vermek ve yargılamaya devam etmekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılara iadesine
26.12.2016 gününde oy birliğiyle karar verildi.